ÜLSERLİ KOLİT:Ülserli kolit özellikle kalınbağırsağın son bölümleri olan sigmoit alt, düzbağırsağm (rektum) üst kısmını içeren bölgede çok sayıda yüzeysel ül-serleşmeyle ortaya çıkan bir hastalıktır. Bazı olgularda hastalıklı bölgenin mukoza dokusunda aşın hücre çoğalmasına bağlı olarak polipe benzer yapılar görülebilir. Ülserli kolit bütün kalınbağırsağı, bazen incebağırsağm son bölümü olan ileumu da etkileyebilir. Ama düzbağırsak ve sigmoit kolondan sonra en tehlikeli bölge, inen kalınbağırsağın düzbağırsağa komşu olan bölümleridir.
NEDENLERİ
Ülserli kolit tek nedene bağlanamaz; bağırsak mukozasının çeşitli etkenlere karşı olağandışı tepkiler vermesi sonucunda ortaya çıkar. Bu etkenlerin başlı-caları aşağıda sıralanmıştır:
• Yapısal-kahtsal etkenler – Hastalık genellikle aynı ailede birçok kişide görülür.
• Psikosomatik etkenler – Ruhsal sıkıntıların vücuda yansımasıyla ilgili olan bu tip etkenler daha çok belli bir ruhsal yapıdaki (toplumsal uyum güçlüğü olan, ruhsal çöküntüye eğilimli) kişilerde görülür. Bu olgularda düş “kınk-hklan, duygusal darbeler, aile içi anlaşmazlıklar, toplumsal ve ekonomik sıkıntılar gibi hazırlayıcı koşullar hastalığın ortaya çıkmasına ya da alevlenmesine yol açar. Bu durumda psikolojik tedavi yararlı olabilir. • Bağışıklık etkenleri Hastalığın oluşmasmda antikorların önemli rol oynadığı sanılmaktadır. Kalınbağırsaktaki bakterilere karşı antikor üretilirken, bağırsağın kendi mukozasına karşı da özantikorlar gelişmektedir.Olguların yüzde 50’sinde süt proteinine karşı antikor saptanmıştır; ama bunlara sağlıklı kişilerde de rastlanmaktadır. Aynca süte karşı tepki, yalmzca bağışıklığa bağlı aşırı duyarlılık durumunda değil, özel bir enzim olan laktaz eksikliği sonucunda da oluşabilir. Birçok ülserli kolit olgusunda bu enzimin eksikliğine rastlanmıştır.
GÖRÜLME SIKLIĞI
Bütün dünyada oldukça yaygın biçimde karşılaşılmakla birlikte hastalığın görülme sıklığının uzun yıllardan beri aym düzeyde kaldığı söylenebilir. Ama eldeki istatistik veriler bölgeden bölgeye önemli farklılıklar gösterdiğinden anlamlı bir genel oran ve sayı vermek olanaksızdır.
Ülserli kolit olgularının yüzde 15′inde başlangıç belirtileri yaşamın ilk 20 yılında ortaya çıkar. Hastalığın en sık görüldüğü yaş grubu 20-30 arasıdır. Aynı aile bireyleri arasmda daha çok görüldüğünden, ülserli kolitin aile hastalığı özelliği taşıdığı söylenebilir. Aynca kadınlarda erkeklere oranla belirgin biçimde daha sık ortaya çıkar.Ülserli kolitin görülme sıklığına yönelik ilk aştırmalarda hastalığın geliri ve kültür düzeyi yüksek, önemli sorumluluklar üstlenmiş kişiler arasında daha çok rastlandığı sonucuna vanlmıştır. Kentlerde de kırsal kesime göre daha yaygındır.
