Bel Soğukluğu

BELSOGUKLUGU:Gonore adıyla da bilinen belsoğuklu-akut ya da kronik gidişli, daha çok id­rar yolları ve üreme organlarının muko­zasına yerleşen ve cinsel ilişkiyle bulaşan hastalıktır. Enfeksiyon kan dolaşımı oluyla vücudun dölyolu, dölyatağı tüpepididim kanalı, prostat, eklemler, jnjunktiva (göz dış zan), yutak ve kalp  başka bölümlerine de yayılabilir.Belsoğukluğu tanısında en güvenilir yöntem irinli akıntıda gonokoklann aranmasıdır. Akıntı bir lam üzerinde toplanır, sabitleştirilir, bo­yanır ve opak mikroskopla incelenir. Enfeksiyon varsa mikroskopta çok sayıda granüllü nötrofil ve bunların sitoplazmasında yer alan go-nokoklar görülür. Aşağıdaki mikroskop fotoğrafında okla işaretli ola­rak küçük kahve çekirdeklerini andıran gonokoklar görülmektedir. Bunlar kullanılan boyama yöntemine göre koyu mavi ya da kırmızı renkli olabilir. Enfeksiyon uzun süredir varsa mikroorganizmalar hüc­re sitoplazmasının dışında da görülebilir.

NEDENLERİ

Belsoğukluğunun etkeni, gonokok cin­sinden Neisseria gonorrhoeae türü bak­teridir. Bu mikroplar bir kapsül içinde ve genellikle ikili gruplar halinde bulu­nur. Mikroskopla bakıldığında kahve çekirdeklerini andıran tipik bir görü-Dümleri vardır. Erkekte siyekten alınan irinli akıntı Örneği incelendiğinde gono-koklar akyuvarların içinde görülür. Özellikle hastalığın kronik biçiminde serbest bakterilere de rastlanır.

YAYILMASI

BeIsoğukluğu cinsel ilişkiyle bulaşan ıtalıklarm en yaygınıdır; erişkinler .sında tek bulaşma yolu da cinsel iliş-Özellikle 1960′Iann başından bu a hastalık gençler arasında daha sık görülmektedir. Gonokoklann en önemli kaynağı, enfeksiyonun kuluçka döne­minde olduğu hastalar ve belirti verme­yen kronik olgulardır.

BELİRTİLERİ

Hastalığın 48-72 saat süren kuluçka döneminden sonra ilk klinik belirti ortaya çıkar. Hasta siyeğin dış ucunda yanma duyar. Siyeğin ucu kızarmış, şişmiş ve aşırı kanlanmış durumdadır. Birkaç saat sonra san-yeşil renkte irinli bir akıntı başlar. Akıntı kendiliğinden ya da penis başı sıkıldığında bol miktarda gelir. İd­rar yaparken duyulan yanma gittikçe ar­tar ve bazen idrar yapmayı zorlaştırır. Hastada baş ağrısı, halsizlik ve hafif ateş görülebilir, ama hastalık genellikle ağır belirtilere yol açmaz. Hastanın iki ayrı kaba idrar yapması istendiğinde (Thompson testi) ilk kaptaki idrann da­ha bulanık olduğu ve içinde hemen dibe çöken artıkların bulunduğu saptanır. Bu­na karşılık ikinci kaptaki idrar daha ber­raktır. Bu durumda hastada ön siyek akut gonokok enfeksiyonu olduğu düşü­nülür. Ön siyek deyimi enfeksiyonun si­yeğin dışa yakın bölümünde bulunduğu­nu anlatır. Bu bölüm yapısından ötürü sandalsı çukur denen genişlemiş alandır.Enfeksiyon önemsenmez ya da tam tedavi edilmezse kronikleşir. Kronikle­şen enfeksiyonda akıntı gittikçe azalır ve belirtiler büyük ölçüde geriler.

