ÖN HİPOFİZ YETMEZLİĞİ

ÖN HİPOFİZ YETMEZLİĞİ

Beynin altında yer alan ve salgıla­dığı hormonları doğrudan kana veren hipofîzin hormon salgılama etkinliği te­mel olarak ön lobunda gerçekleşir. Bu hormonların azlığı ya da hiç üretilme-mesi ön hipofiz yetmezliğine yol açar.

Ön hipofiz yetmezliği doğrudan bu salgıbezinin bozukluğuna, ender ola­rak da sinir merkezleriyle ilişkisinin kopmasına bağlı olabilir. Hipofizin et­kinliğini denetleyen hipotalamusun lezyonlan da hipofiz bezlerinin salgısı­nı azaltabilir. Ön hipofiz yetmezliği buradan salgılanan bütün hormonlarda azalma biçiminde ortaya çıkabileceği gibi, belirli bir hormonla da sınırlı ka­labilir. İkinci durumda tiroit ya da böb­reküstü bezi bozukluğunun baskın ol­duğu ön hipofiz yetmezliği gelişir. Ön hipofizin kısmi yetmezlikleri sonucu genellikle çok hafif hastalık tabloları ortaya çıkar.

Hipofiz bozuklukları bu organı da içeren arabeyin (diensefalon) bölgesin­deki bozukluklarla ilgili olabilir. Örne­ğin şişmanlık, büyümede geri kalma gi­bi belirtiler veren Fröhlich sendromu genellikle bu bölgede gelişen tümörler­den kaynaklanır. Hipofizin arka lobuna da yayılabilen tümörler şekersiz diyabet ya da şekersiz şeker hastalığı (diabetes insipidus) denen işlevsel bozukluğun bir nedenini oluşturur.

Erişkinlerde ve çocuklarda ön hipo­fiz yetmezliği aynı sıklıkta görülür. Ama hipofiz bozukluğunun nedenleri çocuk ve erişkinlerde farklıdır. Çocuk­larda genellikle tümör ya da seyrek ola­rak iltihaplanmalara bağlı bir ön hipofiz yetmezliği söz konusudur. Erişkinlerde ise dolaşım kökenli etkenler öne çıkar.

Çocukların ön hipofiz yetmezliği tablosunda, erişkinlerde rastlanmayan büyüme bozuklukları görülür.

ERİŞKİNLERDE ÖN HİPOFİZ YETMEZLİĞİ

Bu hastalık kadınlarda daha sık görü­lür. Doğum sonrasında bölgesel kansız­lığa bağlı olarak hipofiz dokusunun yı­kıma uğraması bu tür bir yetmezliğe yol açar.

Klinik belirtiler hipofizin kısmen ya da bütünüyle devre dışı kalmasına göre değişiklik gösterir. Bu hastalık, olgula­rın yüzde 80′inde salgıbezinin doğru­dan bozulmasıyla ilişkilidir. Öbür olgu­lar ise hipofizin hipotalamustaki mer­kezlerle bağlantısının birden kopmasına bağlıdır.

Hipofiz dokusunun işlevlerini aksat­madan sürdürebilmesi için dörtte biri­nin yeterli olduğu saptanmıştır.

Nedenleri

Kanama sonrasında hipofiz dokusunun yıkıma uğramasına bağlı olarak gelişen Sheehan sendromu ön hipofiz yetmezli­ğinin doğum yapan kadınlarda eskiden çok sık görülen bir tipiydi. Öbür tipler ise genel olarak tümörlerden kaynakla­nır. Tümörün tanısı cerrahi girişim açı­sından önemlidir.

• Hipofiz dokusu ölümü

- Sheehan sendromu ya da doğum son­rası kanamaya bağlı doku olumu. Bu sendromun görülme sıklığı doğum son­rası bakımın gelişmesiyle azalmıştır. Görülme sıklığı 10 bin doğumda 1-2′ dir. Ama gözden kaçan ve istatistiklere yansımayan birçok olgu da vardır. Do­ku ölümü doğum sırasında ve sonrasın­da aşırı kanama nedeniyle hipofizdeki kan dolaşımının durmasına ya da yeter­siz kalmasına bağlıdır.