ABD, İngiltere ve Danimarka’da ırk, çevre ve toplumsal-ekonomik koşullan kesin biçimde belirlenmiş gruplarda yapılan çalışmalar ise hastalığın sanılandan daha yaygın bir dağılımı olduğunu göstermiştir
LEZYONLARIN ÖZELLİKLERİ
Başlangıçta damarlarda bölgesel bir kan toplanması gözlenir. Bu nedenle lezyon-lann çevresindeki hücreler arası sıvıda artış olur. Hastalıktan etkilenen bölgeler ödemli ve kanamalıdır. Hemen ardından hasta bölgelerdeki bağırsak epiteli bütünlüğünü yitirir; mukoza ve mukoza altı katmanına kadar inen küçük çaplı doku ölümü ve ülser alanlan açılmaya başlar. Buna karşılık kas katmanı ile kalınbağırsağı dıştan örten seröz (sıvı içeren) katman hastalıktan etkilenmez.Hastalık ilerledikçe, doku Ölümü ve küçük ülser alanları çevreye doğru yayılarak daha f eniş ülserler oluşturur. Ülserler arasındaki mukoza aşırı kırmızı ve şiştir. Sonunda polipe benzer çıkıntılı kütlelerin oluşmasıyla bu bölgelerde hastalığa özgü tipik görünüm ortaya çıkar. Kalınbağırsağın hasta yüzeylerinde irinli ve kanlı bir sıvı birikir. Bunlar nedbe dokusu bırakarak İyileşir. Bu olaylann başlaması ya da yinelemesi hastalığın en temel belirtisi olan kanlı ishalin ortaya çıkmasına neden olur. Epitel katmanında doku ölümüyle seyreden iltihaplanma sonucunda mukoza artık kalınbağırsak boyunca su emebilme özelliğini yitirir. Aynca kasılmalar sıklaşır, lezyonlardan bağırsak boşluğuna sürekli kan sızmaya başlar. Kaslar büzüşür ve nedbe dokusunun gelişmesiyle ortaya çıkan biçim bozuklukları, bağırsağın sertleşip kısalmasına neden olur. Bu oluşumlar kalınbağırsak filminde kolayca ayırt edilen tipik bir görünüme yol açar.
BELİRTİLERİ
Ülserli kolit yalnız düzbağırsağı etkileyebilir (ülserli proktit) ya da düzbağır-saktan inen kalınbağırsağa yayılıp bütün kalınbağırsakta görülebilir (panko-lit). Hastalık dikkat çekmeden, çok sinsi başladığı için hekime genellikle geç başvurulur. Klinik tablo çok belirgin değildir. Genel olarak kendini kötü hissetme, kolay yorulma, çocuklarda büyümenin yavaşlaması, karın ağrılan, ishal nöbetleri, bazen de kabızlığı izleyen ishal nöbetleri gözlenir.İnatçı ve ve çok sık (günde 20′ye varan), kanlı, mukuslu ve irinli sıvı dış-kılama, karın ağnlan, kilo yitimi, anüs büzgen kasında ağrılı kasılmalar ve bununla birlikte acil dışkılama gereksinimi ve genel durumun bozulması, ülserli koliti düşündürür. Ateş her zaman ortaya çıkmaz. Bu durum, hastalığın kronikleştiğini gösterir.Alevlenme dönemleri birkaç hafta ya da birkaç ay sürebilir. Belirtilerin gerilediği dönemlerde, dışkılama normale dönse de, yumuşak dışkıda her zaman iltihap belirtileri bulunabilir. Gerileme dönemleri haftalar, aylar, hatta yıllarca sürebilir. Ama gene de alevlenmeler giderek sıklaşır ve daha uzun sürer.Ender de olsa akut, birden alevlenen ve ilerleyici biçimler görülebilir. Bu durumda kalınbağırsağın tümü hastalıktan etkilenmiş demektir. Sulu dışkılama aralıksız sürer; günde 30-40 kez dışküayan hastalar vardır. Genel durum son derece bozuktur ve hastalık çok ağırlaştığından hastanın vakit geçirmeden hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi zorunludur.
