YEMEK BORUSU TÜMÖRLERİ

YEMEK BORUSU TÜMÖRLERİ

Japonya, Kuzey Çin’in bazı bölgele­ri, Rusya ve Orta Amerika’nın bazı ke­simlerinde yemek borusu tümörlerine âaha sık rastlanır. Yemek borusu tü­mörleri erkeklerde kadınlara göre yedi kat daha sık görülür. En çok 60-70 yaş arasında ortaya çıkar.

NEDENLERİ

Yemek borusu kanserinin nedenlerine ilişkin fazla bilgi yoktur. Alkol ve tütü­nün birer risk ve yatkınlık etkeni oldu­ğu gösterilmiştir. Sigara içenlerde ye­mek borusu kanserine yakalanma tehli­kesi içmeyenlere oranla 6 kat daha faz­ladır. Alkol ve sigaranın bir arada kul­lanılması özellikle tehlikeli görünmek­tedir. İnsanda tütünün kanser yapıcı mekanizması kesin biçimde kanıtlan­madığından, içerdiği kanser yapıcıların alkol tarafından uyarıldığı düşünülmek­tedir.

Ayrıca alkol bazı beslenme eksik­liklerinin ortaya çıkmasında da rol oy­namaktadır. Örneğin ABD’deki Siyah erkekler arasında alkol ve tütün tüketi­mi ile birlikte beslenme eksikliğinin, yemek borusu kanserinden ölümlerin artmasından sorumlu olduğu sanılmak­tadır (35-55 yaş grubunda yemek boru­su kanserinden ölümler, akciğer kanse­rinden kaynaklananlardan sonra ikinci sırada yer almaktadır). Bu tümörün or­taya çıkmasında rolü olduğu öne sürü­len etkenler arasında beslenme eksikliği (Plummer-Vinson sendromu). yakıcı maddelere bağlı nedbeler, peptik Özofa-jit (mide asilinin yol açtığı yemek boru­su iltihabı), kısa yemek borusu, diverti-küloz ve bazı beslenme alışkanlıkları yer alır. Aşın alkol alanlarda karaciğer sirozu ile birlikte yemek borusu kanseri görülür. Mısır mayalı bira ve Afrika’nın bazı bölgelerinde olduğu gibi yüksek nitrozamin içeren besinlerin yaygınlıkla tüketilmesi de bu hastalığa yol açar. Aynı biçimde Hindistan’da yemek bo­rusu kanserine sık rastlanmasının bazı bitki yapraklarını çiğneme alışkanlığın­dan kaynaklandığı öne sürülmüştür.

LEZYONUN YERİ

Tümörün en sık (yüzde 43) görüldüğü yer, yemek borusunun alt üçte birlik bölümüdür; daha sonra (yüzde 37) orta­daki üçte birlik bölümde, en az da (yüz­de 20) üst üçte birlik bölümde görülür. En sık karşılaşılan görünüm yemek bo­rusu kanalını tıkayan bir kütledir. Ba­zen tümör yaygın ülserli biçimde ya da yemek borusunu tıkamaya eğilimli yay­gın (infİltratif) biçimde olabilir. Polipo-it (polip görünümlü) ve siğilli biçimler daha az görülür. Olguların büyük bölü­münde tümör, önce yemek borusunda darlığa, ardından da dar bölgenin üstün­de kalan kesimin genişlemesine yol açar. Yemek borusu tümörleri hızla me­diyastinin bitişiğindeki organlara ve ak­ciğer dokusuna yayılır. Yemek borusu tümörlerinin yaklaşık yüzde 98′i skua-möz (yassı hücreli) tipte epitelyal karsi-nomlardır. Bunlar orta ya da ileri dere­cede farklılaşmıştır. Hemen her zaman gözle görülen bölümün ötesinde, muko­zanın altına yayılırlar.

