SITMA-MALARYA


SITMA-MALARYA: Sıtma, “Plazmodyum” denilen tek hücreli bazı asalakların insanın karaciğer parankim hücreleriyle kanda “Alyuvarlar” içinde parazitlenmesiyle oluşan ve aralıklı ateş yükselmesi, titreme, terleme, kansızlık, dalak ve karaciğer büyümesi gibi belirti ve bulgulara yol açan bulaşıcı bir hastalıktır. İnsanda sıtma etkeni olan dört ayrı plazmodyum çeşidi vardır. Bunlar, “Plazmodyum vivaks”, “Plazmodyum malarya”, “Plazmodyum falsipa-rum” ve “Plazmodyum ovale”dir. Sıtma çok eskiden beri tanınan bir hastalık olmakla ve yapılan yaygın çalışmalarla birlikte, dünyada henüz tam olarak çözümlenmemiş bir sorundur. Günümüzde 100 milyona yakın sıtma hastasının bulunduğu ve her yıl bir milyon insanın sıtma nedeniyle kaybedildiği sanılmaktadır. Sıtma, ülkemizde de önemli sağlık sorunlarından biri olma özelliğini göstermiştir. 1942 yılında ülkemizde yaklaşık 146 bin sıtmalı olduğu saptanmıştı. Ancak gerçek sayı bunun en az 10 katıydı. 1945yılında sıtma savaş kanunu yürürlüğe girip, sıtma hastalığıyla devletin etkin bir savaşa girişmesi sonucu 1970 yılında saptanan sıtma olayı sayısı 1263′e düşmüştür. Bu hastaların büyük bir çoğunluğu Çukurova çevresinde yaşamaktaydılar. Ancak tarımsal sulama çalışmalarının gelişmesi sıtma etkenini taşıyan sivrisineklerin böcek öldürücü ilaçlara karşı direnç kazanmaları ve sıtmayla savaşın eski önemini kaybetmesi sonucu 1970 yılından bu yana


SoJ; Bataklıklar ve kirli sular, sivrisinek/erin üremeleri için uygun ortamlardır. Üst: İnsandan kon emmekte olan bir sivrisinek. Plazmodyum malarya fşizont)


sıtmalı hastaların sayısı her geçen yıl belli bir artış göstermiştir. Nitekim 1977 yılında ülkemizde saptanan sıtma vakalarının sayısı 120,000′e yükseldi. Üstelik bu vakalara ülkenin birçok bölgesinde rastlanmaya başlandı. Sıtmanın ülkemizde yeniden bir hortlama dönemine girmiş olması, sıtma savaş programlarına yeniden ağırlık verilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır.


Sıtma hastalığının bulaşmasında taşıyıcılık görevini “Anofel” adlı sivrisinek türünün dişileri görür. Dişi anofel önce hasta insanların kanım emer. Daha sonra da sağlıklı kişilerin kanını emerken, sıtma etkenini bulaştırır. Sıtma hastalığının etkeni olan plazmodyumu hastadan emdiği kanla kendi vücuduna alan sivrisinek, etkenin burada çoğalmasına konaklık eder. Plazmodyum-lar çoğalıp, sivrisineğin tükürük bezine geçerler. Sivrisinekteki bu çoğalma biçimine “Sporogoni” denir.


Sivrisinek sağlıklı bir insanı soktuğunda salgıladığı tükürük salgısıyla birlikte sıtma etkenini de kişinin kanma karıştırır. Böylece sağlıklı bir insana bulaşan sıtma etkeni, bu yeni konağın önce karaciğer parankim hücrelerinde çoğalır. Daha sonra buradan kana1 geçip alyuvarların içine girer. Alyuvarlara giren plazmodyumlar burada da çoğalırlar ve bir süre sonra alyuvarları patlatıp yeniden kana karışırlar. Kana karışan plazmodyumlar yemden başka alyuvarlara girerek çoğalmalarım sürdürürler.


İnsan vücudunda karaciğer parenkim hücreleri ve alyuvarlar içindeki bu çoğalmaya da “Şizogo-ni” denilir.


Her plazmodyum çeşidi için belli olan çoğalma süresinden sonra içinde çoğaldıkları alyuvarları patlatıp kana karışırlar. Bu çoğalma süresi plazmodyum vivaks ve plazmodyum ovale için 48, plazmodyum malarya için 72, plazmodyum falsiparum için de 36 – 48 saattir. Plazmodyumla-rın yani sıtma etkeni olan asalağın belli aralıklarla alyuvarları patlatmasından hemen sonra da “Sıtma nöbeti” denilen belirtiler zinciri ortaya çıkar. Bunlar; alyuvarların patlamasıyla kana karışan alyuvar artıkları, alyuvarlara kırmızı rengi kazandıran hemoglobin denilen renkli madde ve kana karışan plazmodyumlardır. Başlangıçta sıtma nöbetleri düzensizdir, çünkü alyuvarların patlamaları düzensizdir. Daha son-

