Nezle ve Soğuk Algınlığı
SOĞUK ALGINLIĞI VE NEZLE
Soğuk algınlığı ve grip sık sık birbiriyle karıştırılan iki ayrı hastalıktır. Her iki hastalığın da etkeni virüslerdir. Bazı belirtilerinin benzer olmasına karşın gribi, birçok tipi bulunan belirli bir virüsün yol açtığı hastalık olarak tanımlamak daha doğru olur.
SOĞUK ALGINLIĞI YADA VİRÜS NEZLESİ
Soğuk algınlığı çeşitli virüslerin etken olduğu bir üst solunum yollan enfeksiyonudur. Bu virüsler hastanın öksürük ve aksırığı ile çevreye yayılan damlacıklar yoluyla bulaşır. Özellikle kış aylarında sık görülen soğuk algınlığı, burun deliklerinin üst bölümünde ve genizde kuruluk, yanma hissi, kaşıntı, hapşırma ile başlar. Çok geçmeden sulu ve saydam, daha sonra sarımsı ve koyu kıvamlı olabilen burun akıntısı görülür. Burun mukozasındaki şişmeye bağlı olarak burun tıkanıklığı gelişebilir.
Halsizlik, ürperirle, baş ağrısı ve kas ağrıları gibi genel belirtilere bazen 38°C’yi geçen ateş eşlik edebilir. Soğuk algınlığı, solunum yollarında örselenmeye bağlı olarak göğüste yanma hissi ve kuru öksürüğe de yol açabilir. Öbür belirtiler arasında ses kısıldığı, gözlerde ve genizde kızarıklık sayılabilir. Genellikle ateş birkaç gün içinde düşerken, tam iyileşme için geçen süre de bir haftayı pek aşmaz.
Soğuk algınlığında hastalığın başlangıç yeri olan burun boşluğu, mukoza denen ve üst katmanında havayı süzen kirpiksi uzantıların bulunduğu özelleşmiş epitel hücreleriyle döşenmiştir. Bu kirpiksi uzantılar mukus salgısıyla birlikte bir çeşit temizlik işlevi görür. Burun delikleri içindeki kıllar burna giren iri toz taneciklerini tutar. Burun kıllarını aşan tanecikler ise genize kadar uzanan ve düzenli bir dalgalanma hareketi yapan kirpiksi uzantılar tarafından tutulurak dışarı doğru süpürülür. Epitel hücreleri aynı zamanda mukoza yüzeyininin nemli kalmasını sağlar.Burun mukozasının alt katmanında değişik görevler üstlenen hücreler ve salgı bezleri yer alır.
Bu hücreler burna dışarıdan giren yabancı maddelere yönelik bağışıklık tepkilerinde rol oynar. Salgı bezinin ürettiği burun salgısı (sümük) hafif asit yapısındadır ve lizozom adı verilen mikrop öldürücü tanecikler içerir. Bu nedenle burun salgısı mikroorganizmaların üremesini engeller. Burun yoğun bir damar ağına sahiptir. Burun mukozasındaki geçirgen kılcal damarlar genişleyip daralabilir. Bunlar, burna giren havanın nemlendirilmesini sağlar. Burundaki küçük toplardamarların başlıca görevi İse burna giren havanın sıcaklığını ayarlamaktır.
Burundaki sinirlerin ve sinir uçlarının başlıca önemi koruyucu refleks hareketlerinden kaynaklanır. Örseleyici maddelere karşı aksırma ve burun salgısı oluşur. Sempatik sinirler damar sistemini uyarır ve damarların büzülmesini sağlar. Parasempatik sistem ise mukoza bezlerini uyarır ve damarları biraz genişletir. Sinirsel uyarıların yanı sıra iltihaplandırıcı maddeler ve örseleyici etkenler de mukusun salgısını artırır.Soğuk algınlığında, burun tıkanıklığına neden olacak kadar mukoza şişmesi ve salgı artışıyla birlikte burun mukozası iltihabı söz konusudur. Bu durum rinit ya da yaygın adıyla nezle olarak bilinir. İltihaplanma aksırma, burun içinde örselenme, koku duyusu kaybı ve burun tıkanıklığı gibi belirtilere yol açar. Genellikle gözlerde kızarma, göz kapaklannda hafif şişlik gibi belirtiler de görülür. Enfeksiyon dışında kimyasal örselenme ve alerji gibi etkenlerin burun mukozasında yol açtığı iltihaplanma ise soğuk algınlığından bağımsız bir biçimde gelişebilir.Soğuk algınlığında burun mukozasına ulaşan virüsler, burada çoğalarak hastalık yapıcı etkilerini gösterir. So ğuk, örseleyici tozlar, hava kirliliği, alerjik durumlar ve genel bağışıklığın azalması gibi burun mukozasının direncini azaltan koşullar virüslerin burna yerleşmesini kolaylaştırarak soğuk algınlığında etkili olur.