BELİRTİLERİ

Yemek borusu tümörlerini erken evre­de, yani yerel ve belirtisiz oldukları dö­nemde saptamak güçtür. Hastada ortaya çıkan ilk belirtiler de yeterince uyarıcı olmayabilir. Bu evrenin başlıca belirti­leri yutma güçlüğü, göğüs kemiğinin arkasında dolgunluk hissi ve lokmanın boğazda takıldığının hissedilmesidir. Tümör ilerlediğinde hasta tıkanma dü­zeyini saptayabilir. Beslenme tarzını değiştirir (katı gıdalar yerine sıvıları yeğler) ve hekime başvurur. Bu evrede yutma güçlüğü, kilo kaybı, göğse yerle­şip bazen de kama yayılan ağrı tipik be­lirtilerdir. Hastalığın ilerlemesiyle ka-şeksi (şiddetli zafiyet), tükürük artışı, gıdaların ağza geri gelmesi (regürjitas-yon), gırtlak felci ve ateş görülür. Yutu-lamayan besinlerin geri çıkarılması so­nucunda soluk borusuna kaçmasına bağlı olarak gelişen zatürree (aspiras-yon pnömonisi), solunum ağacından kan gelmesi (hemoptizi) ameliyat ola­nağı bulunmayan ilerlemiş evredeki hastalığın belirtileridir. Mideden kan gelmesi (hematemez), boyunda lenf be­zi büyümeleri, üst anatoplardamarı sendromu ve akciğer zarında metastaz sıvısı birikimi de tümörün uzak yerlere yayıldığını gösterir.

ERKEN TANI

Yemek borusu tümörlerinin erken tanısı Çeşitli güçlükler içerir.

Yemek borusu tümörü, ilerlemiş ev­rede olmadıkça kendiliğmden belirti vermez. İlk belirtinin yutma güçlüğü ol­duğu düşünülür ve bunun, tümör yemek borusu boşluğunun yaklaşık üçte ikisine yayıldığında ortaya çıktığı göz önüne alınırsa, yalnızca belirtiye dayanarak er­ken tanı koymanın olanaksızlığı anlaşı­lır.

Sıklığın yüksek olduğu ülkelerde, bazı erken tam programları uygulamaya konmuştur. Bu programların dayandığı temel noktalar şunlardır: Yüzeysel, er­ken ve küçük tümör kavramlarının tanı­mı; radyografi, endoskopi, endosonog-rafi, bilgisayarlı tomografi, magnetik rezonans gibi tanı tekniklerinin kullanı­mı, tedavinin sürdürülmesi açısından ameliyat öncesi evre ile ameliyat evresi­nin tanımı.

BAŞLANGIÇ EVRESİ

Başlangıç evresindeki tümör kavramını anlamak için, yüzeysel, erken ve küçük tümör terimlerini tanımlamak gerekir. Bu kavramlar, yemek borusu tümörü sıklığının yüksek olduğu bir bölgede ça­lışan Japon uzmanlarca ortaya atılmış­tır.

• Yüzeysel tümör – Mukoza ve muko­za altıyla sınırlı tümörlerdir.

• Erken tümör – Lenf düğümü metas­tazı olmayan yüzeysel tümörlerdir.

• Küçük tümör – Çapı 1 cm’yi aşma­yan tümörlerdir.

Bu tanımlar tümörün gidişiyle ilgili tahminlerde yardımcı olur. “Yüzeysel” terimi iki farklı tümör derecesini belir­tir: Mukoza ve mukoza altı tümör.

Mukoza tümöründe 5 yıllık sağ kal­ma yüzde 100′e yakındır. Mukoza altın­da ise bu oran yüzde 70 dolayındadır. Yineleme mukoza altı tümöründe çok daha sıktır. Mukoza tümörlerinin yak­laşık yüzde 80′î, mukoza altı tümörle­rinin de yaklaşık yüzde 20’si kan ve lenf yoluyla yayılır. “Erken” tümörde 5 yıllık sağ kalma oranı yaklaşık yüz­de 60′tır. Yüzeysel, ama lenf düğüm­leri metastazı olan tümörde ise aym oran yüzde 17′dir.

Japonya’daki bir araştırma, yü­zeysel ve lenf düğümü metastazlı tümörü olan 44 hastadan yalnızca yüzde 5′inde bölgesel lenf düğüm-leriyle sınırlı metastaz olduğunu, kalan yüzde 95′inde kanserin daha uzak lenf düğümlerine yayıldığını göstermiştir. Bu bulgular, yüzey­sel tümörden de kaynaklansa, lenf düğümleriyle yayılımın son derece hızlı olduğunu ve yüzeysel ama metastazları olan bir tümörün erken değil, iler­lemiş evrede kabul edilmesi gerektiğini ortaya koymakta­dır.

Küçük tümör, olguların yaklaşık yüzde 70′inde mukoza­da bulunması, olguların yüzde 90′dan fazlasında da kan ve lenf yoluyla yayılmamasıy-la ayırt edilir. Küçük tü­mörlerde 5 yıllık sağ kalma oram yüzde 90′dan yüksektir.

