PARKİNSON HASTALIĞI


PARKİNSON HASTALIĞI

Parkinson hastalığı görece yavaş, ritmik bir titremeyle kendini belli eder. Titremeyle birlikte ekstrapiramidal sis­teme bağlı kaslarda katılaşma, istemli hareketlerde yavaşlama ve konuşma güçlüğü görülür



KALITIM

Hastaların yaklaşık yüzde 10-15′inin ai­lesinde Parkinson hastalığına yakalan­mış başka bireyler de bulunur. Ama hastalığın kalıtsal olduğunu gösteren kesin bulgu yoktur. Hastalığın gelişi­minde yapısal bir yatkınlığın Önem taşı­dığı düşünülmektedir, ama hastaların büyük bölümünde hastalığa özgü gene­tik bir neden belirlenememiştir.

Araştırma sonuçlan Parkinson has­talığının edinilmiş bir hastalık olduğu­nu ve ortaya çıkışında çevresel etkenle­rin çoğu kez belirleyici rol oynadığım düşündürmektedir.

ÇEVRESEL ETKENLER

Parkinson sendromunun olası nedenleri arasında başlıca üç çevresel etken üze­rinde durulur. Bunlar virüsler, travma­lar ve zehirlerdir.

• Virüsler – Birçok virüs insanda mer­kez sinir sistemine zarar verir. Virüs kökenli beyin iltihabı (virüs ensefaliti) olgularında da sık sık Parkinson hastalı­ğına benzer bir klinik tablo ortaya çı­kar. Bununla birlikte günümüze değin yapılan testler hastalığın enfeksiyonla geçtiğini doğrulamamıştır.

• Travmalar – Parkinson hastalarının büyük bölümünün geçmişinde kafa travmalarına rastlanır, ama kafa trav-malarıyla hastalık arasında dolaysız bir neden-sonuç ilişkisi henüz kurulama­mıştır. Travmanın beyindeki bazı yapıla­ra zarar verdiği ve doku kaybı kritik dü­zeye ulaştığında Parkinson hastalığının ortaya çıkabileceği düşünülmektedir.

• Çevredeki zehirler – Parkinson hastalığının çevdeki bir zehirden kay­naklanabileceği kuramı son dönemler­de Önem kazanmıştır. Bunun bir nede­ni 1980′lerin başında ABD’nin Cali-fornia eyaletinde uyuşturucu bağımlı­ları arasında görülen, MPTP adlı mad­deye bağlı Parkinson hastalığı “salgı­nı “dır.

MPTP, laboratuvannda uyuşturucu madde üreten bir kimyacının MPPP ad­lı uyuşturucu maddeyi bireşimlerken is­temeden elde ettiği katışık bir yapay uyuşturucudur. ABD’nin batı kıyısında eroin yerine bu tür kimyasal maddeleri kullanan birçok uyuşturucu bağımlısı vardır.


Bunlardan MPTP bulaşmış MPPP kullanan bir grup insanda geriye dönüşü olmayan ve Parkinson hastalığı­na çok benzeyen bir sendrom gelişmiş­tir. Sendromun Parkinson hastalığından tek farkı hızlı başlayıp çok şiddetli seyretmesidir.

MPTP vücutta sinirleri etkileyen MPP+ adlı zehre dönüşür. Bu zehir Parkin­son hastalığında beyin ve sinirlerde oluşan zedelen­menin aynısına yol açar.

Maymunlara şırıngayla MPTP verildiğinde Parkin­son hastalığının ortaya çık­tığı görülmüştür. Buna da­yanarak yeni ilaçların etki­sini maymunlar üzerinde değerlendirmeye yönelik çalışmalar yapılmaktadır.

MPTP’nin geniş bir çev­reye yayılma olasılığı çok düşüktür. Buna karşılık kimyasal açıdan ona ben­zeyen ve hastalık yapıcı etkileri aynı olan maddeler Parkinson hastalığına yol açabilir. En güçlü olasılık, Parkin­son hastalarının beyin biyokimyasında-ki bir bozukluğun MPTP’ye benzer tok-sik maddelerin üretilmesiyle sonuçlan­dığıdır.