raları ise plazmodyum türüne bağlı olarak sıtma nöbetleri belli aralıklarla belirmeye başlar. Plazmodyum vivaksm neden olduğu sıtmada alyuvarlar 48 saat içinde patlar. Üçüncü gün, sıtma belirtilerinin bulunduğu gündür. Bu nedenle plazmodyum vivaksm yol açtığı sıtmaya “Üç günlük sıtma” denir. Plazmodyum malaryada alyuvarlar 72 saatte patlarlar. Sıtma nöbeti dördüncü günde ortaya çıkar. Bu nedenle plazmodyum malaryanın yol açtığı sıtmaya “Dört günlük sıtma” denir. Yani nöbetler dört günde bir gelir. Plazmodyum falsiparumda alyuvarlar 36-48 saatte patlarlar. Öyle ki burada sıtma nöbeti ikinci ya da üçüncü günde görülür. Buna göre iki. günlük sıtma ya da üç günlük sıtma gelişir. Plazmodyum falsiparum genellikle dalak, karaciğer, kemik iliği gibi organların kılcal damarlarında çoğalır. Plazmodyum ovalede, alyuvarlar 48 saatte çatlar..Sıtma nöbeti üçüncü gün olur. Bu tipe de “Üç günlük sıtma” denir. Plazmodyum falsiparumla bulaşan alyuvarlar birbirlerine ve damarların iç duvarlarına yapışma eğilimindedirler. Bunun sonucu olarak kılcal damarlarda kan dolaşımı yavaşlar, kan damarlarının geçirgenliği değişir ve bazı kılcal damarlar da tıkanır. Özellikle beyin olmak üzere kılcal damarları tıkanan dokularda kanama, şişme ve oksijen azlığı gelişerek tehlikeli belirtiler ortaya çıkar. Anımsanacağı gibi patlayan alyuvarlarla birlikte kana hemoglobin maddesi de fazla miktarda karışmaktaydı. Beyin, karaciğer, dalak ve deri gibi organlar, bu maddenin fazlaca birikmesine bağlı olarak gri-siyah bir renk alırlar. Dalak başlangıçta yumuşaktır. Müzmin-leşmiş vakalarda ise büyür ve sertleşir. Dalakta kanama odaklan gelişebilir. Büyümüş ve sertleşmiş olan dalak kendiliğinden hafif bir darbeyle yırtılabilir.


Plazmodyum vivaks sıtmasında kuluçka dönemi kişinin bağışıklığına göra 8-24 gün (bazen de çok daha uzundur) sürebilir, Bilindiği gibi kuluçka döneminde bulaşma olmasına karşın, hastalık belirtileri ortaya çıkmaz. Kuluçka döneminin sonunda


hastalık bazen genel rahatsızlık belirtileriyle çoğu kez de sıtma nöbetleriyle aniden başlar. Tipik bir sıtma nöbeti titreme (soğuk), ateş (sıcak) ve terleme olmak üzere 3 dönemde gelişir. Titreme (soğuk) döneminde, hastada şiddetli bir üşüme duygusu, titreme, bulantı, kusma, baş ağrısı, sık idrara çıkma gibi belirtiler görülür. Hastanın yüzü soluk, nabzı hızlı ve dolgun, derisi hafif morarmıştır. Titreme, genellikle 15-60 dakika kadar sürer. Bu dönemin sonunda hastanın ateşi yavaş yavaş yükselmeye başlar ve sıtma nöbeti ateş (sıcak) dönemine girer. Üşüme duygusunun kaybolmasıyla’birlikte, hastanın ateşi 40°-41°C’ye yükselir. Hasta şiddetli bir sıcaklık duyar. Buna ek olarak bulantı, kusma, susuzluk, baş ağrısı, göz ağrısı ve karnın sol yarısında kaburganın hemen altına rastlayan bölgede dalak ağrısı gelişir.Hastamn solunumu sıklaşmıştır. Derisi kurumuş, yüzü kızarmıştır. Bazı hastalarda bilinç kaybı ve sayıklama görülebilir. 2-4 saat kadar süren ateş dönemi şiddetli bir terlemeyle sona erer. Hastanın ateşi terleme döneminde düşer. Nöbet sona erdiğinde halsizlik dışında herhangi bir yakınma kalmaz. Sıtma nöbetinin tümü yaklaşık 6-12 saat kadar sürmektedir. Sıtma nöbetleri ilerledikçe hastada bir kansızlık gelişir. Kan sayımında alyuvarların sayısı azalmıştır. Nöbet sırasında hastanın kanında akyuvarların sayısı çoğalır. Bilindiği gibi akyuvarların çoğalmasına “Lökositoz” denir. Tedavi görmeyen kimselerde bağışıklığın gelişmesiyle birkaç ayda nöbetlerin arası açılır, şiddeti azalır, daha sonra da nöbetler tümüyle kaybolur. Ancak bu durum, hastalık aylar ya da yıllar sonra yeniden ortaya çıktığında görülebilir. Bağışıklık oluşmayan hastalarda sıtma nöbetleri sayıca arttıkça kansızlık da ağırlaşır. Hasta çok fazla kilo kaybeder ve sonunda Ölür.