İNCELEMELER

Yemek borusu tümörün­de erken tam, hastalığın gi­dişi açısından her zaman önem taşır.

• Klinik inceleme – Hastalı­ğın ilerlemiş evresinde ortaya Çıkan belirtilerin (kaşeksı, köp­rücük kemiği üstündeki lenf bezi büyümeleri, karaciğer büyümesi) incelenmesini içerir.

• Radyolojik inceleme – Radyolojik nicelemede verilen baryumun yemek borusundan geçişi sırasındaki rad-yoskopik inceleme, elektrofotografi ve sineradyografi yemek borusu tümörlerinde uygulanan radyolojik yön­temlerdir. Radyolojik incelemede ye­mek borusu duvarlarının sertliği, hare­ketlerin değişimi, tıkanmanın üstünde yemek borusunun genişlemesiyle bir­likte kanaldaki daralma değerlendiri­lir. Radyolojik inceleme, yemek boru-sundaki iyi ve kötü huylu değişimler arasında ayrım yapılmasına olanak ve­rir.

• Endoskopi – En güvenilir ve kesin tanı yöntemidir. Özellikle, radyolojik incelemede vejetan (karnabahar görü­nümlü) tümöre göre daha kolay göz-dejı kaçan başlangıç evresindeki kü­çük tümörün tanınmasını sağlamasıyla Önem taşır.

Yüzeysel tümör düz, basık ya da polipoit, sınırlan belirgin, mat ve hafif kızarık bir oluşumdur. Değişik endos-kopik tiplerin incelenmesinde düz ya da erozıf (aşındırıcı) tümörün hemen hemen hiç lenf düğümü metastazı ol­madığı, oysa polipoit ya da a plateau tipi tümörlerin yaklaşık yüzde 5-10′unun metastaz yaptığı görülmüştür. Endoskopik incelemede biyopsi de önemli yer tutar. Biyopsi, neredeyse yüzde 100 kesinlikle tanı konmasını sağlar. Yalancı negatif yüzdesi çok düşüktür: Olguların büyük çoğunlu­ğunda tümör belirgindir ve biyopsi an­lamlı dokunun bir bölümünü ilgilendi­rir.

Klasik endoskopi sırasında boyama da yapılır. Kullanılan boyalar yüzde 2′lik toluidin mavisi (ya da yüzde 0,5′lik metilen mavisi) ve yüzde 3′lük lugol boyasıdır.

• Toluidin mavisi – Endoskopide bi­yopsi kanalına yerleştirilen küçük bir kateter kullanılır. Kateter aracılığıyla boya maddesi aşağıdan yukarı doğru sıkılır. Fazla sıvı yıkandıktan sonra mukoza incelenir.

Normal mukoza boyayı tutmaz, kanserli doku ise ağsı bir görünüm alarak maviye boyanır. Ama tümörün yanı sıra ülserli dokular ve iltihap alanları da toluidin mavisine boyanır, yalnız tipik ağsı görünüme bürünmez­ler. Boyanan lezyondan bir biyopsi ör­neği alınabilir. Böylece basit iltihabi lezyonlarla aradaki fark ortaya çıka­caktır: Tümörlerde boya maddesi yal­nızca kanser hücreleri tarafından de­ğil, aynı zamanda aradokular ve ölü dokular tarafından da tutulur.

• Lugol boyası – Toluidin mavisindeki işlemin aynısı uygulanır, ama boyama farklıdır. Normal mukoza lugolla koyu kahverengiye boyanırken, kanserli do­ku boyanmaz. Lugol boyası, epitel hüc­relerinin glikojen taneciklerim de koyu kahverengiye boyayabilir. Bu özelliğiy­le epitel içinde tümör yayılması incele­nebilir.

Her iki boyama yöntemi de, epitelin yüzeyindeki tümörün tanınmasını sağ­lar. Ama normal bir mukozanın altında­ki tümörler bu tekniklerle tanınamaz. Tümör kanserli olmayan bir epitelle ör-tülüyse, yalnızca lugol boyasıyla tanı­nabilir.

• Endosonografî – Endoskopiye ultra-son uygulanması yeni bir tekniktir. Bu teknik, şimdiye değin endoskopiyle gözlenen iç organların daha derin bi­çimde incelenmesine olanak sağlar,

Endoskopiye bir ekosonda eklemesi ve iç organın her iki tekniğin bileşimiyle incelenmesini içeren bu yöntem, or­ganın çok sayıda kesitini birden görme olanağı sağlar.