Doku ölümü yaygmsa belirtiler hız­la ortaya çıkar. Bunların başhcalan süt salgısının kesilmesi, kılların dökülmesi, doğum öncesinde kesilen kasık kılları­nın yeniden çıkmaması ya da çok az uzaması ve âdet kanamalarının yeniden başlamamasıdır.

Hastalık çok uzun bir zaman sonra ortaya çıkabilir. Bazı hastalar doğum­dan yıllar sonra hekime başvururlar. Bu durumda hastalık belirgin bir görünüm kazanmış, deride buruşukluk, pigment eksikliği, kuruluk ve ön hipofiz yetmez­liğinin bütün belirtileri ortaya çıkmıştır.

Doğum dışındaki bir nedene bağlı hipofiz dokusu ölümü ender rastlanan bir durumdur. Genellikle mide-oniki-parmakbağırsağı ülseri ya da fibromun yol açtığı ağır kanamalar sırasında orta­ya çıkar. Şeker hastalığının ileri evrele­rinde, damardaki bozuklukların bir so­nucu olarak ön hipofiz yetmezliği görü­lebilir

• Hipotalamus-hipofiz tümörleri – Ön

hipofiz yetmezliği tümör kuşkusunu do­ğuran bir durumdur. Tümörlere bağlı olarak, genellikle ağn kesicilerin dindi-remediği baş ağrıları ve görme bozuk­lukları gelişir. Daha çok görme alanının daralması biçiminde ortaya çıkan gör­me bozukluklarına tümörün görme mer­kezi ve sinirlerine baskı uygulaması yol açar.

Bu iki belirti ‘görüldüğünde hipofı-zin bulunduğu bölgenin önden ve yan­dan röntgen filmi çekilir. Latince’de Türk eyeri anlamına gelen sulla turcica adlı bu bölge, kamamsı (sfenoit) kemi­ğin çukurlaşarak hipofizi çevreleyen bir yuva oluşturduğu üst bölümünde yer alır. Yapılan inceleme, gereken durum­larda bilgisayarlı beyin tomografisi ve magnetik rezonans ya da anjiyografiyle desteklenir.

Ön hipofiz yetmezliği çeşitli tip ve yerlerdeki tümörlerden kaynaklanabilir. – Hormon salgılamayan tümörler. Hipo­fiz yuvasmda gelişen kromofob adenom adlı tümörler hipofiz dokusunu yıkıma uğratır. Gene aynı yerde iyi huylu olmakla birlikte, ön hipofiz dokusuna ya-yılabilen kraniyofarenjiyom tipi tümör­lere ender olarak rastlanır. – Hormon salgılayan tümörler. Bu tip tümörler bir hormonu aşın salgılama­nın yanı sıra, öbür hormonların salgı­lanmasını da etkiler ve hipofiz dokusu­na baskı uygularlar. Prolaktin hormonu adenomlan ve özellikle iskelet sistemi­nin uç bölümlerindeki aşırı büyümeyle kendini belli eden akromegali adlı me­tabolizma bozukluğundan sorumlu bü­yüme hormonu “(somatotrop hormon) adenomlan bu grupta yer alır.

Kraniyofarenjiyomlar hipofiz yuva­sının üstünde gelişerek ön hipofiz yet­mezliğine yol açan tümörlerin büyük bölümünü oluşturur. Bu tümörlerin yol açtığı kireçlenme, kafatası filmi ya da bilgisayarlı beyin tomografisinde sapta­nabilir.

Daha seyrek görülen başka tümörler hipofiz yuvasının üstündeki bölgede gelişerek hipotalamusta lezyonlara yol açabilir. Üçüncü beyin kanncığı tümör­leri ve epifiz (kozalaksı bez) tümörleri­nin yanı sıra uzak organlan etkileyen meme ve bronş kanserleri hipotalamusa sıçrayabilir.

Öbür Nedenler

Hipofizin cerrahi girişimle alınması (hi-pofızektomi) ve radyoaktif izotoplarla tedavi de ön hipofiz yetmezliğine yol açabilir. Memenin metastaz yapan tü­mörlerinin ve gözde ağır sorunlar yara­tan şeker hastalığının tedavisinde bu tür yöntemlere daha sık başvurulması ön hipofiz yetmezliği olgulannda belirgin bir artışa neden olmuştur.