Soğuk algınlığının kuluçka dönemi genellikle 24-48 saattir. Hastalığın ilk gününde hastanın soğuk algınlığını bulaştırma olasılığı çok yüksektir. Soğuk algınlığı iyileştikten sonra virüse özgü bağışıklık kazanılır. Ama soğuk algınlığına yol açan çok sayıda virüs bulunduğundan aynı kişi yıl boyunca farklı virüslerle birkaç kez soğuk algınlığına yakalanabilir.Soğuk algınlığında hastanın kanında akyuvar sayısı azalabilir (lökopeni) ve idrarında protein bulunabilir (proteinü-ri). Gargara yapılan suda virüs üreyebilir ve enfeksiyondan 2 hafta kadar sonra hastanın kanında virüse karşı oluşmuş antikorlar görülebilir. Soğuk algınlığı kendiliğinden iyileşebilir ya da bakteri enfeksiyonlarının eklenmesiyle zatürree (pnömoni), akut sinüs iltihabı (sinüzit), ortakulak iltihabı ve bronşit gibi hastalıklara yol açabilir. Bu nedenle özellikle ağır geçen soğuk algınlıklarında dikkatli olmak gerekir.Virüs ya da bakterilerin etken olduğu birçok enfeksiyon hastalığı da sıradan bir soğuk algınlığı gibi başlayabilir.
Kızamık, kızıl, tifo, bruselloz (Malta humması) ve çocuk felcinin başlangıcında soğuk algınlığı belirtileri gözlenir. Bu nedenle soğuk algınlığının gidişi iyi izlenmeli ve herhangi bir ağırlaşma görüldüğünde hekime başvurulmalıdır.Soğuk algınlığında ilaç kullanımı genellikle yararsızdır. Erken dönemde alınmaya başlandığında bazı ilaçlar nezle belirtilerini hafifletici etki gösterir. C vitamininin vücut direncini artırarak soğuk algınlığında yararlı olduğu ileri sürülmüşse de bu konuda kesin kanıtlar yoktur. Bileşiminde burun tıkanıklığını gideren mukus çözücü maddelerin, ağrı kesici, ateş düşürücü ve burun salgısını azaltan maddelerin bulunduğu ilaçlar hastanın yakınmalarını hafifletir. Aynı biçimde burna ilişkin yakınmaları hafifleten damlalar, boğazda kuruluk ya ağrıyı gideren pastiller, solunum yollarını nemlendirici buğular ve öksürük kesici şuruplar yarar sağlayabilir. Çorba ve ıhlamur gibi ılık içecekler de hastanın durumunda bir rahatlama sağlar. Soğuk algınlığında hastalığa bakteriler eklenmemişse antibiyotik kullanılmamalıdır.
Çünkü antibiyotikler virüslere karsı etkili değildir. Ateşin 4 günden fazla sürmesi, öksürükle birlikte sarı yeşil renkli balgam çıkarılması ve kanda akyuvar artışı hastalığa bakterilerin eklendiğini gösterir. Ayrıca kronik bronşit gibi bir solunum yolu enfeksiyonu olanların soğuk algınlığına yakalanmaları durumunda koruyucu olarak antibiyotik verilebilir.Sık soğuk algınlığına yakalanan hastalarda bu durumu kolaylaştırıcı etkenlerin ortadan kaldırılması önemlidir. Çocuklarda adenoit (geniz bademcikleri), erişkinlerde burun orta bölmesi eğriliği (deviasyon) ve burun içindeki dokuların aşırı büyümesi, soğuk algınlığına yatkınlık nedenidir.
