Kansızlık

KANSIZLIK

Kalbin pompaladığı kan, atarda­marlarda ilerleyip kılcal damarlara da­ğılarak dokulara ulaşır. Daha sonra ge­ni kılcal damarlar yoluyla toplarda­marlara geçen kan kalbe döner. Plazma denen sıvı bölümü büyük ölçüde su (yaklaşık yüzde 90), proteinler, tuzlar, glikoz, karbondioksit ve hormonlar­dan oluşur. Plazma dışında kalan bö­lümde alyuvar (eritrosit) ve akyuvar denen kan hücreleri bulunur. Temel görevi bakterileri ve öbür yabancı maddeleri yok etmek olan akyuvarlar kanda genel ola­rak alyuvarlardan çok daha az sayıda bulunur. Kanın en önemli işlevlerinden biri akciğerlere dolan havadaki oksije­ni alarak dokulara kadar taşımaktır. Dokuları oluşturan hücreler kan aracı­lığıyla aldıkları oksijeni yaşamsal sü­reçlerde kullanarak tüketir. Kanda ok­sijeni taşıma işini hemoglobin denen ve alyuvarlarda bulunan bir madde üstlenir. Bu maddenin yeterince bulunma­ması anemi ya da kansızlık adıyla bili­nir.

Yukardaki açıklamalardan da anla­şılabileceği gibi kansızlık bir hastalık olmaktan çok, hastalıkların yol açtığı bir belirtidir. Ama halk arasında, hatta hekimler için bile kansızlık denince ne­deni ne olursa olsun, vücutta hemoglo­bin miktarının azalması biçiminde orta­ya çıkan bir hastalık anlaşılır.

KANSIZLIK TİPLERİ

Kansızlıkta temel olan, yaygın biçimde sanıldığı gibi dolaşımdaki alyuvarların azalması değil, dolaşımdaki hemoglobi­nin azalmasıdır. Bu iki olay genellikle birlikte görülür. Ama aralarında kesin bîr ayrım yapılması gerekir. Konuyu da­ha iyi anlayabilmek için alyuvarın yapı­sını bilmek gerekir. Alyuvar biyolojik et­kinliğini denetleyen bol enzimli bir zarla çevrili hemoglobince doymuş bir çözelti­dir. Doymuş denmesinin nedeni hemog­lobinin alyuvarda en yoğun biçimiyle bulunmasından ötürüdür. Alyuvarın hac­mi azalırsa içerdiği hemoglobin miktarı da zorunlu olarak azalacaktır. Bu durum­da alyuvarların sayısı artmazsa kanda bulunan toplam hemoglobin miktarı aza­lır. Böylece alyuvarların sayıca değil, ha­cimce azalmasına, yani küçülmesine bağh bir kansızlık tipi ortaya çıkar.




Alyuvarların sayısı azalmadan başka bir kansızlık tipi de oluşabilir. Alyuvar­daki hemoglobin düzeyinin artamayaca-ğı daha Önce belirtilmişti. Ama alyuvar içindeki bu proteinin miktarı azalabilir. Sonuçta alyuvarların hem sayılan, hem büyüklükleri normal olmasına karşın bir kansızlık tipi gelişir. Özetlemek ge­rekirse, kansızlık üç nedene bağlı ola­rak ortaya çıkabilir: Alyuvarların azal­ması, küçülmesi ve hemoglobince fakir­leşmesi. Her üç durumda da dolaşımda­ki hemoglobin miktarı azalmaktadır.

Bu bozukluklar tek başlarına ya da bir arada görülebilir. Böylece değişik tipte kansızlıklar ortaya çıkar. Temel olarak üç tür kansızlığın ayırt edilmesi önemlidir. Bunlar hipokrom, normokrom ve hiperkrom kansızlıklardır. He­kim kansızlığı tanımlarken neden olan bozukluğun yanı sıra bu ayrımı da dik­kate alır.

Hipokrom kansızlıkta alyuvarlar nor­malden az hemoglobin içermektedir. Da­ha önce belirtildiği gibi, bu ya normal büyüklükteki alyuvarların daha az he­moglobin içermesinden ya da alyuvar hacminin azalmasından kaynaklanır. Her iki bozukluğun birlikte görülmesine kü­çük hücreli hipokrom kansızlık denir.