Belirtileri

Ön hipofiz yetmezliği, hastalığa yol açan nedene bağlı olarak çok değişik biçimlerde gelişir. Hipofize yönelik cerrahi girişimlerin ve hipofiz bölgesi­ne radyoaktif maddelerin verilmesinin ardından hormon üretiminin azalması­na bağlı belirtiler yaklaşık bir ay içinde ortaya çıkar. Önce tiroitin ve eşey hor­monlarının yetersizliği dikkat çeker. Çok geçmeden 5bür belirtiler de görü­lür. Doğumdan sonra hipofizin kansız kalmasına bağlı doku ölümü çoğu za­man olduğu gibi aşırı boyutlara ulaş-mamışsa, ön hipofiz yetmezliği yavaş gelişir. İlk belirtiler, kan şekerinde düş­me ve sütün kesilmesidir. Hastanın me­mesi hızla küçülür. Güçsüz düşen hasta uzunca bir süre kendini toparlayamaz. Bu tür belirtiler genellikle yeterince önemsenmemekte ve hasta daha geç bir dönemde uzman hekime başvur­maktadır.

İlk evrenin ardından hastalık göre­ce durgun bir döneme gireç. Bu dö­nemde bazı hastalar sağlıklı görünür. Büyük bölümünde ise ön hipofiz yet­mezliğinin değişik belirtileri ortaya çı­kar. Bunlar arasında eşeysel bozukluk­lar, zayıflama, halsizlik, soğuğa daya­nıksızlık, davranış değişiklikleri, duy­gusal tepkilerde azalma gibi belirtiler sayılabilir. Birbirini izleyen iyileşme ve kötüleşme dönemlerinin süresi bir­kaç aydan birkaç yıla kadar değişebi­lir. Bazen bu durum 10 yıla kadar uzar. Daha sonra hastada belirgin bir ön hi­pofiz yetmezliği görülür. Bazen bu yet­mezliğe başka bir hastalığın eklenmehır.

Süreç nasıl ilerlerse ilerlesin hastalık tam olarak ortaya çıktığında, eksik hormonun ya da hormonların yol açtığı açık belirtiler ortaya çıkar. Bu du­nunda hem hekime gitmek kaçınılmaz olmuş, hem de tanı koymak son derece kolaylaşmıştrr.

Hastada sönük bakışlar, solgun ve ifadesiz bir yüz, sürekli yorgunluk hali görülür. Bazen hasta yataktan çıkamaz. Çevresine karşı ilgisizdir. Uyuklama eğilimi ve konuşmada yavaşlık dikkati çeker. Sürekli olarak üşümekten yakı­nır. Belirli bir konuya yoğunlaşamaz. Düşünme yeteneği geriler, bellek kusur­ları ağırlaşır. Yalnız çevresini değil, kendisini de önemsememeye başlayan hasta sanki bitkisel bir yaşama girmiş-tir.

Deride cansızlık ve kuruluk dikkati çeker. Deri pul pul dökülür, incelip say-damlaşır. Melanosit (derinin rengini ve­ren hücreler) uyarıcı hormonun eksikli­ğine bağlı olarak deride pigment biriki­mi azalır. Saçlar ve saçlı deri kurudur. Saç yavaş büyür, kolay dökülür. Kasık koltukaltı kılları azalır, giderefc kay­bolabilir. Kaslarda ve erkeklerin sakal1 arında seyrelme görülür. Tır­naklar kınlganlaşır ve yavaş uzar.

Hastalığın mutlak belirtilerinden bi­ri cinsel işlev bozukluklarıdır. Kadın­larda genellikle âdet kesilmesi (ameno-re) ortaya çıkar. İşlevsel bozuklukların yanı sıra memeler, dölyatağı, yumurta­lıklar, dış üreme organları ve dölyolun-da gelişme kusurları, erkeklerde ise ik­tidarsızlık ve eşey organlarında (erbezi, kamış) yetersiz gelişme görülür.

Genel beslenme durumu olguların yüzde 75′inde normaldir. Bazı kişiler­de, özellikle hastalığın ilk evresinde ki­lo artışına bile rastlanır. Bu durum, işta­hın olmamasına’karşın bedensel etkinli­ğin ve bazal metabolizmanın azalması sonucu beslenme fazlalığının ortaya çıkmasına bağlıdır. Şiddetli zafiyet, iş­tah kesilmesi ve aşın zayıflama belirti­lerini içeren ağır kaşeksi durumu çok daha sonra ve ender olarak görülür. Bu olgularda hastanın mumyayı andıran derisi kuru ve buruşuktur. Derialtı yağ-dokusu yok olur, kas kütlesi azalır ve deri iyice yaşlanmış bir görünüm kaza­nır.