Endosonografî, bilgisayarlı tomog­rafiye benzer biçimde tümörün derinli­ği, yayılımı ve lenf düğümleri ile yakı­nındaki organlara yayılımına ilişkin bil­gi verir, ayrıca istenen yerden biyopsi örneği alınmasını sağlar.

• Biyopsi – Özofagoskopi (yemek bo­rusunun görüntülenmesi) sırasında ya­pılan biyopsi, tanı için vazgeçilmez olan endoskopik incelemeyi tamamlar.

• Eksfolyatıf sitoloji (hücre inceleme­si) – Endoskopik inceleme sırasında la-vaj ya da fırçalama (brushing) tekniğiy­le elde edilen malzeme, yüksek bir doğ­ruluk oranıyla (yanlış pozitifler yüzde 10) sitolojik tam sağlar.

• Mediyastinoskopi, radyolojik gö­ğüs incelemesi, skalen kasın (kabur­ga kası) önündeki lenf düğümlerinin biyopsisi ve eksploratif (araştırma amaçlı) laparotomi – Tümörü ve evre­sini doğru tanımlama, dolayısıyla doğru tedavi için yararlı incelemelerdir.

AYIRICI TANI

Erişkin yaşta görülen tipik iyi huylu tü­mörlerle (polipler, leyomiyomlar [düz kas kökenli tümör], nörofibromlar) ayı­rıcı tanı yapılır. Bunlar genellikle belir­tisizdir ve yalnızca geç evrede yutma güçlüğüne (disfaji) yol açarlar. Radyo­lojik görünümler tümöre özgüdür. Rad­yolojik inceleme yemek borusundaki yer değiştirme durumlarını ve yemek borusu dışı durumları, mediyastin tü­mörlerini, kistleri, ayrıca aort anevriz­malarım (aortta balonlaşma) gösterir. Peptik özofajit ya da yakıcı madde alı­mına bağlı nedbesel darlıkları, siroz ya da infiltr#tif biçimlerden ayırt etmedeki güçlük, biyopsili endoskopiyle aşılabi­lir. Kardiyospazm (mide ağzı kasılma­sı), bazı özgül radyolojik görüntüler sa­yesinde kanserden ayırt edilebilir. Tepe­deki tıkanma ve genişleme ise birçok yönden karsinom belirtilerine benzedi­ğinden, bu bölgedeki kas kasılması ayı­rıcı tam açısından birçok güçlük çıkarır. Tipik radyografık tablolar, yemek boru­su varisleri ile ayırıcı tanıyı sağlar. Son olarak yemek borusunun alt üçte birlik bölümündeki peptik ülseri ve yutak di-vertiküllerini de (cepleşme) ayırt etmek gerekir. Bunlarda özofagoskopi genel­likle tam için yeterlidir.

GİDİŞİ VE KOMPLİKASYONLAR

Yemek borusu tümörleri genellikle lenf yolu, komşuluk ya da kan yoluyla yayı­lır. Lenf yoluyla yayılma iki yönde olur; tümörün yerine göre değişen ko­numlarda ve uzak yerlerde bulunan lenf düğümleri etkilenir. Tümörler yemek borusunun orta bölümünde yerleştikle­rinde (olguların üçte ikisi), diyafram al­tı lenf düğümlerine yayılırlar. Birincil tümör son bölümde olduğunda, olgula­rın yüzde 80′inde kalp dış zan ve koro-ner lenf düğümlerini etkiler. Üst üçte birlik bölümde bulunuyorsa metastaz yaparak soluk borusuyla bronşlar araSİndaki, soluk borusu çevresindeki ve boyundaki derin lenf bölgelerine yayı­lır. Tümörün yemek borusuna yerleşimi ve bunun mediyastin organlarıyla ilişki­si göz Önüne alındığında öteki önemli yayılma yolu komşuluktur. Üst bölüm­deki yerleşimlerde tümör, bu yolla so­luk borusu, sol bronş, akciğer toplarda­marları ve omurgaya yayılır. Alt bölüm­de olduğunda ise plevra (akciğer zan), perikart (kalp dış zan), akciğerin alt bö­lümü, diyafram, karaciğer, pankreas gövdesi, dalak ve sol böbreküstü bezini etkiler. Kan yoluyla yayılımı genellikle daha geç gerçekleşir. Üst bölümdeki tü­mörlerde seyrek olan iç organ metastaz-lan, olguların yüzde 20’sinde yemek bo­rusunun alt bölümündeki tümörler ne­deniyle karaciğeri etkiler.