KOMPLİKASYONLAR
Ülserli kolitin komplikasyonlan yerel ya da genel olabilir. Yerel komplikasyonların en sık görülenleri, hasta bağırsak ile yakın organlar arasında oluşan fistüllerdir. Aynca dölyolunda yaygın yalancı polip oluşumu, kalınbağırsak tıkanması, delinme, kötü huylu tümör gelişimi, bağırsağın torbalaşması ve ağır kanamalar görülebilir. Genel komplikasyonlar arasında emilimin çok aza inmesine bağlı olarak beslenme yetersizliği, beslenme ve metabolizma bozukluklan, bunlara bağlı olarak zayıflama ve kansızlık, eklem iltihabı, karaciğer iltihabı ve yağlanması sayılabilir.
TANI
Tanı yukarıda değinilen belirtilerin değerlendirilmesiyle konur. Kanlı, sü-müksü ve irinli dışkılamayla görülen İshal, kann ağnsı, makattan kan gelmesi, kilo kaybı, bağırsak kasılmalan, anüs büzgen kasmda ağrı, ateş, bazen oldukça tipik eklem ağrıları tanıya yardımcı belirtilerdir.
Kesin tam için sigmoidoskoptan yararlanılır. Bu yöntem anüsten düzbağır-sağa ve onu izleyen sigmoit kolona kadar uzatılan bir alet yardımıyla kalınbağırsak içinin gözle incelenmesi temeline dayanır. Ülserli kolit olgularının yüzde 90-95′inde inen kalınbağırsak, sigmoit kolon ve düzbağırsak mukozası hastalıktan etkilendiğinden, sigmoidos-kop Ülserli kolitin son derece tipik lez-yonlannı gösterebilir. Bunlar mukozada şişme, ülserler, sümüksü-irinli sıvı, kanama ve iltihap kökenli polip oluşumudur.Hastalıklı bölgelerden alman biyopsi örneklerinin incelenmesi ve daha sonra alman örneklerle karşılaştırılması tanıda önemli rol oynar. Bu işlem hastalığın bağırsak kanseri, bağırsak veremi, akut bakteri kökenli dizanteri gibi olgulardan ayırt edilmesi açısından da yararlıdır.Düzbağırsağm parmakla muayene edilmesi tam açısından çok değerli bilgiler verirse de, aşın ağrılı olması ve genellikle makat (anüs) çevresinde de iltihap bulunması nedeniyle hastaya sıkıntı verebilir.Kolonoskopi, yani sigmoit kolonu da aşacak biçimde kalınbağırsağın bir alet yardımıyla içerden gözlenmesi, tanıya yardımcı bir başka inceleme yöntemidir. Ama ilgili kalınbağırsak yüzeyi çok ince ve kolayca incinebilir olduğundan büyük bir özenle yapılması gerekir. Bu yöntemlerin içerdiği güçlükler nedeniyle bağırsak filmleri tamdaki önemini hâlâ korumaktadır. Öte yandan son derece duyarlı bir durumda olan kalınbağırsağa film çekmeden önce kontrast madde olarak baryum verilmesinin de sakıncaları vardır. Bazen hastalığın gidişi sırasında bağırsağın gergin olması, kontrast madde vermeden çekilen filmlerin de tanıda kullanılabilmesini sağlamaktadır.
BEKLENEN GİDİŞİ (PROGNOZ)
Ülserli kolitin gidişi 1960′lara değin oldukça kötüydü. Hastaların yaklaşık yüzde 80′inde ilk nöbetten sonraki 6-12 ayda ikinci nöbet gelmekte, bunu da yeni alevlenmeler İzlemekteydi. Bu durum hastanın yaşama düzenini bozmakla kalmayıp, sık sık bağırsak delinmeleri ya da anormal kalınbağırsak genişlemesi (akut megakolon) gibi komplikasyonlara yol açarak ölümle sonuçlanıyordu. Bu komplikasyonlar sonucunda Ölüm oranı, belirtiler başladıktan sonraki ilk 10 yılda yüzde 20, 20 yılda da yüzde 40′a ulaşmaktaydı.