Kalp dolaşım bozukluğu olarak, Özellikle tiroit hormonu azlığına bağlı bradikardi (kalp atımlarının yavaşlama­sı), ayrıca böbreküstü bezi yetmezliğine bağlı düşük tansiyon görülür. Bayılma ve baş dönmesi ortaya çıkar.

TANI

Tam için hipofizin salgıladığı hormon­ların kandaki düzeyi Ölçülür.

On hipofız yetmezliğinde, kafatası tabanı ve Özellikle hipofız bölgesi dik­katle incelenir. Tömür, granülom ya da iltihaplanma durumunu ortaya çıkara­cak ayrıntılı verileri toplayabilmek için radyolojik inceleme, beyin tomografisi ve magnetik rezonansın yanı sıra sinir ve gözlere yönelik gerekli incelemeler yapılır. Örneğin gözlerde görme alanı ve göz dibi bozuklukları araştırılır.

GİDİŞİ

Hastalığın gidişi büyük Ölçüde hipofiz ve hipotalamus bozukluğunun yapısına ve tedavinin etkilerine bağlıdır. Artık içsalgı bozukluğunu düzeltebilecek güçte hormonlar vücuda dışardan veri­lerek çok olumlu sonuçlar alınabilmek­tedir.

Kendi haline bırakılan olgularda iyi­ce ağırlaşan kaşeksi ölümle sonuçlanır. Ölüm nedeni kaşeksiye eşlik eden akut hastalıklar ya da koma durumudur. Te­davi uygulanırken hastalık duraklar, gi­derek kilo alan hastanın genel ve ruhsal durumu düzelir. Ama âdet çevriminin yeniden başlaması zordur. Günümüzde hastalık oldukça başarılı biçimde tedavi edilebilmektedir. Ama iyileşme duru­munun devamı ve korunması için teda­vinin kesilmemesi gerekir.

Tedavi

Beslenme tedavisi, temel olara~k hastayı psikolojik olarak destekleyerek, yemek­lerini daha çeşitli ve özenli hazırlayarak yapılır. Hastalar genellikle yiyeceklere karşı kayıtsızdırlar. Hipoglisemi (kan şekerinde düşme) ve buna bağlı nöbet­ler nedeniyle, özellikle nişasta biçimin­deki karbonhidratlar bol miktarda veril­melidir. Sık sık ve az yenmesi önerilir. Hipofız yetmezliğinde yetersiz iç

salgı üretimini düzeltici hormon tedavi­sinin yanı sıra hipofiz lezyonuna yöne­lik girişimlerin de yapılması gerekir. Bunlar tümörün alınması, kistlerin bo­şaltılması, tümörün ışınla tedavisi, anti­biyotik tedavisi, hipofiz dışı içsalgı sis­temine bağlı ya da başka sistemlerden kaynaklanan hastalıkların tedavisi gibi girişimlerdir. Tümörlere cerrahi girişim ya da ışm tedavisi uygulanması her za­man hormon eksikliğini düzeltmez. Ba­zen daha da ağırlaştırır.

Hormon tedavisi hipofiz yetmezliği­nin durumuna göre düzenlenir. Buradan salgılanan hormonların genel eksiklikli-ğe bağlı ağır olgularda kortizon (günde 25-30 mg) kullanılır. Daha etkili sonuç almak için tedaviye tiroit hormonları ve testosteron eklenir. Kadınlarda genellik­le testosteron yerine, metabolizmayı canlandıracak, daha az erkekleştirici et­kiye sanıp bir hormon kullanılması uy­gundur. Kortizon ve tiroit hormonu ve­rilmesiyle kadın hastada gonadotropin-ler uygulanmadan âdet çevrimi yeniden başlayabilir. Ama bu duruma oldukça ender rastlanır. Kadınlarda âdet çevri­minin, erkeklerde kamış sertleşmesi ve boşalmanın yeniden başlaması için go-nadotropin vermek gerekir. Yetmezli­ğin nedeni aşın prolaktin salgılayan adenomsa, bu hormonun kanda yüksek oranda bulunmasından Ötürü eşey hor-manlan etkili olamaz ya da çok az etkili olur. Prolaktinden bağımsız olarak eşey bezlerinin (gonat) yeniden işlevsellik kazanamaması nedeniyle gonadotropin-ler yetersiz kalırsa, eşey hormonlarıyla tedavi yoluna gidilir. Ama kadınların hipofizinde bulunan kromofob adenom, östrojen verilmesiyle büyüme eğilimi gösterebilir. Bu durumda eşey hormon­ları verilmesi çok sakıncalıdır.

