KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ VE VÜCUTTA DEĞİŞEN DENGELER: Su: Kronik böbrek yetmezliğinde hastalar, idrar içinde fazla miktarda su kaybederler. Çünkü böbrek tüpleri vücut için gerekli olan suyu idrarın ilk taslağından geri ememezler. Bu durumda hastalar çok miktarda su içmek zorunda kalırlar. Bu durum, özellikle hastalığın sonlarına kadar sürer. Glomerül filtrasyonu normalin % 5-10′u indiğinde, böbrekler artık süzme işleminde önemli Ölçüde yetersiz kaldıklarından, vücutta su birikmeye başlar, idrar miktarı azalır. Hastalığın başlangıcındaki çok su içme (polidipsi) ve fazla miktarda idrar çıkarma (poliüri) uyarıcı olmalıdır. Bu dönemde hastalar yeterince sıvı alamadıklarından, vücut sıvılarını kaybederler.
Sodyum: Kronik böbrek yetmezliğindeki hastalar idrar içinde fazla miktarda sodyum da kaybederler. Bu kayıp dışardan karşılanmadığında, hastaların vücudundaki sodyum miktarı azalır. Bu durum, serum sodyumunun normalin altında düşmesine neden olur. Serum sodyumunun normalin altına düşmesine ise “Hiponatremi denilmektedir. Vücuttan su ve sodyumun kaybedilmesi ve bu kayıpların karşılanması halinde hastada su ve sodyum azlığı ile ilgili bazı belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur. Vücut suyunun azalması halinde böbreklerdeki kan akımı daha da azalır ve bozulur. Vücut suyunun azalması halinde böbreklerdeki kan akımı daha da azalır ve bozulur, Bu da böbrek yetmezliği tablosunu daha da ağırlaştırır. Vücut suyunun azaldığı durumlarda hastanın tansiyonu düşer, ağzı kurur, derisinin yumuşaklığı kaybolur, kurur hasta halsizleşir, tedirginleşir, bulantı gelişebilir. Daha ağır vakalarda ise bilinçte bozukluklar gelişebilir. Vücuttan su kaybına ağır bir sodyum kaybı da eklenecek olursa, kas krampları ya da havale (konvülzyon) nöbetleri uyku hali ve komaya kadar gidebilen bilinç bozuklukları gelişebilir. Eğer hastada ağır bir kalp yetmezliği yoksa, hastaya yeterince tuz vermekten çekinmemek gerekir. Çünkü tuz ve bununla birlikte verilecek olan sıvı, böbreklerin çahşması üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir. Ayrıca kalp yetmezliği ilaçla kontrol altına alınıp, tuzun kısıtlanmamasında yarar vardır. Potasyum: Hastalığın son dönemlerine kadar vücuttaki potasyum dengesi fazla bozulmaz. Eğer vücutta potasyum birikmesi varsa, bu durum böbrek yetmezliğinin ciddiyetim ortaya çıkarır. Kalsiyum ve fosfat: Glomerüllerde ultrafütrata süzülen kan fosfatının yaklaşık % 80′i proksimal tüplerde geri emilip, yeniden vücuda kazandırılmaktadır. Kronik böbrek yetmezliğinde glomerül filtrasyonu azaldığında, vücutta fosfat birikmeye başlar. Fosfat dengesindeki bu bozukluk, vücudun kalsiyum dengesini de olumsuz yönde etkiler. Kandaki kalsiyum miktarı gitgide azalmaya başlar. Kalsiyum ve fosfat dengelerindeki bu bozukluklar da, kemiklerde bazı bozuklukların gelişmesine neden olur. Hastalarda kemik ağrıları gelişebilir. Vücuttaki kalsiyum dengesinin bozulması sonucu, kalsiyum bazı anormal bölgelere çökebilir: Örneğin deride, eklemlerin çevresinde, konjunktivada. Konjuktivada kalsiyum çökmesi, böbrek yetmezliğindeki “Kırmızı göz” görünümüne neden olabilmektedir. Kronik böbrek yetmezliğinde kalsiyum dengesinin bozulmasının nedenjerindenbiri,vücuttaki D vitamini metabolizmasının bozulmasıdır. D vitaminin bir metaboliti olan 25-hidroksi-kolekalsiferol, böbreklerde İ-25 hidroksi kolekaîsiferole çevrilmektedir. Bu da en etkili D vitamini metabolitidir. Kronik böbrek yetmezliğinde bu işlem yeterince yapılmadığından, vücut güçlü bir D vitamini metabolitinden yoksun kalır. Bilindiği gibi D vitamini, vücudun kalsiyum dengesini olumlu yönde etkileyen bir vitamindir. Gerek kalsiyum gerekse de fosfat dengesindeki bozukluklar , parat hormon salgılanmasını kamçılar.Bu üçlüyü şöyle özetleyebiliriz:
Vücutta fosfat ve parat hormon fazlalığı, buna karşılık kalsiyum azlığı vardır. Asidoz: Asidoz vücuttaki asit miktarının gerçek ya da rölatif olarak artması olayına verilen addır. Vücudun asit/baz dengesi çeşitli mekanizmalar tarafından denetlenmektedir. Bu mekanizmalardan biri de böbreklerde çalışmaktadır. Vücuttaki asit fazlasının bir bölümü, idrar içinde atılmaktadır. İdrar içinde atılan asidin yansı, NH4 biçimindedir. Kronik böbrek yetmezliği vakalarının çoğunda, bu mekanizma yeterince çalışmamaktadır. Bu durumda vücutta asit birikmeye başlar. Vücuttaki asiditenin artması ise kendisini bulantı, halsizlik, nefes darlığı biçiminde gösterir.
Üremi: Kronik böbrek yetmezliğinde vücutta üre de birikir. Üre bütün hücrelere kolayca girer. Hücrelerden de vücut yüzeylerine ve sıvılarına geçer. Ağız boşluğuna geçen üre, amonyaka dönüşür. Bu da ağıza kötü bir tad vereceği gibi, ağızın amonyak kokmasına da neden olur. Mide ve bağırsak boşluğuna salgılanan ürenin amonyaka dönüşmesi ise, buralarda ülserlerin ortaya çıkmasına neden olur.
Proksimal tübüler sendrom: Bilindiği gibi, böbrek glomerüllerinde hazırlanan idrarın ilk taslağında, yani ultrafiltratta bulunan glikoz , amino asitler, fosfatlar, üratlar ve bikarbonat proksimal tüplerde geri emilip, yeniden vücuda kazandırılır. Bazı hastalıklarda proksimal tüpler bozulur ve böylece bu maddelerin geri emilimi aksar. Bu durumda yukarıda sözünü ettiğimiz maddeler idrar içinde anormal miktarlarda kaybedilirler ve vücut bu maddelerden fakirleşir. Ağır metal zehirlenmelerinde, bazı miyelom vakalarında, sistinoziste (Toni-Fankoni hastahğıjhepetalolante-küler dejenerasyonda (tüplerde bakır birikip buraları bozar) proksimal tiftmler sendrom gelişebilir.