O zamanlar tedavi şansım belirleyen iki etken vardı: İlk nöbetin ne ölçüde ağır geçirildiği ve hastalığın yaygınlığı. Günümüzde ise uygun ve etkili önleyici tedavi yöntemleri geliştirilmiş, yinelemelerin sayısıyla şiddeti azaltılmış ve hastaların ortalama ömrü genel nüfustaki ortalama Ömür düzeyine yükseltilmiştir.
TEDAVİ
Ülserli kolit tedavisi dört temel amaca yöneliktir:
• Hastalığın en ağır belirtilerini, özellikle ishal ve sonuçlanın denetim altına almak.
• Özellikle ishale bağlı sıvı ve elektrolit kaybıyla kanamanın ağırlık kazandığı olgularda kansızlığı önlemek.
• Kalınbağırsaktaki hastalık süreçlerinin sessiz olduğu dönemleri uzatmak.
• Alevlenmeleri önlemek.
Bilinen bütün ilaçlar, hastalık sürecinin ancak bir dönemi için etkilidir. Hastalığın kökeni tam olarak bilinmediğinden, nedene değil, belirtilere yönelik bir tedavi uygulanabilmektedir.
Kesin iyileşme sağlayan bir ilaç tedavisi henüz geliştirilememiştir. İlaç tedavisinin amacı, hastalığın gidişini denetim altına almak, alevlenme dönemlerinde hastalığı geriletmek ve alevlenmeleri elden geldiğince engellemektir. Bu amaçlara yönelik olarak yapılan yoğun çalışmalar sonucunda denenen sayısız ilaçtan birçoğunun etkisi kanıtlanmıştır.Ülserli kolit şiddeti son derece değişken bir hastalıktır: Düzbağırsakla sınırlı hafif biçimlerden, hastanın yaşamını tehlikeye sokabilecek kadar ağır olabilen ve bütün kalınbağırsağı etkileyen biçimlere kadar değişiklik gösterebilir. Bu nedenle tedavi de hastalığın gidişine göre değişmektedir.Genel olarak hastaların en önemli yakınması olan karın ağnlan, yaygın biçimde kullanılan spazm çözücülerle giderilebilir. Aynı zamanda beslenme bozuklukları da protein, vitamin ve mineraller (Özellikle demir) bakımından zengin yiyecekler alınarak düzeltilebilir. Bu arada süt gibi hastalık belirtilerini ağırlaştırabilecek, sindirimi güç besinlerden kaçınmak gerekir.
Tedavide en sık kullanılan ilaçlar üç grupta toplanabilir: 1) İltihap giderici ilaçlar. 2) Bağışıklık sistemini baskılayıcı ya da düzenleyici ilaçlar. 3) îshal önleyici ilaçlar.
Kortikoitler (kortikosteroîtler) -Ülserli kolit tedavisinde en önemli ilaçlardır. Bunlar ağız yoluyla, enjeksiyonla ya da hastalığın kalınbağırsağın son bölümleriyle sınırlı kaldığı durumlarda yerel olarak kullanılabilir. Sağlayacakları yarar, vücudun iltihap yanıtım baskı altına almaları ve bağışıklık yanıtını azaltmalarına bağlıdır. Hastalığın akut döneminde etkin olarak belirtileri gerilettikleri kanıtlanmıştır. Buna karşın alevlenmelerin önlenmesinde, uzun süreli dozların yaran kuşkuludur.