Ön hipofiz hormonlarında genel bir eksikliği gidermek için tek tek bütün hi­pofiz hormonlarını dışardan vermek, uzun süreli tedavi boyunca sürekli iğne yapılmasını gerektirdiğinden çeşitli sa­kıncalar doğurur. Ama ergenlik çağında ya da genç yaşlardaki hastalarda eksik hormonların denetim altında ve düzenli olarak verilmesi önerilir. Bunların en önemlileri büyüme hormonları, FSH (folikül uyarıcı hormon) ve LH (lutein yapıcı hormon) içeren gonadotropinler-dir. FSH ve LH doğal olarak 12-13 ya­şın üzerindekilere verilebilir. Büyüme hormonları iğneyle haftada 2-3 kez, toplam 4-9 mg düzeyinde verilir. FSH erkeklerde birer ay ara verildikten son­ra en az üç ay boyunca sürekli kullanı­lır. Kadınlarda FSH verilmesi âdet çev­rimine göre düzenlenir. Benzer uygula­ma LH için de yapılır.

Hormonlardaki bu eksikliği giderme tedavisinde dikkat edilecek bazı önemli noktalar aşağıda sıralanmıştır: a) Büyü­me sona erdiğinde büyüme hormonu te­davisini durdurmak gerekir, b) Erkek­lerde başlangıçta yalnız koriyon gona-dotropiniyle tedavi denebilir. Daha son­ra gerekirse ve her olguya göre değişen dozlarda FSH eklenir, c) Kadınlarda verilecek gonadotropin dozları dikkatle denetlenmelidir. Bu tedavi cerrahi giri­şim gerektirecek kanamalı yumurtalık kistlerinin oluşmasına yol açabilir.

• Sınırlı ön hipofiz yetmezliğinde, te­davinin süresi kısa olabilir. Bu olgular­da eşey hormonlarının ya da kortizonun verilmesine geçilmeden önce ACTH (adrenokortikotrop hormon) ve gona-dotropinlerle tedavi denenmelidir.

• Zayıflığın öne çıktığı olgularda korti­zon yararlıdır. Kortizon genellikle ağız yoluyla ve günde ortalama 20 mg ola­rak verilir. Hastanın kendini daha iyi hissetmesini sağlayan kortizon, iştahı da artırır. Haftada 10 mg kadar testoste­ron ya da steroitlerden birinin verilmesi genel durumu iyileştirir ve vücutta pro­tein kullanımını artırır.

• Hasta şişmanlama eğilimindeyse be­sinler kısıtlanmalıdır. Ama başka şiş­manlık olgularından farklı olarak zayıf­lama amacıyla tiroit hormonlarının kul­lanımında çok dikkatli olmak gerekir. Özellikle hipofiz yetmezliğinde şişman­lığın tedavisi yararlıdır. Böylece hipofiz gereksiz bir yükten” kurtarılır ve iş­levlerini daha iyi yerine getirir. Bu te­davi cinsel etkinliklerde belirgin bir dü­zelme sağlayabilir.

• Cücelik belirtilerinin görüldüğü ço­cuklarda zaman yitirmeden 4-9 mg ara­sında değişen haftalık ortalama dozlar­la, insan hipofizinden elde edilen büyü­me hormonları verilir. Daha ileri yaş­larda hastanın durumuna göre bu dozlar artırılabilir.