Normokrom kansızlıkta alyuvarların içerdiği hemoglobin miktarı normaldir. Ama alyuvarların sayısı azalmıştır ve buna bağlı olarak dolaşımdaki toplam hemoglobin de azalır.

Hiperkrom kansızlıkta ise alyuvarların hacmi azalacağına artar. Buna bağlı olarak içerdikleri hemoglobin miktarı da fazlalaşır. Ama kandaki toplam al­yuvar sayısı gerekli hemoglobin düze­yini karşılayamayacak ölçüde azdır.

Kansızlığın hangi temel tipe girdiği­ni belirlemek için önce kandaki alyuvar sayısı ve hemoglobin düzeyinin bilin­mesi gerekir. Bunun için 1 mm3 kanda bulunan hemoglobin miktarı ile alyuvar sayısı saptanır ve özel bir oranlama ya­pılır. Oranlamadan elde edilen sayı nor­mal durumlarda ve normokrom kansız­lıkta Vdir. Hipokromda l’in altında, hi-perkromda ise l’in üstünde çıkar.

NEDENLERİ

Kansızlığa yol açan temel mekanizma­lar az sayıda ve basittir. Üç olasılık söz konusu olabilir: Alyuvarların yetersiz üretimi, kanamaya bağlı alyuvar kaybı ve alyuvarların dolaşımda aşırı yıkımı (hemoliz). Hemolize uğrayan, yani par­çalanan alyuvarlardan kana dağılan he­moglobinin bir bölümü hemen böbrek­lerden atılır. Bir bölümü ise dönüşüme uğrar. Her iki durumda da artık oksijen taşıyamaz.

Bu noktada vücudun her zamanki gibi eksikliği karşılamak üzere harekete geçireceği yedek gücünün bulunduğunu belirtmek gerekir. Alyuvarlar da akyu­varlar ve trombositler gibi kemik iliğin­de üretilir. Kemik iliği sürekli kana ye­ni hücreler verir ve bunlar yaşlanarak parçalananların yerini alır. Alyuvarların ortalama 4 aylık bir ömrü olduğu bilin­mektedir. Kanama ya da hemoliz nede­niyle alyuvar kaybedildiğinde, kemik iliği çalışma hızını normalin 8 kat üstüne kadar çıkararak kana çok daha fazla sayıda hücre verir. Kayıp miktar kemik iliğinin karşılama düzeyini aştığı zaman kansızlık ortaya çıkar. Bu üretim artışı yalnızca kanama ya da hemolize bağh kansızlıklar için geçerlidir. Hemoglobin ve alyuvarların yetersiz üretimine bağlı kansızlıklar için söz konusu olamaz. Çünkü bu durumda yetersiz çalışan, ke­mik iliğinin kendisidir.

Kansızlığın olası nedenlerinden bin olduğunu gördüğümüz kanamaları bir yana bırakırsak, kemik iliğinin üretim düzenini bozan ya da dolaşımdaki alyu­varları yıkıma uğratan birçok etken var­dır. Kemik iliğine alyuvar üretebilmesi için bazı maddeler gereklidir. Bunlar arasında bazı B grubu vitaminler, C vi­tamini, folik asit, demir, bakır ve kobalt sayılabilir. Bu maddelerin yokluğu ya da eksikliği kemik iliğinin kan hücrele­rini üretme etkinliğini yavaşlatır.

Kemik iliğinin etkinliği kronik mik­robik hastalıklar, böbrek hastalıkları ve tümörler gibi bazı hastalıklara, üretilen, solunan ya da ağız yoluyla alman zehir-1 li maddelere ve bazı ilaçlara bağh ola­rak engellenir.