Kortikoitlerin hastalığın alevlendiği dönemlerde kesin olarak kullanılmaları önerilir. Günlük dozlan ve uygulama biçimleri hastalığın ağırlığına göre değişir. Ülserli kolitin kalınbağırsağın son bölümleriyle sınırlı ve hafif biçimlerinde lavman yaparak yerel olarak steroit verilmesi yeğlenen bir yöntemdir. Bu durumlarda, bağırsaktan emilmeyen ilaç bileşimleri kullandır. Önemli olan, iltihaplı bağırsak mukozasıyla olabildiğince uzun süre ilişkide kalabilecek tipte ilaçların kullanılmasıdır.
Ağır ya da orta şiddetteki olgularda, steroit grubu ilaçlar ağız yoluyla ya da iğneyle verilir. Aynca yerel uygulama da yapılabilir. Damar yoluyla verilen prednizon, uygulanan doza bağlı olarak (günlük 20-60 mg) son derece etkilidir. İlaç günde 2-3 doza bölünerek ya da sıvı içinde eritilip düşük dozlar biçiminde verilebilir. Bu arada yüksek dozlarda (örneğin günde 60 mg düzeyinde) yan etkilerin daha sık ortaya çıktığı unutulmamalıdır. Prednizonun sabahları tek doz olarak ağız yoluyla verilmesi hem yeterli bir etki sağlamakta, hem de yan etki olasılığım en aza indirmektedir.
Hipofizden salgılanan ve böbreküstü bezinin kortizon salgılamasını uyaran adrenokortikotrop hormon (ACTH) damar yoluyla verildiğinde steroitlerle aynı etkiyi gösterir. Ağır kolit olgulannda ve daha Önce hiç steroit verilmemiş hastalarda daha çok kullanılır. Bu durumda önerilen doz günde 120 ünitedir. Daha önce kortizon tedavisi uygulanmış hastalarda ise damar yoluyla verilen korti-zol (hidrokortizon) daha yararlıdır.Salazopirin – Ülserli kolitin uzun süreli tedavisinde kullanılan en önemli ilaçtır. Sülfapiridin adlı sülfamit grubu ile molekülün etkin bölümünü oluşturan 5-aminosalisilik asitten (5-ASA) oluşur. Sülfamitli bölümün yalnız taşıyıcı işlevi vardır. Ağız yoluyla alman ilaç bağırsak bakterileri tarafından parçalanıp sülfapiridin ve 5-ASA’ya ayn-şır. 5-ASA daha çok yerel etki gösterir. Bağırsaktan bütünüyle emilerek karaciğerde yıkıma uğratılan sülfamit grubu ise ilacın yan etkilerinden sorumlu olan bölümdür.
1941 ‘de bireşimlenen ilaç, ülserli kolit yanında romatoit artrit tedavisinde de kullanılır. Kortikoitlerle geriletilen Ülserli kolitin, günde 2-4 gr’lik dozlarda alman bu ilaç sayesinde yeniden alevlenmesinin engellenebileceği ancak 1960′larda kanıtlanabilmiştir. Hastalığın alevlenme ya da ağırlaşma dönemlerinde ise etkisi çok sınırlıdır. Salazo-pirinin önemli yan etkileri vardır. Bunlar arasında sindirim sistemi bozukluk-lan, akyuvar sayısında değişim ve erkeklerde ortaya çıkan geçici kısırlık sayılabilir. Bunlann hemen hepsi sülfapi-ridİnden kaynaklanır. Yeni ilaçlarda birden çok ya da yalnız 5-ASA grubunu içeren moleküllere yer verilmekte, bu ilaçların hızlı ya da yavaş etkili hap, makattan kullanılan fitil ve çözelti gibi çeşitli biçimleri geliştirilmektedir. Yalnızca 5-ASA içeren ilaçların, salazopi-rinden daha etkili olmasa bile, yan etkileri bakımından çok daha güvenle kullanılabildiği söylenebilir. Böylece hemen hemen bütün hastalar bir kolit nöbetinden sonra yinelemelere karşı önleyici olarak bu ilaçlan yıllarca, hatta yaşam boyu kullanabilirler.