ÇOCUKTA HÎPOFİZ YETMEZLİĞİ

Çocukluk evresindeki hipofiz yetmezim ğinin temel özelliği hipofizin salgıladı­ğı büyüme hormonu eksikliğidir. Büyü­me hormonu öbür etkilerinin yanı sıra kemik uçlarındaki kıkırdak dokusunun uyarılmasını sağlayarak büyüme çağın­daki çocukların gelişiminde çok Önemli bir rol oynar. Büyüme hormonunun ek­sikliği, iskelet yapısında çocukluk evre­si özelliklerinin çok daha uzun bir süre korunmasına yol açar. Bu arada büyük olasılıkla eşeysel gelişme de duraklar. Böylece kemiklerin büyüme süreci ya­vaşlayarak geniş bir zaman dilimine ya­yılır ve vücuttaki değişiklikler önemli ölçüde gecikir.

Nedenleri

Hipofizin etkinliğini aksatan bütün ne­denler hipofiz kaynaklı cüceliğe yol açabilir. Bu hastalığın en sık görülen edeni £ranayofarinjiyom denen tümör­lerdir. Kromofob adenomlar da aynı so-ıcu doğurabilir. Seyrek olarak beyin->fiz bağlantılannı bozan tümörler, iz yuvasındaki kistler, frengi ve graaülomlan., kafatası tabaimvda lezyonlar, kafatası travmaları, hipofiz ve hipotalamus iltihaplan hipofiz yet­mezliğine yol açabilir.

Birçok olguda ise hipofîzdeki yavaş ve eksik gelişme, nedeni bilinmeyen doku gerilemesi ya da tümör ve kistle­rin baskısı hipofiz yetmezliğinden so­rumludur.

Belirtileri

gocuğun boy ve kiloca yaşıtlarından geri kalması, küçük ve çelimsiz görün-lesi dikkat çeken belirtilerin başında Fer alır. Bu duruma genel olarak hipo-

cüceliği denir. Hasta boy ve yapı Jİarak normal doğmuş, ama zamanla [yavaş ya da hızlı bir biçimde yaşıtların­dan geri kalmıştır. Daha sonra büyüme çok yavaş olarak sürer. Tanı bakımın­dan önemli bir nokta, büyümenin nor­malden farklı olarak 18-20 yaşlarda durmamasıdır. Erişkin evrede boy atma çok yavaş bile olsa, dönem dönem sü­rebilir. Ağır olgularda hastanın boyu bir metreyi biraz geçer. Ama hipofiz cüceliği tanısı için bu Ölçüde ağır bir boy kusurunun ortaya çıkması gerek­mez.

Hipofiz cüceliğinin önemli ayırt edici özellikleri vardır. Kıkırdak hücre­lerinin eksikliğine bağlı kalıtsal bir has­talık olan akondroplazide ve bazı başka cücelik tiplerinde vücut bölümleri ara­sında aşın dengesizlik görülür. Akro-megali ve bu bozukluktan kaynaklanan hipofiz devliğirnn tam tersi bir durum olan hipofiz cüceliğinde ise gelişme bozukluğu belirli bir düzen içinde ger­çekleşmiş, kemiklerin büyümesi gövde­den uzaklaştıkça daha çok engellenmiş­tir. Bu nedenle üstkola göre Önkol, ön-kola göre eller daha az gelişir. Göreli gelişme bozukluğu serçeparmaklarm uç eklemlerine kadar uzanır. Altçene ke­miği ve burun boşluğuna açılan sinüs­ler az gelişmiştir. İç organlar, gelişimi duraklamış vücuda oranlandığında bile küçük kalmış olabilir.

Hipofiz cüceliğinde genel olarak vücut bölümleri, çocukluk dönemine özgü oranlarını korur. Gövde, kol ve bacaklara göre daha çok gelişmiştir. Kafatası uzunluğu ile boy arasındaki oran 1/5'tir. Oysa bu oran erişkinlerde 1/8'e iner.

Raâ3olo\& üKftlemeda kanat \km kıkırdaklarının (epifiz kıkırdağı) bütü­nüyle kemikleşmediği görülür. Bu du­rum erişkin evrede ve 40 yaşma değin rastlanan, az da olsa büyümenin nede­nidir. Röntgen filmlerinde, özellikle kemikleşme odaklarmın ortaya çıkma­sında belirgin bir gecikme saptanabi­lir.