Önce sülfamitlerin, daha sonra da penisilinin kullanıma girmesiyle belso­ğukluğunun komplikasyonları çok azal­mıştır. Bu tür ikincil sorunlardan örne­ğin anüs çevresinde dolgunluk duygusu, dışkılama ve idrar yapma sırasında ağ­rıyla kendini belli eden prostat iltihabı günümüzde ender görülmektedir. Pros­tatın düzbağırsak (rektum) yoluyla ya­pılan muayenesi hastaya çok ağrı verir ve prostat bezinin elle sıkılmasıyla idrar yolundan hastalığa özgü parçacıklar atı­lır. Belsoğukluğunun günümüzde de gö­rülen bir komplikasyonu epididim ilti­habıdır (epididimit). Bu hastalığın belir­tileri siyekte irinli akıntı birikmesiyle birdenbire ortaya çıkar. Başlıca belirti­ler şiddetli ağrı, enfeksiyonun yerleştiği erbezinde şişme, yüksek ateş ve genel durum bozukluğudur. Hastalığın her iki erbezine yayıldığı durumlarda erken te­davi yapılmazsa, ersuyu (sperma) kana­lı tıkanmasına bağlı kısırlık gelişir.Belsoğukluğu kadınlarda erkeklere göre çok daha sessiz gidişlidir. Genel­likle fark edilmez ya da kadınlarda sık görülen sıradan bir “akıntı” olduğu dü­şünülerek önemsenmez. Belsoğukluğu kadınlarda daha çok dölyatağı (rahim) boynu kanalına yerleşir; bu kanal dölya-tağıyla dölyolu arasındaki geçiş bölgesi­dir. Bazen de hastalık siyektedir. Kadın­larda siyek daha kısa ve az karmaşık ya­pıda olduğundan, enfeksiyon siyekteyse şiddetli belirtiler görülmez; yalnız idrar yaparken ağn vardır. Buna karşılık en­feksiyon dölyatağı boynundaysa dölyo-lundan bol miktarda san-yeşil renkte akıntı gelir. Bu dönemde yapılan jineko­lojik muayenede dölyatağının dölyoluna açılan ağzında ödem, kan toplanması, şişkinlik ve kızarıklık” gözlenir. Bölge yüzeyini döşeyen mukoza örtüsü zede­lenmiştir ve kolayca kanar. Ayrıca döl­yatağı boynu kanalından bol miktarda akıntı gelir. Bu akıntıdan alınan örneğin bir lam üzerine damlatılıp metilen mavi­si ile boyanarak mikroskopta incelen­mesiyle hemen tanıya varılır.

Hastalığın komplikasyonlan erkek­lerde olduğu gibi kadınlarda da enfeksi­yonun yukarıya doğru yayılmasına bağ­lıdır. Başlıca komplikasyonlan dölyolu ağzmm her iki yanında bulunan Bartho-lin bezlerinin enfeksiyonu, dölyatağı iç duvarının enfeksiyonu (endometrit), yu­murtalık iltihabı ve tüplerin iltihabıdır (salpenjit). Bunlardan özellikle yumur­talık ve tüplerin iltihabı çok ciddi so­nuçlar doğurur; iltihabın her İki yumur­talığa yerleşmesiyle tüpler tıkanır ve kı­sırlık gelişir. Bartholin bezlerinin iltiha­bında büyük dudaklarda belirgin şişme, aynca şiddetli ağrı, kızarıklık ve bezle­rin salgı kanalından çıkan irinli akıntı görülür. Eskiden çok yüksek ateş yapan bu iltihap uzun süreli tedavi, hatta ba­zen bu bezlerin kesilmesini ve irinin dı­şarı akıtılmasını gerektirmekteydi. Gü­nümüzde ise tıbbi tedavi bu hastalıkta başarılı sonuçlar vermektedir. Enfeksi­yonun yumurtalık ve tüplere yayılması durumunda başlıca belirtiler kamın de­rinliklerinde duyulan ağn ve bazen peri­ton zedelenmesi sonucunda gelişen kann Ön duvan kaslarında sertleşmedir. Bütün bu komplikasyonlarda aynca ateş yükselir ve genel durum bozulur.