BELİRTİLERİ

Belirtisiz başlaması ve birçok başka sınır sistemi hastalığıyla kanştrnlabil-mesi nedeniyle Parkinson hastalığının tanısı güçtür. Pek çok durumda hasta­lık belirgin klinik işaretlerin ortaya çıkmasından yıllar önce başlamıştır. Hastanın yakın çevresindeki dikkatli kişiler genellikle yıllardır var olan ve hastalığın işaretleri kabul edilebilecek ani, ilginç davranış değişikliklerini, olağandışı hareket ve duruşları anım­sayabilirler.

Birçok hasta başlangıçta halsizlik, ağrı ya da ruhsal çöküntü (depresyon) gibi Parkinson hastalığına Özgü olma­yan bozukluklardan yakınır.

Hekimde genellikle Parkinson kuş­kusu yaratan bulgu, bir elin parmakla­rında görülen kaba ve yavaş titremeler­dir. Titreme genellikle olağan bir tıbbi kontrol ya da küçük bir cerrahi girişim gibi hastaneye kaldırılmayı gerektiren durumlarda fark edilir.

Parkinson hastalığı hemen her za­man vücudun tek tarafında başlar. Has­ta dikkatle sorgulandığında el hareket­lerinde gerçek titremelerden birkaç ay önce belli belirsiz güçlüklerin ortaya çıktığı saptanır.

Hastalık hareket güçlüğüne, hare­ketlerin gittikçe daha sınırlı hale gelme­sine ve bir hareketten öbürüne geçişin belirgin ölçüde zorlaşmasına yol açar.

Hareket yavaşlaması (bradikinezi) adı verilen bu sorunun başka yansıma­ları da vardır. Tipik olarak hastanın yü­zü maske gibi ifadesiz ve duyarsızdır; göz hareketleri yavaşlamış, konuşma monotonl aşarak düzensizleşmiş, mi­mikler azalmıştır. Yürürken kollarını sallayamaz, bacaklarını sürür ve kısa adımlar atar. Bazı hastalarda hiç titreme bulunmayabilir. Bu olgularda gittikçe artan hareket bozuklukları yanlışlıkla yaygın (multipl) skleroza ya da beyin tümörüne bağlanabilir. Hasta sürekli öne doğru eğik durur. Dik duruşu koru­ma ve vücudu dikleştirme refleksleri bozulduğundan sık sık düşer. Bunlar yerleşmiş Parkinson hastalığının işaret­leridir.

Parkİnsonlu hastanın gövdesi katı­dır. Özellikle yürümeye başlayacakken, sanki harekete geçmesi engelleniyor-muş gibi güçlük duyar. Bir kez başla­dıktan sonra kısa, ama yavaşlamayan, tam tersine gittikçe hızlanan adımlarla yürür. Gövdesi, kendi kütleçekim mer­kezinin ardından koşuyormuşçasma daha fazla öne eğilir. Hastanın harekete geçmesi gibi durması da zordur; bir kez yürümeye başladığında bazen bir engel­le karşılaşana değin duramaz. Hasta ge­ri geri yürürken de aynı sorunlar ortaya çıkar. Parkinson hastalığında sık görü­len bir olay bradikineziyle çelişkiliymiş gibi görünen hızlı harekettir (paradok­sal kinezi). Hasta olağan hareketlerin büyük bölümünü yavaş yaparken, Örne­ğin koşma gibi bazı hareketleri şaşırtıcı bir hızla gerçekleştirir.

Titremenin ritmi yavaş (saniyede 4-6 kez), salınımları geniştir. Biçimi hep aynı kain-. Daha çok kol ve bacaklarda görülür; bazen baş, dudak ve dile yayı­lır. Başparmakla işaretparmağının para sayar gibi hareket ederek titremesi ti­piktir. Bazı olgularda titreme ve kas sertliği vücudun yalnız bir tarafında gö­rülür ya da daha belirgin olur.