BAKTERİ NEZLESİ
Streptokok, stafılokok, ve pnömokok gibi bazı bakteriler burun boşluğuna yerleşebilir ya da solunan havayla burna girebilir. Soğuk algınlığı örselenme nedeniyle burun boşluğundakı dokuların savunma gücünü azalttığında, bu bakteriler burun mukozasında çoğalabilir.Bakterilerin burun içinde çoğalması, zarar verme etkinlikleriyle birleştiğinde bakteri nezlesine neden olur. Bu durum, basit soğuk algınlığı sonrasında gelişen tipik bir komplikasyon olarak ortaya çıkabilir.
Soğuk algınlığından farklı olarak, bakteri nezlesinde aksırma nöbetleri daha seyrektir. Burun salgısı koyu kıvamlı ve irinlidir. Işıklı bir alet olan rinoskop yardımıyla burun içme bakıldığında, burun mukozasının kızarmış) şiş ve yoğun salgı ile örtülü olduğu saptanır. Mikroskopta burun salgısının mukoza hücreleri, bakteriler, kan damarlarından gelen akyuvarlar ve mukoza salgıbezle-rinin ürettiği mukustan oluştuğu görülür.Genel belirtiler hafif olabilir. Ama burun orta bölmesi eğriliği ve adenoit büyümesi gibi nezleyi kolaylaştırıcı yapısal bozukluklar varsa iltihap birkaç hafta sürebilir.İltihabın burun boşluğuna komşu olan sinüslere ve başka bölgelere yayılması sonucu bakteri nezlesi çeşitli komplikasyonlara yol açar.
VAZOMOTOR NEZLE
Soğuk algınlığında belirtilerin etkeni virüslerdir. Genellikle çiçektozları (polenler) başta olmak üzere, vücudun bazı maddelere karşı duyarlılık kazanması sonucu ortaya çıkan alerjik nezleye bir sonraki başlık altında yer verilmiştir. Bu maddelerin burun mukozasıyla teması bir antijen-antikor tepkimesine yol açar. Histamin ya da histamin benzeri maddeler hücrelerden açığa çıkar ve buna bağlı olarak hapşırma nöbetleri, burun tıkanması, bol, sulu burun akıntısı ı gibi belirtiler ortaya çıkar.
Vazomotor terimi genel olarak otonom sinir sistemi kökenli damar hareketleri için kullanılır.
Alerjik nezleye benzeyen Özellikleri olan, bu nedenle yalancı alerjik nezle adıyla da bilinen vazomotor kökenli nezle, bu hastalığa yatkınlığı olan kişilerde görülür. Vazomotor nezle, özellikle soğuktan sıcağa çıkma, gaz, toz ya da örseleyici duman gibi etkenlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bazı olgularda adet görme, gebeliğin ilk ayları, menopoz, tiroit hormonu fazlalığı gibi içsalgı sistemindeki değişiklikler, otonom sinir sistemine ilişkin denge bozuklukları, karaciğer yetmezliği, yerel enfeksiyon ve hafif şeker hastalığına bağlı metabolizma bozuklukları ve heyecanlanma gibi ruhsal uyaranlar vazomotor nezlede rol oynar.Bu nezle tipine yatkınlığı olan kişilerin burnunda vazomotor reflekslerin belirgin olduğu ve alerjik bir uyarı bulunmadığı zaman bile histamin ya da histamin benzeri maddelerin açığa çıktığı, buna bağlı olarak klinik belirtilerin görüldüğü kabul edilir.Belirtiler alerjik nezledekilere oldukça benzer: Saydam ve bol miktarda burun salgısının yanı sıra burun tıkanması ve aksırık nöbetleri görülür.
Vazomotor nezlede nöbetlerin düzensiz oluşu alerjik nezleyle ayrıcı tanıya yardımcı olur. Bu nöbetler birkaç dakikadan birkaç saate değin sürebilir ve değişken aralıklarla yinelenir. Öbür ayırt edici özellikleri arasında nöbetlere yol açabilecek alerjen işlevi gören çiçektozları ya da başka maddelerden bağımsız gelişmesi ve alerji testlerine olumsuz yanıt vermesi sayılabilir. Tedavisi soğuk algınlığında olduğu gibi belirtilere yöneliktir.