Plazmodyum falsiparum sıtmasında, öteki sıtma çeşitlerine oranla çok daha sık komplikasyonlara rastlanır. Bu komplikasyonlardan biri “Beyin sıtması” denilen durumdur. Bir başka komplikas-yonda “Sıtma hiperprelaksisi’denilen durumdur. Burada, beynin ısı düzenleme merkezindeki bozukluklar nedeniyle ateş çok yükselir ve vücutta güneş çarpmasına benzeyen bir tablo gelişir. “Karasu humması” denilen durum sıtmada rastlanılan bir başka komplikasyondur. Alyuvarlarında Glikoz-G-phosphotase ferment de-fekti olup genellikle soğukta kalan, fazla alkol kullanan ya da yetersiz tedavi görmüş hastalarda gelişir. Bu gibi hastalarda ateş kısa zamanda yükselir. Bulantı, kusma, sarılık, kan işeme ve böbrek


yetmezliği gelişir. Böbrek yetmezliği idrarın az çıkmasına ya da hiç çıkmamasına, idrar içinde hastanın protein kaybetmesine neden olabilir. Bu hastaların idrarı bir süre bekletilirse siyah bir renk alır.


Bu gibi hastalarda tedaviye karşın, ölüm oranı oldukça yüksektir. Sıtmada ilk nöbetin sona ermesiyle müzmin devre başlar. Ameliyatlar, yorgunluk, heyecan, iklim değişiklikleri, darbeler ve vücudun direncini kıran her türlü etken, bu devrede sıtmanın yeniden ortaya çıkmasına yol açabilir. Yeterli bağışıklık gelişmemiş olan kimselerde bu duruma daha sık rastlanmaktadır. Çocuklarda sıtma daha ağır seyreder. Bedensel ve zihinsel gelişme bozulur. Sıtma sonucu ölümler çocuklarda daha sık görülmektedir. Sıtma hamile kadınlar için de önemli bir sorundur: Düşük, erken doğum ve Ölü doğum tehlikesini arttırır. Müzmin sıtmalı annelerin çocukları da doğuştan sıtmalı olabilirler.


Sıtma hastalığının teşhisinde, parmak ucu ya da kulak memesinden alınan kanda etkenin görülmesinden yararlanılır. Kan almadan birkaç dakika önce hastaya adrenalin zerk edilmesi kanda sıtma etkenini görme olasılığım çoğaltır. Sıtmada ilk nöbetlerden başlayarak bağışıklık gelişir ve nöbetler birkaç hafta ya da ay sonra kendiliğinden ortadan kalkar. Bağışıklık genellikle hücreseldir. Daha önce de belirttiğimiz yorgunluk, ameliyat gibi nedenler bağışıklığı güçsüzleştirdiğinde sıtma yeniden ortaya çıkar. Yeterli bir bağışıklık ohışturamayanlarda ilk nöbetlerin uzun sürmesi ve ağır geçmesi ölüm tehlikesini çoğaltır.


Sıtmanın tedavisinde bağışıklığı olan hastalarda “Klorokin” adlı ilaç sıtma nöbetlerini durdurur. “Atebrin”, “Kinin” de bu gibi hastalarda kullanılır. Bağışıklığı olmayan hastalarda aynı ilaçların daha uzun süreler kullanılması gerekir. Kinine ek olarak “Primetamin” ve aminöakridin türevleri (atebrin gibi) verilmesi uygundur. Sıtmanın tümüyle ortadan kaldırılması için sırayla “Klorokin”, “Primakin’\ “Primetamin” tedavisinin uygulanması gerekir. Bu programla kitlelerde sıtma tümüyle tedavi edilebilir. Ülkemizde sıtma ilaçlarının ücretsiz olarak dağıtıldığını belirtelim. Sıtma tedavisinde yatak istirahatı, hastanın protein ve kaloriden zengin ve bol sivili besinler alması çok Önemlidir. İleri derecede kansızlık gelişen durumlarda kan nakli yapılmalıdır. Kuşkusuz sıtma hastalığına karşı alınacak en iyi önlemler hastalığın yayılmasında çok Önemli rol oynayan ve taşıyıcı sivrisinekleri barındıran pis su birikintilerinin.bataklıklarm ortadan kaldırıl^ ması, sıtmanın görüldüğü bölgelerde sağlıklı kişilerin cibinlikler altında yatmasıdır. Bu önlemlerin yanı sıra etkili bir sivrisinek savaşma girilmesi de gerekir. Sıtmanın yaygın olduğu bölgelere giren sağlıklı kişilerin haftada bir kez 300 mg. klorokin almaları ve bölgeden ayrıldıktan sonra da iki hafta süreyle günde 15 mg. Primakin almaları yararlıdır.