Parkinson titremesi dinlenme halin­de ortaya çıkan titremenin tipik bir ör­neğidir; hasta dinlenirken ortaya çıkar ve hareket ederken hafifler. İnce, duyar­lı hareketler titremenin belirmesine ya da artmasına yol açar. Dolayısıyla hasta örneğin el becerisi gerektiren hareketle­ri yapamaz ya da zor yapar. Enerjik ha­reketler sırasında ise titreme kaybolur.

Hastanın konuşması belirgin biçim­de bozulmuştur. Sabit bakışları ve mas­ke yüzü konuşurken değişmez ya da çok az değişir. Sesi Her zaman mono­tondur, genellikle zor işitilir, iniş çıkış­ları yoktur. Ama konuşmada da para­doksal kineziye benzer aykırılık gözle­nir. Cümlenin başlangıcında yavaş olan konuşma gittikçe hızlanır ve son söz­cükler anlaşılmaz mırıltı halinde çıkar. Konuşmada bir başka tipik bozukluk da bir sözcük ya da cümlenin üç, dört ya da daha çok kez arka arkaya yinelenme-sidir. Yazı titrek ve genellikle küçüktür.


Sık rastlanan belirtiler arasında yağ­lanma, tükürük salgısının artması, inatçı kabızlık ve ayak parmaklarında kramp­lar yer alır. Muayenede hekim tarafın­dan hareket ettirilen özellikle bilekteki sertleşmiş kaslar aynı anda değil, kesik kesik aşamalar halinde gevşer; buna dişli çark belirtisi denir. Ayrıca boyun­da hareketin bütün evrelerinde eşit bir direnç saptanır.Ruhsal bozukluklar genellikle hafiftir. Kavramada yavaşlama, dikkatte azalma, bunaltı (anksiyete), hastalık hastalığı (hipokondri) ve ruhsal çökün­tü görülebilir. Hezeyan ve bilinç bula­nıklığı ortaya çıkabilir. Ama bunların ileri yaşlarda ortaya çıkan başka beyin hastalıklarının ve damar sertliğinin de belirtileri olması ayırıcı tanıyı güçleşti­rir.


TANI

Parkinson hastalığı tanısı ne kadar er­ken konursa, hasta için o kadar yararlı­dır. Böylece gereksiz yere hastaneye kaldırılma, yanlış tam ve tedavi gibi hastanın güvenini sarsan durumlar ön­lenir. Ayrıca erken tedavi hastalığın beklenen gidişini olumlu etkileyebilir. Parkinson hastalığına çok benzeyen bir dizi sendrom farklı tedavi gerektirir. Parkinson benzeri denen bu sendromlar yalnızca özel laboratuvar incelemele­riyle kesin olarak tanınabilir. Hastanede tedavi yalnızca böyle bir durumdan kuşku duyulduğunda Önerilir.

Hareketlerde yavaşlama (bradikine-zi) kesin tam açısından en önemli belir­tidir. Hareketlerde yavaşlama yoksa Parkinson hastalığından söz edilemez.

Hareketsiz durduğunda ve örneğin ellerini uzattığında kaba titremeler gö­rülen, kol ve bacaklarında kasları hafif katılaşmış olan, ama hareketleri yavaş­lamış olmayan hastalarda nedeni bilin­meyen kötü gidişli titreme söz konusu­dur. Genellikle yürüme bozukluğu olan, ayaklarını sürükleyerek yüreyen, ama el işlevleri tam ve yüz ifadeleri normal olan yaşlı kişilere de yanlışlıkla Parkinson hastalığı tanısı konabilir.


Oysa bu hastalarda kronik beyin iskemisi (böl­gesel kansızlık) ya da beyinde küçük enfarktüs odaklan olabilir.

Simetrik hareket yavaşlaması, kas­larda katılaşma, hafif titreme görülen ve L-Dopa (levodopa) ilacıyla iyileş­meyen hastalarda bilgisayarlı beyin to­mografisi ya da magnetik rezonans in­celemesi gereklidir. Böylece cerrahi yolla tedavi edilebilen ikincil Parkinson hastalığı olasılığı dışlanabilir. Beyin ka­rıncıklarında aşırı beyin-omurilik sıvısı birikmesi (hidrosefali) ve beyindeki dört önemli sinir düğümü olan bazal gangliyonlarda ya da alın lobunda tü­mör gelişmesi bu tür ikincil Parkinson durumlarına yol açabilir.