Gonokok enfeksiyonlan bebek ve çocuklarda da görülebilir. Ama yenido-ğanda konjunktivit ve göz iltihabı (pa-noftalmit) sonucunda körlüğe neden olan belsoğukluğu olgulan artık tarihe kanşmıştır. Eskiden belsoğukluğunun bu korkunç komplikasyonundan korun­mak için doğumdan hemen sonra bebe­ğin gözüne gümüş nitrat damlatılması pek çok ülkede yasal zorunluluktu. Crede yöntemi denen bu yolla hastalı­ğın doğum anında annenin dölyolundan bebeğin gözlerine bulaşması önleniyor­du. Erişkin kadınlarda dölyolunun yapı­sal özelliği gonokok enfeksiyonlarının dölyolunda yerleşmesine olanak ver­mez. Oysa çocuklarda kirli bezler, ter­mometre ve tedavi malzemesinin kulla­nılması ya da çocuğun tecavüze uğra­ması sonucunda dölyolunda gonokok enfeksiyonu görülebilir. Çocukta bu en-feksiyonlann klinik belirtileri çok ağır­dır. İdrar yaparken ağn ve yanma, bü­yük ve küçük dudaklarda ödem, kıza­rıklık, kan toplanması ve bol miktarda irinli dölyolu akıntısı vardır. Ateş çok yüksektir ve çocuğun genel durumu be­lirgin biçimde bozulmuştur. Bu olgular­da erken ve kesin tanı çok önemlidir.

İNCELEMELER

Enfeksiyon belirtilerinin ortaya çıkma­sını izleyen bir hafta içinde siyekten alınan irinli akıntı örneğinin mikros­kopla incelenmesi erkek hastalarda ge­nellikle olumlu (pozitif) sonuç verir. Bu durum kadınlarda değişebilir. Bu nedenle gonokok enfeksiyonundan kuş­kulanılan, ama irinli akıntı incelemesinin olumsuz çıktığı bütün olgularda bakteri kültürü istenmelidir. Kültür, hastadan alınan irinli örneğin yapay be-j siyerine ekilmesi ve mikrobun laboratu-’ var koşullarında üretilmesidir. Enfeksi­yonun düzbagırsağa yerleşen biçimle­rinde hastalığı benzer belirtiler veren frengi, kasık lenfogranülomu gibi has­talıklardan ayırmak için rektoskopij başvurulur. Salpenjit kuşkusunun bu-1 lunduğu durumlarda laparoskopi yardı­mıyla tanıya gidilebilir. BelsoğukluğfiJ bulunan bütün hastalarda frengi olasılı-1 ğını araştırmak üzere kan testlerinin ya­pılması da kesinlikle gereklidir.

TEDAVİ

Belsoğukluğu tedavisinde artık sülfa-mitler gibi eski ilaçlann yerini antibiyo­tikler almıştır. Önceleri etkili olabiler sülfamitler, bakterilerin direnç geliştir-mesiyle tedavi edici özelliklerini büyük ölçüde yitirmiştir. Hemen hemen bütün antibiyotiklerin etkili olduğu gonokok enfeksiyonunda gene dirençli bakteri çeşitlerinin ortaya çıkmasına bağlı ola­rak penisilin kullanımı da azalmaktadır. Penisilin yerine daha çok spektinomi-sin, seftriakson ve sefoksitin gibi ilaçlar kullanılmaktadır.

Antibiyotik tedavisinin en sakine yanı, bu tedavinin yeni yakalanılan frengiyi maskelemesi olasılığıdır. Bel­soğukluğu için yeterli olabilen antibi­yotik tedavisi, frengi için yeterli değil­dir ve yanm kalan bir tedavi program frenginin gidişini değiştirir. Kuluçk; dönemi uzar; iltihabın başlangıç belirti­leri (birinci evre frengi) görülmez; tah­lil Wasserman tepkimesi gibi tahlil so­nuçlan ancak geç dönemlerde oluml. sonuç verir.

Korunma Yolları

Bulaşmadan hemen önce ya da sonra alman antibiyotikler belsoğuklu-ğuna karşı en etkili korunmayı sağlar. Yerel korunmanın etkisi daha azdır; ancak antibiyotik tedavisi ile birlikte uygulandığında yararlı ola­bilir. Cinsel ilişkiden sonraki bir saat içinde dış cinsel organlann sa­bunla yıkanması ve dezenfekte edici bir maddeyle temizlenmesi en­feksiyon olasılığını azaltır. Antibiyotiklerin yalmzca enfeksiyon tehli­kesi olan cinsel ilişkiden önce alınmasıyla da korunma sağlanabilir. Bu korunma yöntemi frengi için de geçerlidir.