Dolaşımdaki alyuvarlar değişik etkenlerin saldınsına uğrayabilir. Burada’ da gerek vücudun dönüştürdüğü, gerek dışardan giren bakteri ya da kimyasal kökenli zehirli maddeler söz konusudur. Örnek olarak, yılan sokmasıyla kana ka- i nşan zehir, bazı bakterilerin ürettiği ze­hirler, kurşun ve bazı ilaçlar verilebilir. Sorun doğrudan alyuvarların yapısından da kaynaklanabilir. Doğumsal bir bozuk­luğa bağlı olan bu durumda alyuvarlar uzun süre dolaşımda kalamaz ve kısa sürede yıkıma uğrar. Bazen vücudun ken­disi de alyuvarlara saldıran ve bu hücre­leri yıkıma uğratan maddeler üretebilir.


Hipokrom Kansızlık

Hemoglobin, alyuvarlarda bulunan ve dokulara oksijen taşıyan bir protein­dir içerdiği demir, oksijenin akciğerde­ki kılcal damarlarda hemoglobine bağ­lanarak dokulara aktarılmasında buyuk önem taşır Vücutta demir eksikliği he­moglobin yapımını azaltır Hemoglobi­nin kanda yeterince bulunmaması da kansızlığa yol açar

Alyuvarların üretimi için gerekli olan otekı maddelerle birlikte demir de uygun bileşikler halinde besinlerden alınır Dengeli bir beslenmeyle günde yaklaşık 50 mg demir alınır Vücuda ise günde yaklaşık 1 mg demir yeterlidir. Bu nedenle, beslenme yeterli, ba­ğırsaklardan emilim normal olduğu ve vücuttan aşın demir kaybedilmediği sürece demir eksikliği sorunu büyük ölçüde ortadan kalkar. Erişkinlerde beslenme azlığı ya da dengesizliği an­cak çok aşırı boyutlara ulaşırsa kemik iliğinin alyuvaların yapımını aksatacak Öl­çüde demir eksikliğine neden olabilir. Bu durum daha çok, yalnızca inek ve keçi sütüyle beslenen bebeklerde görü­lür. Genellikle demir eksikliği emiliminin gerçekleştiği sindirim sistemindeki bozukluklardan kaynaklanır. Örneğin, gastrite ve cerrahi girişimle midenin

kısmen ya da bütünüyle alındığı du­rumlara bağlı olarak mide salgısı ek­sikliği, demir emilimini güçleştirebilir. Çünkü midenin salgıladığı hidroklorik asit besinlerdeki demir III’ü demir H’ye indirgiyerek demirin bağırsak duvarı tarafından tutulmasına yardımcı olur. Enterokolite (ince ve kalın bağırsak il­tihabı) ya da pankreas yetmezliğine bağlı sürekli ishal, demirin bağırsaklar­dan hızla atılarak yeterince emilmesini önleyebilir. Ama emilim yetmezliğinin tek başına kansızlığa yol açması düşük bir olasılıktır. Genellikle bu duruma vücutta aşırı ölçüde artmış bir demir gereksinimi ya da kaybı eklenir. Aşın demir kaybı yalnız kanamalara bağlı­dır. Kanamalar demir eksikliğiyle bir­likte alyuvar kaybına da yol açar. Bu durum kansızlık tablosunu daha da be-lirginleştirir. Genellikle sürekli ve dik­kat çekmeyecek kadar az olan kan kay­bı yavaş yavaş demir eksikliğine bağlı kansızlığa yol açar. Kan kaybı mide, onikiparmakbağırsağı ve öbür bağırsak ülserlerine, basurlara, burun kanaması­na (epistaksis), sindirim sistemi ve kadın üreme organları tümörlerine, sık ve aşırı adet kanamalarına bağlı olabilir. Kansızlığın ortaya çıkması için, günde ortalama 10 ml’den fazla kan kaybet­mek gerekir.

Demir eksikliği en sık karşılaşılan kansızlık nedenlerinden biridir ve ka­dınlarda erkeklere göre çok daha sık gö­rülür. Çünkü kadınlarda adet kanaması, hamilelik ve emzirme nedeniyle de­mir kaybına bağlı kansızlık daha kolay ortaya çıkabilir.

Bir başka kansızlık nedeni kronik ve akut mikrobik hastalıklardır. Kansızlık hem kandaki demir oranının, hem de demirin oksijeni tutma düzeyinin azal­masından kaynaklanır.