ALERJİK NEZLE
Alerjik nezle burun mukozasında şişme, kızarma, kaşınma ve aksırık nöbet-leriyle kendini belli eden bir hastalıktır. En sık rastlanan alerjik durumdur. Solunum yollanyla alınan alerjenlerin yanı sıra besinlerle alınan alerjenler de alerjik nezleye yol açabilir. Alerjik nezle, hastayı son derece rahatsız eder. Öğrencilerin okula, çalışan insanların işlerine gidememesine neden olur. Genellikle çocuklarda ve gençlerde görülür. Yaklaşık olarak hastaların üçte birinde 10 yaşından önce ortaya çıkar. Erkeklerde en çok 10-19, kadınlarda ise 20-30 yaşlan arasında görülür.Alerjik nezlenin saman nezlesi gibi akut ve kısa süreli biçimleri ve mevsimsel ya da yineleyen nezle adıyla bilinen kronik biçimleri vardır.
Bazı hastalarda ikisine birden rastlanabilir. Akut alerjik nezle, alerjik nezlenin en sık rastlanan biçimidir. Genellikle okul çağlannda ve 50 yaşın altındaki erişkinlerde görülür. Ağızdan soluma ve burunda kızarıklık gibi hastalığa eşlik eden belirtilere rastlanabilir. Alerjik nezlenin ortaya çıktığı kişilerin ailesindeki öbür bireylerde de alerjik durumlara oldukça sık rastlanır. Görülme sıklığı havada çiçektozlarının uçuştuğu bahar ve yaz aylarında artar. Ağaç çiçektozları baharda ortaya çıkan belirtilerden, otsu bitkilerin çiçektozları bahar ve yaz aylarındaki belirtilerden, mantar sporları ve küfler ise sonbaharda ortaya çıkan belirtilerden sorumludur. Sonuç olorak alerjik nezle, etken maddeye bağlı olarak yıl boyunca görülebilir.
Başlıca belirtileri, çiçektozlarının yoğun olduğu günün erken saatlerinde ortaya çıkan aksmk, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, genizde yanma, Öksürük, göz ve kulakları ilgilendiren belirtilerdir. Ayrıca yorgunluk, ruhsal çöküntü, tat ve koku duyusu kaybı, iştahsızlık gibi çeşitli belirtilere rastlanabilir. Muayenede burun mukozasının kızarık ve şiş, burnun tıkalı olduğu, burun salgısında bol miktarda eozinofil (bir tür akyuvar), serumda yüksek düzeyde E tipi immünglobulin bulunduğu saptanır.Saman nezlesi günün erken saatlerinde bütün şiddetiyle ortaya çıkar. Akşam saatlerinde havanın serinlemesiyle birlikte havadaki çiçektozu hareketleri en alt düzeye iner. Alerjik nezle olguları her zaman saman nezlesi mevsiminde ortaya çıkmaz. Alerji öyküsü olan kişilerde genel nezle belirtileri yılın herhangi bir öneminde görülebilir.
Hastanın duyarlı olduğu ev tozu, hayvan tüyü, küf, duman, tozlar, çeşitli sebze proteinleri gibi alerjenler hastalığa neden olabilir. Bu durumda kronik alerjik nezle söz konusudur.Kronik nezlede de akut nezle belirtileri görülür. Bu hastalarda sinüzite bağlı baş ağrısı olabilir. Sürekli olarak burun arkasından genıze doğru akıntı, burada bakterilerin üremesine uygun bir ortam yaratarak sık sık üst solunum yolu enfeksiyonlarına yol açabilir.Alerjik nezleye bakteri enfeksiyonu eklenirse burun akıntısı sarımsı yeşil bir renk alır. Ortaya çıkabilecek belirtilerden olan burun polipleri, burun ve sinüs mukozasına ince bir sapla bağlı su damlası görünümünde oluşumlardır. Tek ya da kümeler halinde bulunabilirler. Kan damarlarının genişlemesi, doku şişmesi, histamine bağlı tepkimeler polip oluşumunda önemli etkenlerdir.