Azatioprin – Bağışıklık sistemi üzerimde baskılayıcı etkisi olan bir ilaçtır. Hastalığın alevlenme ve gerileme dönemlerindeki yaran henüz kesinlik kazanmamış, çelişkili sonuçlar alınmıştır. Yaran steroit tedavisine gerek görülen olgularla sınırlıdır.
Azatioprin tedavisi, önemli yan etkilen nedeniyle çoğu zaman düşük dozlarda ve steroit dozunu azaltma amacıyla kullanılır. Cerrahi girişimin sakıncalı olduğu kişilerde de kullanımı sınırlıdır.
İshal önleyici ilaçlar – Bu ilaçlar ancak hafif ya da orta şiddetteki olgularda kullanılır. Ağır biçimlerde kesinlikle kullanılmamalıdır. Ülserli kolitte doğru tedavi uygulayabilmek için her şeyden önce hastalığın ağırlık derecesinin değerlendirilmesi zorunludur.
AĞIR YA DA ÇOK HIZLI SEYREDEN KOLİT
Hastalığın bu biçimi mutlaka hastanede tedavi edilmeli ve bazı genel önlemler alınmalıdır:
• Ağızdan beslenme durdurulur (sindirim kanalı dışından, yani damar yoluyla beslenme uygulanır).
• Sıvı ve elektrolit dengesi düzenlenir ve korunur.
• Kansızlık giderilir ve kandaki düşük protein oranı yükseltilir.
ilaç tedavisi olarak damardan oldukça yüksek dozlarda kortikoit (örneğin günde 40-60 mg prednizolon) verilir. Hastalıktan kalınbağırsağın son bölümleri etkilenmışse tedaviye yerel olarak uygulanan kortikoitler eklenebilir. Bu durumda günde iki kez lavman biçiminde 100 mg kortizol verilebilir. Aynca ağız yoluyla geniş etkili antibiyotik tedavisi önerilir.
Tedavi 5-6 gün uygulandıktan sonra klinik durum yeniden değerlendirilir. Kesin iyileşme varsa, hem aşamalı olarak ağızdan beslenmeye, hem de kortikoit verilmesine geçilebilir. Steroit dozu aşamalı olarak azaltılarak günde 20 mg’ye kadar indirilir ve en az 4-6 hafta bu dozda tedavi sürdürülür. Daha sonra antibiyotikler kesilerek salazopirin tedavisine geçilir.
Orta derecede bir iyileşme varsa ya da iyileşme kuşku vericiyse, damar yoluyla tedaviye belirgin bir yanıt almana değin, gerekirse bir haftadan uzun süre devam edilir. Hastanın durumunun düzelmemesi ya da daha kötüleşmesi cerrahi girişimi gündeme getirir.
ORTA DERECEDE AĞIR KOLİT A
Bu durumda genellikle hastanede yatmaya gerek yoktur. Ağızdan ve gerekirse yerel olarak kortikoitler, salazopirin ve ishale karşı ilaçlar kullanılır.
Geleneksel tedavi yöntemi olarak ağız yoluyla günde 20-40 mg predni-zon ya da prednizolon, ayrıca kalınbağırsağın son bölümleriyle sınırlı bir durum söz konusuysa lavman yoluyla günde 100-200 mg kortizol, ağızdan da günde 4 kez 1 gr salazopirin verilir.
En az 4 haftalık tedaviden sonra ste-roit miktarı giderek azaltılır. Bu sırada salazopirin dozu da günde 4 kez 0,5 gr’ ye indirilir.
HAFİF ÜLSERLİ KOLİT
Günde dört kezden az olmak üzere kanlı ishal biçiminde dışkılama olduğunda ve genel belirtiler bulunmadığında, hafif gidişli ülserli kolit söz konusudur. Ülserli kolitin kalınbağırsağın son bölümleriyle sınırlı kaldığı durumlarda kabızlık ve dışkıyla kan kaybına oldukça sık rastlanır.