Aynca hastalarda kemiklerin sert dokusunda yıkım sürecinin hızlanması­na bağlı olarak osteoporoz (kemik do­kusunun yoğunluğunun azalması) orta­ya çıkabilir. Büyüme bozukluğu erken yaşlarda görülürse bmgıldaklann ke­mikleşmesi de yavaşlayabilir ve kafata­sı eklemleri uzun süre açık kalır. Ke­mikleşme merkezlerinin, kafatası ek­lemlerinin ve kıkırdaklann radyolojik incelemesiyle hastalığın ortaya çıktığı dönem saptanarak klinik incelemeler tamamlanabilir.

Hastanın diş gelişiminde de bozuk­luklar görülebilir. Özellikle kalıcı diş-\era\ çtaası gec&sfcfün. îsvşjkm em­de de diş gelişimi tam olmayabilir.

Eşeysel gelişmenin gen kalması so­nucu üreme organları yeterince olgun-laşamaz ve çocuksu yapılarım korur. Erkeklerde kamış (penis) ve erbezleri

küçüktür. Kadınlarda dötyatağı, elderi

ve dölyolu az gelişmiştir. Ergenlik ça­ğındaki olgunlaşmayı belirleyen deği­şiklikler eksiktir. Hastada iskelet yapı­sı, kaslar, derialtı yağdokusu, deri, ka­sık ve koltukaltı kıllan, ses kalınlaşma­sı ve ruhsal yapı normal erişkin kadın ve erkekteki eşeysel dönüşümleri tam olarak yansıtmaktan uzaktır. Eşeysel olgunlaşmadaki geri kalma, kilo ve boydaki geri kalmadan bağımsız olarak çok değişik derecelerde ortaya çıkabi­lir.

Tiroit uyarıcı hormonun (TSH) azlı­ğına bağlı tiroit yetmezliği fazla belir­gin değildir. Kabızlık, miksödem ve ze­kâ geriliği gibi hipotiroidizmin klinik belirtileri genellikle görülmez. Olgula­rın büyük bölümünde böbreküstü bez­lerinin etkinliği az ya da çok azalmıştır. Zafiyet (asteni) ve ruhsal gerginliğe bağlı şoka girme eğilimi böbreküstü bezi işlevlerinin yetersiz olduğunu dü­şündürür.

Böbreküstü bezi hormonları norma­lin altında salgılanır. Eşeysel olgunlaş­manın geri kalması ve cüceliğin yanı sıra şişmanlık da dikkat çeker. Bu be­lirtiler topluca Fröhlich sendromu ola­rak bilinir. Fröhlich sendromu şişman­lık dışında öbür hipofiz yetmezliği bi­çimlerinden farklı değildir. Bu send-rom adını hastalığa özgü belirtileri ilk kez tanımlayan Avusturyalı nörolog Alfred Fröhlich'ten almıştır. Genellikle ergenlik öncesi dönemde ortaya çıkma­ya başlayan aşın yağlanma en çok kal­ça, kasık ve göğüs bölgesinde toplanır. Bazen sırtta ve karında dairesel deri kıvrımları oluşur. Yağ birikimi daha az belirgin olarak boyun ve ayak bileğin­de de görülebilir. Genç erkek hastaların vücudu kadınsı bir görünüm alır. Oysa karşı cinste, belirtilen bölgelerdeki yağ birikimi vücut görünümünü fazla değiş­tirmez. Dizlerde çarpıklık Fröhlich sendromunda sık görülen bir belirtidir. Belde aşırı kıvnm ve özellikle bilekler­de belirgin eklem gevşekliği ortaya çı­kabilir. Ama şişmanlık ve cinsel geliş­me geriliğinin birçok çocukta görül­mekle birlikte tek basma kesin tanı de­ğeri taşımadığı, bu belirtilerin ergenlik­le birlikte ortadan kalktığı ve gerçek Fröhlich sendromunun çok ender ola­rak ortaya çıktığı unutulmamalıdır.

Daha önce belirtildiği gibi hipofiz cüceliğinde çocuksu bir görünüm bu­lunmakla birlikte hastanın yüzüne ba­kıldığında tam tersi bir izlenim de edi­nilebilir. Kuru ve buruşuk yüz derisi hastaya cüceliğe Özgü yaşlı bir görü­nüm verebilir. Bu görünümün doğru­dan hipofize bağlı olmadığı, erbezleri salgı eksikliği sonucu çocukluk özellik­lerinin sürdüğü önükoidizmde de orta­ya çıkması nedeniyle eşeysel gelişim yetersizliği ya da hipotiroidizmle ilgili olduğu düşünülmüştür.