BELİRTİLERİ

Olguların büyük bölümünü oluşturan hafif kansızlıklarda hasta genellikle içinde bulunduğu durumun farkında de­ğildir. Yalnızca eskisine oranla daha soluk görünür ve aşın güç harcadığında rahat soluk alabilmek için daha uzun süre bekler. Bu evrede demir eksikliği­ne bağlı hafif kansızlığının varlığı yal­nızca uygun kan tahlilleri yapılarak or­taya konur. Bu nedenle, fark edilmesi rastlantılara kalır. Zamanın geçmesi ve demir eksikliğine yol açan nedenin sür­mesi bozukluklan ağırlaştırırken, yeni belirtileri de hazırlar. Kansızlık şikayet­leriyle hekime başvuran hastada kansız­lık büyük bir olasılıkla uzun zamandan beri vardır.


Hastanın fark edebileceği belirtiler aşağıda sıralanmıştır.

Her şeyden önce sindirimle ilgili bozukluklar görülür. Bunlar arasında iş­tahsızlık, dilde yanma, bazen ağrılı yut­kunma, genellikle sindirim bozuklukları ve kabızlık eğilimi sayılabilir. Tır­nakların kolayca kırılması ve saçların kolayca dökülmesi dikkat çeker.

Aynca bütün kansızlıklarda ortak olan belirtiler görülür. Bunlar çarpıntı, aşırı güç harcanınca ortaya çıkan nefes darlığı, baş dönmesi, kulaklarda çınla­ma, genel halsizlik ve çabuk yorulma­dır. Hasta solgunluğundan ender olarak kuşkulanır. Çünkü bu durum uzun bir sürede yavaş yavaş yerleşir. Kanamaları izleyen solgunluk hemen ya da bu­gün içinde ortaya çıkacağından kolayca dikkat çeker.

Deri ve mukozalardaki solgunluğun yanı sıra hekim dilde kızarma, kabar­cıklar, küçük çatlaklar gibi glossit (dil iltihabı) tablosunu oluşturan belirtileri görür. Ağır olgularda ağız köşelerinde çatlaklar ve hastaların bir bölümünde dalak büyümesi ortaya çıkar.

İNCELEMELER

Demir eksikliğine bağlı kansızlık alyu­var sayısında küçük, hemoglobin ora­nında belirgin bir azalmaya yol açar. Bu özelliğiyle tipik bir hipokrom kan­sızlıktır. Türkçe’ye “açık renkli” olarak çevrilebilecek hipokrom terimi alyuvarlardaki kırmızı rengin hemoglobin yo­ğunluğuyla orantılı olarak azaldığı için seçilmiştir. Kan tahlillerinde demir dü­zeyinin (sideremi) belirlenmesi kesin tanıyı kolaylaştırır.

GİDİŞİ

Uygun tedavinin yapılması ve ağır has­talıklardan kaynaklanmaması durumun­da hipokrom kansızlık hiç bir sorun ya­ratmandan iyileşebilir.

TEDAVİ

Tedavide demir eksikliğinin nedenini saptamak gerekir. Bu yapılmazsa eksikli­ğin giderilmesi geçici bir çözüm olarak kalır. Öncelikle, beslenmede yetersiz de­mir alma olasılığının üstünde durulması,! mide ve onikiparmakbağırsağı ülserleri, basurlar, anüste çatlaklar, sık burun kanamaları, âdetlerle aşırı kan kaybetme gibi belirgin ya da belirsiz biçimde uzun sürekli kan kayıplarının araştınlması gerekir.

Demir içeren ilaçlar bu tür kansızlıklarda etkili bir tedavi sağlar. Demir’ ilaçlannın ağır olgular dışında ağızdan alınması yeterlidir; ağır olgularda ise kas içine verilmesi gerekebilir. Kan tahlilleriyle denetlenen alyuvar ve hemoglobin durumu normale döndükten sonra da tedaviye bir süre devam etmek gerekir. Böylece vücudun eksilen demir birikimi de tamamlanır.


Soru


Kansızlık yemek borusunda değişikliklerin ortaya çıkmasını kolaylaştırır mı?