Hastalığın gelişimi içinde en çabuk ortaya çıkan komplikasyon, yemek bo­rusunda tıkanmadır. Genel durumun hızla bozulmasının ötesinde, yemek bo-rusundaki maddelerin soluk borusu-bronş dallanmalanna kaçmasına bağlı zatürree (aspirasyon pnömonisi) görü­lür. Uzak yerlere yayıhm sonucu medi­yastin damarlan ve sinir gövdeleri Üze­rinde baskı olabilir. Bunu ses kısıklığı, yanm diyafram felci, kaburgalar arasın­da ağn izler. Yayılmanın ilerlediği evre­lerde sık görülen komplikasyonlar şun­lardır: Soluk borusu ya da sol bronşun arka duvarının delinmesine bağlı fistüller, mediyastin iltihaplan, büyük medi­yastin damarlarının etkilenmesi ve de­linmesi nedeniyle Ölümcül kanamalar.

Komplikasyonlar hızla geliştiği için, klinik kuşku bir an önce aygıttı (genel­likle radyolojik) yöntemlerle doğrulana­rak hastalığın gidişi değerlendirilmeli­dir.

Damar ya da sinirlere dıştan baskıy­la seyreden olgularda ışın tedavisi ya­rarlı olur. Zatürree, fistül, ağn- kanama gibi olaylar her zaman ölümle sonuçla­nır, tedavi çoğunlukla yarar sağlamaz.

TEDAVİ

Yavaş gelişimli yemek borusu karsino-mu, klinik muayeneyle ulaşılamayan bir organda ortaya çıktığından, ancak ilerlemiş evrede fiark edilir. Cerrahi gi­rişim ve ışın tedavisi uygulanır. İlaç te­davisinde çok az olumlu sonuç alınmış, bu yöntemin hastalığın gidişi ve sağ kalma oranı üzerinde anlamlı bir etkisi görülmemiştir.

• Cerrahi tedavi – Az sayıda olgu dı­şında yemek borusu kanserinde köklü cerrahi girişim uygulanmaz. Cerrahi gi­rişini türünün seçimi şu koşullara bağ­lıdır: Tümörün yeri (yüksek lezyonlâr-da cerrahi girişim uygulaması azdır, al-Çak lezyonlarda ise yemek borusu ve midenin kısmen alınması tercih edilir); yayılımın derinliği (girişimin basan olasılığını sınırlar); kas ya da mukoza altı lenf damarlanndan kanserli hücre­lerin yayılması; tümörün boyutlanyla bağlantılı olarak lenf düğümlerinin et­kilendiği düzey (5 cm’nin altında yüz­de 50 metastaz, 5 cm’nin üstünde yüz­de 90 lenf düğümü metastazı) ve uzak mesafe metastazı (yüzde 32 karaciğer, yüzde 20 akciğer ve akciğer zan). Ye­mek borusu kanseri olan hastaların ge­nellikle yaşlı olduğu ve yaklaşık yüzde 20’sinde girişimi olanaksız kılan hasta-hklann da bulunduğu ameliyat karann-dan önce dikkate alınmalıdır. Cerrahi girişim karan, tümörün özelliklerinden başka hastanın genel durumuna da bağ­lıdır. Özellikle kalp-solunum işlevleri dikkatle değerlendirilmelidir. Bu de­ğerlendirme, cerrahi girişimin yanı sıra birleşik tedavi uygulamasına karar ve­rilmesi açısından da önemlidir. Kalp-solunum sisteminde herhangi bir bo­zukluk olduğunda, cerrahi girişimden sonra uygulanan ışın tedavisi ve ilaç te­davisinin olumsuz etkileri bilinmekte­dir. Cerrahi girişimin en uygun yöntem olduğuna karar verildikten sonra, has­tanın ameliyata hazırlanması önem ka­zanır: Uygun beslenmeyle vücut ağırlı­ğının artınlması, solunum işlevinin dü­zeltilmesi (sigaranın yasaklanması, so­lunum jimnastiği, aşın bronş salgısının azaltılması, antibiyotik kürü) ve gizli kalp yetmezliğinin iyileştirilmesi gere­kir. Bu koşullara göre cerrahi girişim köklü ya da hastayı rahatlatıcı amaçla­ra yönelik olabilir.