İLAÇLARIN ETKİSİ

İlaçlara bağlı Parkinson sendromu özel­likle yaşlı ve zayıf düşmüş kişilerde sık görülür. Parkinson nedeni olan ilaçların başında baş dönmesinin tedavisinde de kullanılan proklorperazin gelir. Bu ilaç fenotiyazin grubundandır.

Psikoza karşı kullanılan başlıca ilaçlann yanı sıra Parkinson sendromuna yol açabilen bir başka ilaç da metoklo-pramittir. Bu ilaç çeşitli üst sindirim sis­temi hastalıklarında kullanılır.


TEDAVİ

Tanıyı izleyen ilk iki-üç yıl boyunca Parkinson hastaları iyi denebilecek du­rumdadırlar. Herhangi bir tedaviye ge­rek duymadan rahat bir yaşam sürdüre­bilirler. Hastanın durumu uzun süreli günlük ilaç tedavisini gerektirecek ka­dar kötüleşince bazı genel ilkeler dikka­te alınmalıdır.

Her şeyden önce uygulanacak teda­vinin her hasta için farklı olacağı unu­tulmamalıdır. Standart dozajlar ya da tedavi düzenleri yoktur; her olgunun özellikleri dikkatle değerlendirildikten sonra en iyi ilaç dengesine ancak dene­yerek ulaşılabilir. Tedaviye başlamadan önce hastalığın tipini ve belirtilerin ağırlığını saptamak gerekir. Örneğin tit­remenin önem taşıdığı, buna karşılık belirtilerin hafif ve ilerleme eğiliminin az olduğu bir Parkinson hastasının teda­visi daha başlangıçta hareketleri bozul­muş, kasları katılaşmış ve belirtileri git­tikçe ağırlaşan bir hastanın tedavisinden çok farklı olacaktır.


Hastanın yaşı da hekimin tedavi ko­nusundaki kararını etkileyebilir. Parkin­son hastası gençse genellikle bütün et­kinliklerini sürdürmek isteyecektir. Böyle bir hastayla karşı karşıya kalan hekim ilaçlardan en fazla ölçüde yarar­lanma karan verebilir. Bu olgularda te­davi uzun yıllar süreceğinden, zaman içinde artırma payı bırakmak ve ileride tedaviye bağlı komplikasyonların orta­ya çıkmasını önlemek için düşük doz­larla başlamak gerekir. Geç başlayan Parkinson hastalığında da yüksek doz kullanmanın başlıca sakıncası özellikle otonom sinir sistemi ve zihinsel işlev­lerle ilgili yan etkilerin sık görülmesidir.


Önemli olan, hastanın yaşı ve seçi­len ilaç ne olursa olsun, tedavide en yüksek dozun değil, en düşük etkili do­zun kullanılmasıdır. Dolayısıyla tedavi­ye düşük dozlarla başlamak, aşamalı olarak dozu artırarak yeterli bir yanıt al­mak uygundur. Hastalarda çok belirgin iniş çıkışlar ve dayanılmaz yan etkiler görülebilir. Bu olguların birçoğunda, hareket yeteneğini azaltacak bile olsa sorunları hafifletmek için ilaç dozlarını düşürmek doğru olur. İlaç tedavisinde gözetilen bazı temel ilkeler şunlardır:

• Hastadaki olumlu ya da istenmeyen yan etkileri belirli bir ilaca bağlamanın güçlüğü nedeniyle olanaklar elverdiğin­ce tedavi tek bir ilaçla yapılır.

• Bilinç bulanıklığı ve varsanılar (halü-sinasyon) gibi yan etkilerin görülme tehlikesini artırması ve Parkinson has­talığında zaten sık rastlanan bunamayı kolaylaştırması nedeniyle antikolinerjik ilaçlan kullanmaktan olabildiğince ka­çınılmalıdır.