Alerjik Nezlenin Oluşum MekanizmasıBurun boşluğunu çevreleyen mukoza altında bulunan mast hücreleri (heparin, histamin gibi maddelerin oluşum ve depolanmasıyla ilgili bir çeşit bağ-doku hücreleri), alerjenlerle temasın yüksek olduğu dönemlerde epitel yüzeyine göç eder. Mast hücrelerinin üzerinde bulunan E tipi immünglobulinle-re alerjenler bağlanınca, bu hücrelerden çeşitli aracı maddeler salgılanır. Aracı maddeler antijen-antikor tepkimesine yol açar. Bu aracı maddelerin başlıcalan histamin, nötrofil kemotak-tik faktör (NCF), eozinofil kemotaktik faktör (ECAF-A), trombosit uyarıcı faktör ve prostaglandinlerdir. Histamin, burundaki erken belirtilerin ortaya çıkmasında etkilidir.Histaminin açığa çıkmasına bağlı olarak burunda duyarlı sinir uçlarının uyarılmasıyla gelişen refleksler sonucunda aksırık, parasempatik refleks hareketine bağlı salgı artışı ve histaminin damar geçirgenliğini yükseltmesiyle mukozada şişmeye bağh burun tıkanıklığı oluşur. Histaminin bu etkileri çok hızlı ortaya çıkar. Mukozanın zamanla uyaranlara karşı aşın duyarlılık kazanma alerjik nezlenin Önemli bir özelliğidir.
Tanı
Hastanın geçmişinde alerjik nezle kınmaları vardır. Klinik belirtilerin yanı sıra rinoskopi (burun boşluğunun alet görerek incelenmesi) ve sinüs filmi tanıya yardımcı olur. Laboratuvar incelenmesi olarak deri testleri, serumda E tip immünglobulin ölçümü ve eozinofil sa yımı gibi testler uygulanabilir.
Tedavi
Hastalar yakındıkları belirtilerden an önce kurtulmak istediklerinden, davide yeğlenen ilaçlar antihistaminik-1 ler ya da burun tıkanıklığı ve akıntıyı, gideren ilaçlardır. Bu tedaviden yanıt] alınamadığında steroitlere, sodyum krc moglikata, bazen de alerjene karşı özel olarak hazırlanan aşılarla duyarsızlaştırma tedavisine başvurulur. Bu arada alerjenlerden sakınılması gerçek anlamda korunma sağlayacağından, deri testleriyle saptanacak alerjenler ortamda uzaklaştırılmalı ya da bu maddelerde uzak durulmalıdır.
Komplikasyonlar
Tam ve düzenli uygulandıklarında alerjik nezleye yönelik tedavilerden yeterince iyi sonuç alınabilir.
Alerjik hasta, ilk başarısız tedavi girişiminden sonra tedaviden Vazgeçmemelidir. Tedavi edilmeyen alerjik nezle kronikleşir ve bir süre sonra hastalık belirtileri süreklilik kazanır. Alerjik nezle iyi tedavi edilmezse solunum yollarında komplikasyonlara yol açabilir. Bunlardan başhcalan kronik sinüzit, kronik burun-yutak iltihabı, burun polipi ve bronş astımıdır.Günümüzde bu tip komplikasyonlar önlenebilmektedir. Alerjik hastalıklara yatkınlığı olduğu saptanan çocuklarda alerjen maddelerin araştırılması ve bunların ortamdan uzaklaştırılması gerekir
.
Soru
Burun damlaları ve spreyleri zararlı mıdır?
Cevap
Damar büzücü burun spreyleri ya da damlalar ve buğu solunması belirtileri geçici olarak hafifletebilir. Soğuk algınlığı nedeniyle burun mukozası tüylerinin etkinliği azaldığından yerel damar büzücüler, belirtileri hafifletmesine karşılık iyileşmeyi geciktirir. Küçük çocuklarda adrenalin türevlerini içeren damar büzücü ilaçlar kullanılmamalıdır. Çünkü bu tür ilaçlar merkez sinir sisteminde zararlı etkilere yol açar.
Soru
Burun damlaları ve spreyleri zararlı mıdır?
Cevap
Damar büzücü burun spreyleri ya da damlalar ve buğu solunması belirtileri geçici olarak hafifletebilir. Soğuk algınlığı nedeniyle burun mukozası tüylerinin etkinliği azaldığından yerel damar büzücüler, belirtileri hafifletmesine karşılık iyileşmeyi geciktirir. Küçük çocuklarda adrenalin türevlerini içeren damar büzücü ilaçlar kullanılmamalıdır. Çünkü bu tür ilaçlar merkez sinir sisteminde zararlı etkilere yol açar.