Cevap

Evet. Ağır demir eksikliğine bağlı kansızlık olgularında yutma güçlüğü (Plummer-Vinson sendromu) ortaya Çıkar. Bu sendrom, demir eksikliğine bağlı yemek borusu değişiklikleri nedeniyle yutma güçlüğüne yol açar. Katı gıdalarla asitli içeceklerin güçlükle yutulmasının yanı sıra ağır demir eksikliği yani kansızlık belirtileri, dil iltihabı, deri değişiklikleri (tırnak ve saçların kolay kırılması ve saç dökülmesi) görülür. Plummer-Vinson sendromu, ye­mek borusu kanserinin gelişimine yatkınlık sağlar.


Soru


Doğum kontrol hapları kanda bir bozukluğa yol açar mı? )


Cevap

Doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda çok düşük oranda da olsa kansızlık or­taya çıkabilir. Görülen kansızlık genellikle B12 vitamini ya da folik asit eksikli­ğine bağlıdır. Olguların ender ortaya çıkmasına karşın doğum kontrol hapı kul­lananların hiç olmazsa yılda bir kez kan tahlili yaptırması önerilmektedir.





Soru


Penisilin kökenli alyuvar yıkımına bağlı kansızlık çok sık ortaya çıkar mı?

Cevap

Penisilin alerjisi ender görülür. Bağışıklık tepkisinin yol açtığı bu durumda penisilin alyuvar zannca emilir. Penisiline karşı oluşan antikorlar zara yerleşe­rek alyuvarı yıkıma uğratır.


Soru


İlaçlar hemolize bağlı başka kansızlık tiplerine yol açar mı?


Cevap

Evet. İlaçlar anormal bağışıklık tepkileri yaratarak hemolize neden olabilir. Çeşitli karmaşık süreçlerden geçerek alyuvarlann yıpranmasına yol açan bu durum bazen çok ağır sonuçlar doğurur. Ük olasılık alyuvar antijenlerine karşı antikorların oluşumuyla bu kan hücrelerinin yıkıma uğramasıdır. Bu mekaniz­mayı harekete geçiren en tipik üaç aifametilddpadır. Daha sık olarak alyuvar zarının emdiği ilaca karşı antikorların oluşumuna bağlı hemolize rastlanır. Bu­na en tipik Örnek, penisilin alerjisi denen ve penisilinin yol açtığı hemolizdir. Penisilin alerjisinin hiçbir zaman önceden tahmin edilemeyeceğini, bazı kişi­lerde ağır kan bozukluklarına neden olabileceğini unutmamak gerekir.


Soru


Kansızlık sorunu olan hasta sürekli kan tahlili yaptırmalı mıdır?


Cevap

Kan tahlilleri hastanın genel durumu ve kansızlık tipine bağlı olarak istenir. İncelemeler tedavi sırasında düzenli olarak yapılmalı ve genellikle tedavinin kesilmesinden bir süre sonra da yinelenmelidir.


Soru


Kansızlık evde tedavi edilebilir mi?


Cevap

Kansızlıkların büyük bir bölümü hastaneye yatmaya gerek kalmadan tedavi edilebilir. Kansızlık tedavisi temel olarak sorumlu hastalığın tedavisi, kan yapıcı ilaçlarla tedavi gerektiğinde belirtilere yönelik tedaviyi içerir.


Soru


Kansızlık dilde bozukluklara ya da ağız İçi iltihabına neden olabilir mi?


Cevap

B12 vitamini ve folik asit eksikliğine bağlı kansızlıkların (büyük hücreli kansızlık) seyri sırasında dil yapısının ve üstündeki pürtüklerin körelmesiyle gelişen ani dil iltihabı (atrofik glossit) sık görülür. Hastalıığın başlangıç evresinde düz, parlak, soluk renkte olan dil, belirtiler belirgin hale geldiğin­de kırmızı ve ödemlidir. Dil üstü memecikleri (papilla) körelirken tükürük­le ilgili bozukluklar da ortaya çıkabilir. Bu tablo çok daha ender olarak, ağır demir eksikliğine bağlı kansızlığının seyri sırasında da görülebilir.