• İlaç seçiminde hastalığın evresine bağlı olarak çeşitli ilaçlann belirtiler üzerindeki etkisi de göz önüne alınma­lıdır.

• Hastalık saptandığında belirtiler ge­nellikle başlangıç evresindedir. Bu du­rumda Parkinson hastalığına özgü teda­viyi hemen başlatmakla olabildiğince geciktirmek arasında zor bir seçim yap­mak gerekir. Bazı uzmanlar birkaç yıl­lık tedaviden sonra ortaya çıkan komp-likasyonlar nedeniyle L-Dopa (levodo-pa) tedavisine geç başlamaktan yanadır. Buna karşılık son klinik kanıtlara ve MTPT zehirlenmesine bağlı Parkinson sendromuyla ilgili deneysel verilere ba­kılarak L-Dopa’nm geç yan etkileri ile hastalığın doğal gidişi karşılaştırılmış ve hastalık ilerledikçe kronik ilaç alımından daha ağır bir tablo oluştuğu sonucuna vanlmıştır. Bu nedenle bazı uz­manlar hastalığa özgü tedaviye erken başlanmasını önermekte, en olumlu ya­nıtın alınabileceği dönemde hastanın bu tedaviden yoksun bırakılmaması ge­rektiğini vurgulamaktadır.


UZUN DÖNEMLİ TEDAVİ

Levodopa tedavisine karşın hastalığın ilerlemesi durmaz ve ilacın belirtileri denetleyici etkisi aşamalı olarak azalır. Levodopanın etki süresi görece kısa, üç-dört saat kadardır; etkili olabilmesi İÇİn de gittikçe daha yüksek dozda ve­rilmesi gerekir. Tedavi süresi uzadıkça belirtileri tümüyle ortadan kaldıracak kadar etkili bir doza ulaşmak güçleşir.

Bu durum hareketle ilgili belirtiler­de değişken dalgalanmalara yol açar. Hasta normde yakın bir hareket yetene­ğiyle Parkinson hastalığına özgü belirti­ler arasında gidip gelir. Hastada görü­len bu göreli iyilik-kötülük dönemleri­ne “on-off sendromu” adı verilir.Uzun süreli levodopa tedavisi ge­nellikle göreli iyilik dönemlerinde dal­galanır ve sıçrar gibi istemsiz hareketle­re yol açar. “On-off sendromu” levodo-panın daha sık ve düşük dozda verilme­si, beslenmede levodopanın beyne ulaşmasını engelleyen proteinlerin sınırlan­ması, levodopayla birlikte ya da onun yerine bromokriptin ya da amantadin gibi ilaçların kullanılmasıyla bir süre için denetim altına alınabilir.

Bütün bu önlemler yalnızca geçici bir iyileşme sağlar ve genellikle uzun dönemde etkisiz kalır.


Günümüzde bu sorunu çözmek için eskiden kusma Önleyici olarak kullanı­lan apormorfin adlı ilacın derialtına uy­gulanması, aynı zamanda kanda dopa-min alıcılarını engelleyerek bu madde­nin beyne ulaşmasını sağlayan domperi-donun da ağızdan verilmesi önerilmek­tedir.


AİLENİN ROLÜ


Günümüzde Parkinson hastalığı belirti­lerinin giderilmesinde kullanılan çok sayıda ilaç vardır, ama gene de doğru ve etkili tedavi için ilaç dışında bazı ön­lemler gerekir. Tam kesinleştikten son­ra hekim, hastayla ailesine dürüst ve ay­rıntılı bir açıklama yapmalıdır. Kronik bir hastalık gerçeğini göğüslemek ve bu gerçekle yüz yüze gelmek genellikle in­sanları sarsar. Bu dönemde hekimin öneri ve yardımları çok büyük önem taşir.

Hasta, bedensel durumu elverdiği öl­çüde etkinliklerini sürdürmeye özendi­rilmelidir. Aile, hastayı aşırı koruyarak ona düşkün bir insan gibi davranmama­lı, cesaret vererek desteklemelidir.