Tedavi, hastalığın etkilediği bölgeye göre değişir: Yalnızca düzbağırsak ve sigmoit kolon iltihaplandığında, yerel olarak uygulanan steroit (örneğin lavman yoluyla günde 100 mg kortizol verilmesi) ve salazopirin (günde 4 kez 1 gr) yeterlidir. Bağırsak çok daha yaygın biçimde etkilenmişse, kortikoitler ağız yoluyla verilir (günde 20 mg prednizon ya da prednîzolon).
UZUN SÜRELİ TEDAVİ
Belirti vermeyen ülserli kolitin alevlenmesini etkin biçimde önleyebildiği kanıtlanmış tek ilaç salazopirindir. Uzun süreli tedavide en uygun doz günde 4 kez 0,5 gr’den toplam 2 gr olarak kabul edilir. Daha yüksek dozlar hem yararsızdır, hem de ilacm tehlikeli yan etkilerini artırır.
Yukarda belirtildiği gibi bu ilaçla tedavi, sakınca yaratmayan durumlarda ömür boyu sürdürülür ve hastanın ülserli kolitten ölme olasılığını hemen hemen ortadan kaldırır.
Buraya kadar sıralanan tedavi önerilerini özetlemek gerekirse, ülserli kolitin kronikleşme, akut nöbetlere ve komplikasyonlara yol açma olasılığına karşın doğru ilaç tedavisiyle çoğu zaman denetim altına alınabileceği ve cerrahi girişimle tedavisine gerek kalmayacağı söylenebilir.
TÜMÖR TEHLİKESİ
Ülserli kolitin tümörü hazırlayıcı bir oroluşturduğu düşüncesi çok yaygındır. Bu hastalığı 10-15 yıldır taşıyan ve kalınbağırsağı yaygın biçimde hastalıktan etkilenen kişiler bütün ülserli kolit olgularının yüzde 10-15′ini oluşturur. Bunlar tümör gelişimi bakımından en tehlikeli grupta yer alır.10-20 yaşlarında kansere yakalanma tehlikesi 200′de l’dir. Bu tehlike her yıl artarak 20 yıl sonra 6O’ta l’e yükselir. Ülserli kolitte tümör gelişimi kadar önemli olan bir tehlike de, asıl hastalığın belirtilerinin tümörün ilk be-lirtilerini gizlemesidir. Bu hastalarda bağırsak kanseri son derece sessiz ve özel bir biçimde ilerler. Zaten uzun süredir dışkılama düzeni bozuk ve dışkıyla kan kaybı olan hastalarda tümör tanısı çok geç, cerrahi tedavi olasılığının azaldığı bir aşamada konabilir.
Soru
Kolitte psikoterapi yararlı mıdır?
Cevap
Kolitin her çeşidinde psikoterapi yararlıdır. Çünkü hastalığın çoğu kez psikolojik kökenli bir nedeni vardır. Ülserli kolit ya da Crohn hastalığında psikoterapi, ilaç tedavisi ya da cerrahi tedaviye yardımcı olarak uygulanmalıdır.
Soru
Kolitte karaciğer bozuklukları ortaya çıkar mı?
Cevap
Kolitin bazı biçimleriyle karaciğer hastalıkları arasında bağlantı vardır. Özellikle ülserli kolitte ve Crohn hastalığında (bölgesel enterit), bağışıklık sistemindeki bozukluğa bağlı olarak birçok organda hastalık belirtileri görülür. Hedef organlardan biri de karaciğerdir. Burada açıklığa kavuşturulması gereken, önce karaciğer hastalığının mı, yoksa kolitin mi geliştiğidir. Gene de bütün lezyonlar iltihap kökenlidir ve özbağışıklığa ilişkin bir sürece bağlı olarak ortaya çıkar.