Köklü girişim, beslenme kanalının kesilerek çıkanlmasını ve yeniden ya­pı landırılmasını içerir.

Hastayı rahatlatmaya yönelik giri­şim yalnızca yutma güçlüğünün gide­rilmesini ve ilerlemiş evrede bulunan tümörlerin neden olduğu tıkanmaya bağlı belirtilerin iyileştirilmesini hedef­ler.

• Işın tedavisi (radyoterapi) – Ye­mek borusu karsinomu ışına orta dere­cede duyarlı olduğundan, pek çok has­taya ışın tedavisi uygulanabilir. Metas­taz ya da soluk borusuyla bronşlar ara­sında bağlantı (fistül) bulunmayan ve yayılımı 5-10 cm olan tümörlerde, rad­yoterapiden tedavi amacıyla yararlanı­labilir. Yayılımı 10 cm’nin üstünde olan tümörlerde yalnızca geçici nitelik te ve sonda uygulaması ya da by-pass sonrasında protez girişimini tamamla­yıcı olarak radyoterapi uygulanır. So­luk borusuyla bronşlar arasında bağlan­tı ya da bronş içi yayıbm bulunması durumunda radyoterapi uygulanmaz.

• İlaç tedavisi (kemoterapi) – Yemek borusu karsinomunda henüz kemotera-pinin gerçek etkisine ilişkin kesin veri­ler yoktur. Kemoterapide kullanılan 40′tan fazla ilacm hemen hemen hiçbiri denetimli klinik çalışmalarda uygun bi-Çimde değerlendirilememiştir.

• Komplikasyonlar – Köklü cerrahi girişimden sonra yüzde 10-20 arasında başka bir bozukluk ya da Ölüm görüle­bilir. Dikiş çizgisi hizasında tam ya da kısmi darlık önemli komplikasyonlar-dır. Bunlar, bölgedeki dokuların daya­nıklılığı, uygulanan ışınların yayılımı, dozu ve süresi, ışınlanan dokuların ya­pısı, ayrıca ışın tedavisinin istenmeyen etkileriyle ilişkili etkenlerdir. Yemek borusuyla ilgili olarak delinme, kana­ma ve soluk bulusuyla yemek borusu arasında- bağlantıların ortaya çıkması gibi komplikasyonlar görülebilir; geç komplikasyonlar arasında ışın tedavisi sonrası darlığın (stenoz) ayrı bir önemi vardır. Kalple ilgili komplikasyonlara seyrek, kemik iliği komplikasyonlanna sık rastlanır.

BEKLENEN GİDİŞİ (PROGNOZ)

Yemek borusu karsinomu olan hastalar­da beklenen ortalama yaşam süresi bir­kaç aydır. Altı ay içinde ölüm oranı yüzde 25, bir yıl içinde yüzde 75′tir. Günümüzde uygulanan tedavilerin so­nuçlan genelde yeterli değildir ve gidiş olguların hemen hemen tümünde kötü­dür. Beş yıl boyunca sağ kalan hastala­rın oram çok düşüktür (yüzde 5′ten az). Tümörün yeri, derinliği ve yayılımı; kanserli lenf düğümlerinin sayısı; ya­kındaki organların etkilenip etkilenmediği; uzak metastaz ve tanı sırasında hastanın genel durumu gidişi etkiler Köklü cerrahi girişimde 5 yıllık sağ kalma oranı yüzde 20 dolayındadır. Teli başına radyoterapi uygulamasında 5 yıllık sağ kalma oranlan yüzde 0-2C arasında değişir ve genellikle yüzde 3 dolayındadır. Japonya’da ilk önce rad­yoterapi, ardından cerrahi girişim uygu­lamasıyla elde edilen sonuçlar (seçilen hastalarda 5 yıllık sağ kalma oranı yüz­de 25-40), son dönemlerde doğrulan­mamış da olsa tatmin edicidir. Genel­likle ameliyat öncesi yüksek dozda ışın tedavisinin sağ kalma süresini kesin bir biçimde etkilediği söylenemez.

Kemoterapi de yemek borusu kan­serinde kesin tedavi sağlamamaktadır. Henüz yemek borusu karsinomunun uzak ve yakın bölgelere yayılımımn ke­sin denetim altına alınmasını sağlayan bir tedavi yöntemi yoktur. Organm yer­leşimi ve tümörün özellikleri, erken ta­nıyı güçleştirerek tedavinin basan şan­sını azaltır.