Tedaviden Sonra İnsanların Görüşleri






BELİRTİLERE YÖNELİK TEDAVİLER

Ruhsal çöküntü, kabızlık, yağlanma, kas krampları ve uykusuzluk için aynca Özel tedavi gerekebilir. Parkinson hasta­lığına bağlı ruhsal çöküntü ilaç tedavisi­ne iyi yanıt verir. Ruhsal çöküntüye karşı kullanılan ilaçların Parkinson has­talığına karşı da hafif bir etkisi vardır.

Parkinson hastalığı ve tepkisel dep­resyonu olan hastalarda psikoterapi de yararlı olur.


Kas krampları akşam saatlerinde ve­rilen kinin sülfatla ve yatmadan önce yapılan basit kas esnetme hareketleriyle tedavi edilebilir.

Yağbezlerinin etkinliğindeki artış, hastanın yüz ve ahunda derinin yağlan­masına yol açar; bazen gerçek bir sebo-reik dermatit ortaya çıkar.

Derideki yağlanma genellikle basit bir sorundur; yüzü her gün uygun bir sabunla yıkayarak denetim altına alına­bilir. Akne tedavisinde kullanılan bazı sabunlar iyi sonuç verebilir. Ağır der­matit olgularında özel losyonlar ve şampuanlar yararlı olabilir.


FİZYOTERAPİ

Parkinson hastalığı olan kişinin rehabi­litasyonunda karşılaşılan ilk sorun psi­kolojiktir. Ruhsal çöküntünün ve bazı yönleriyle hareket bozukluğunun dene­timinde hastada bir ilaç tedavisinden başka bir yolla güdü ve amaç yaratıl­masının katkısı vardır. Bu arada Par­kinson hastalığında hareket ve davra­nışların felçten çok, bir yorgunluk du­rumuna benzediği unutulmamalıdır.

İkinci sorun, Parkinson sendrornu-nu felç gibi başka merkez sinir sistemi hastalıklarından ayıran öğrenme güçlüğüdür. Hasta istemli bir etkinlikle hare­ketlerini denetleyebilir ve duruş deği­şikliklerini düzeltebilir; ama otomatiz­mini kaybetmiştir. Yanı edinilmiş bir dizi hareket kalıbı değil, hareketin ken­diliğinden olma Özelliği ortadan kalk­mıştır. Oysa fiziksel egzersiz insanın becerilerini seçici olarak geliştirir; yazı makinesi kullanmak da, piyano çalmak da parmakları çalıştırır, ama birincisini bilmek ikincisini öğrenmeyi kolaylaştırmaz.

Parkinson hastalığında birlikte gö­rülen iki zihinsel değişiklik, yani ruhsal çöküntü ve bunama pek çok tartışmaya konu olmaktadır. Bunların hastalıkla ilişkisi, örneğin hastalığın ilerlemesine ve farklı tiplerine özgü etkenlere, ayn­ca uzun süreli ilaç kullanımına ne ölçü­de bağlı olduğu tartışılmaktadır. Ama Öğrenme ilkelerinin temel alınacağı bir yeniden eğitim programında bu iki bo­zukluğun önemi tartışmasız çok büyük­tür.

Fiziksel egzersizin yararlan şöyle özetlenebilir:

• Kas gerginliği dengesizliğinden kay­naklanan biçim bozukluğunun, özellik­le de bacaklardaki duruş ve yürümeyi bozan değişikliğin düzeltilmesinde etki­lidir. İlaç tedavisinin başarısız olduğu ya da belirtiyi ağırlaştırdığı bu noktada fizyoterapi yararlı olur.

• Dengenin sağlanmasına yardımcı olur. Levodopa tedavisinin başlangıcın­da hareket bozulduğuyla ilgili belirtiler birbirinden ayrışır ve hasta duruşunu düzeltemeden önce hareket girişiminde bulunur. Bu evrede sık görülen düşme­ler tedaviden iyi sonuç alınmasını zor­laştırır.