Genel olarak hipofiz cüceleri çabuk yaşlanır. Boy, kilo ve cinsel gelişimleri gecikir. Kıl, saç ve tırnaklarında ağır yapı bozuklukları vardır. Zihinsel geli­şimde önemli bir bozukluk görülmeye­bilir. Düşünce ve davranışları çocuksu kalsa bile bellek ve öğrenme yeteneği normaldir.

Tanı

Hipofiz cüceliğine bağlı cücelik ve boy kısalığında tanı kolay konur. Hipofizin uyarılmasından sonra kanda büyüme hormonu (GH) düzeyine bakılır. Hipo­fizin işlevlerine yönelik laboratuvar in­celemeleri kesin tanı bakımından bü­yük önem taşır. Bu konu MEDICA-NA'nın Tanıya Yardımcı İncelemeler cildinde "Hipofiz Hormonları" başlığı altında yer almaktadır.

İnsülinle uyarıldıktan sonra kanda büyüme hormonunun 4 ng/ml (ng:na-nogram [bir gramın milyarda biri]) dü­zeyinin altında kalması, hastadaki aşın büyüme hormonu eksikliğinin açık göstergesidir. Bu değer 4-7 ng/ml ara­sındaysa daha hafif bir hormon eksikli­ği vardır.

Beklenen Gidişi (Prognoz)

Gelişme yetersizliğinin tedavisinde insan büyüme hormonlarının kullanı­ma girmesi, hastalığın gidişini önemli ölçüde iyileştirmiştir. Uzun yıllar te­davi gören ve normal boya ulaşan ol­gular bilinmektedir. Büyüme hormo-nuyla sınırlı gerçek hormon eksikliği olan çocuklarda boy kısalığı değil, cüceliğin söz konusu olduğu unutul­mamalıdır. Örneğin 12 yaşında ortala­ma boy eğrisi 145 cm’yi gösterirken bu çocukların boyu 120 cm’nin altın­da kalır.

Büyüme hormonu tedavisi hormon eksikliği saptanan kısa boylu çocuklar­da ve cücelerde yararlı sonuç verir. Ba­zı maymunlardan elde edilen büyüme hormonu dışında hayvan büyüme hor-monlan insanda etkisizdir. Son yıllar­da, doğrudan insanlardan elde edilen büyüme hormonlannın kullanılması so­nucu ender olarak, Creutzfeldt-Jakob hastalığı adıyla tanınan bir beyin hasta­lığının ortaya çıktığı belirlenmiştir. Bu nedenle tedavide yeni genetik mühen­disliği teknikleriyle üretilen insan bü­yüme hormonunun kullanılması yeğlen­meye başlamışın-. İlaç dozu haftada or­talama 15 ünite/m2 olarak belirlenmek­tedir. Bu miktar üç eşit doza aynlarak iğneyle derialtına ya da kas içine uygu­lanmaktadır. Bu tedaviye hastanın du­rumuna göre tiroit hormonlan ve/ya da gonadotropinler eklenebilir.

Uzman hekim tedaviyi her hastanın durumuna göre yönlendirmekle birlik­te, bazı genel ilkeler aşağıda sıralan­mıştır:

• Hormon iğnelerinin haftada 2-3 kez yapılması gerekir. Daha seyrek uygula­malar beklenen etkiyi önemli ölçüde azaltır.

• Karşı görüşler bulunmakla birlikte uzun süreli tedavi eğilimi daha ağır basmaktadır.

• Hastanın yaşı ne kadar küçükse ve doğum yaşına oranla kemik yaşının ge­cikmesi ne kadar fazlaysa, alınacak so­nuçlar da o kadar başanlı olur.

• En iyi sonuçlar tedavinin ilk yılında alınır ve genellikle 7-10 cm boy uza­ması gerçekleşir. Daha sonraki yıllar­da uzama sürmekle birlikte, hızı ya­vaşlar.

• Tedavi edilen hastaların kanında an­tikorlar ortaya çıkabilir. Değişik ne­denlere bağlı olabilen ve olgulann ya­nsını aşan bir bölümünde görülebilen bu durumun ilk tedavi yılından sonra hormon yanıtı üzerinde büyük bir etki­si yoktur.