• Bunlardan sonra hastanın kişisel uya­ranlardan, özellikle de görsel nitelikte olanlardan daha çok yararlanmasına ça­lışılır. Örneğin hasta kapıdan geçerken hareketsiz kalırsa, gözlerini uzak bir noktaya dikerek bu engelden kurtulabi­lir. Benzer biçimde ayaklarım yere ça­kılmış hissettiğinde gözlerini yerdeki “engel”e dikerek ya da gövdesini biraz döndürerek yürümeye başlayabilir.

• Hareketlerindeki eksikliğin “meka­nik” yapısını anlamak hastanın bu güç­lüğü aşmaya yönelik yöntemleri öğren­mesine yardım eder. Hasta hareket ya­vaşlamasını gidermek için kol ve bacak­larını kaldıraç ve yük gibi kullanabilir.

Parkinson hastalığı olan insan genel­likle gerçek yeteneklerinin altında bir etkinlik düzeyinde yaşar. Hastanın ilaca bağımlılığını artırmak yerine bu yetene­ğini anlamasını sağlamak gerekir. Bu konu tedavinin bilinen komplikasyonla-nnın önlenmesinde de önem taşır. Bir­çok hastada eğitimin ilaçlarda hiçbir de­ğişildik yapılmadan işlevsel ilerlemeye yol açtığı görülmüştür.


CERRAHİ TEDAVİ

Levodopanın kullanılmaya başlamasıy­la Parkinson hastalığı tedavisinde cerra­hi yaklaşımlara ilgi çok azalmışın-. Ge­ne de beynin talamus bölgesinde küçük lezyonlar üretmek için kullanılan son­dalar dinlenme sırasında tek taraflı şid­detli titreme görülen ve ilaç tedavisine yanıt vermeyen az sayıda hastada yarar­lıdır.

Son yıllarda dölütün sinir hücreleri­nin nakliyle hayvanlarda Parkinson has­talığından kaynaklanan davranışsal ve biyokimyasal bozukluğun gerilediğinin gösterilmesiyle cerrahi yöntemlere ye­niden ilgi doğmuştur.

BEKLENEN GİDİŞİ (PROGNOZ)

20. yüzyılın ikinci yarısında Parkinson hastalarının yazgısında olumlu gelişme görülmüştür. Var olan ilaçların akılcı bir biçimde kullanılması hastanın ya­şam süresini uzatabilmektedir. Levodo­pa kullanılmaya başlamadan önce Par­kinson hastalığında* yaşam beklentisi ortalama dokuz yıl, ölüm oranı da nor­malin üç katı kadardı.Levodopa tedavisi, ortalama ömrü iki yıl uzatmış, özellikle erken Ölümleri önlemiş ve asıl Önemlisi Parkinson has­talığıyla yaşamın niteliğini yükseltmiş­tir.


Gene de Parkinson hastalığı gerek hasta ve ailesi, gerekse aile hekimi ve nörolog için hâlâ bilinmeyenlerle dolu­dur. On yıllık hastalıktan sonra hastanın günlük yaşamını zorlaştıran bir düşkün­lük söz konusu olabilir. Hareket bozuk­luğunun konuşma, yürüme, el becerisi, yemek yeme, yıkanma ve giyinme üze­rinde olumsuz etkileri vardır. Gece ya­takta dönme ve kalkma, bacak ve sut ağrıları büyük sorun yaratabilir. Ayrıca gece sık idrar yapma gereksinimi uyku­yu ve dinlenmeyi önemli ölçüde aksata­bilir. Hastalığın geç evrelerinde hasta yavaş ve zor yürümeye başlar; sık sık kendini yere çivilenmiş gibi hisseder; geri geri ve öne doğru yürüme girişim-teri sık sık düşmeye yol açar. Genellik­le zihinsel sorunları da vardır. Bir dü­şünceden öbürüne hızla geçmede güç­lük çeker. Bununla birlikte ağır bunama durumu ender görülür.Parkinson hastalığının nedeni yakın gelecekte aydınlatılamasa da, tedavide­ki gelişmeler sayesinde hastaların ya­şam beklentisinde belirgin bir iyileşme sağlanabilir.