MELANOM
MELANOM
Derinin kötü huylu bir tümörü olan melanom, ender görülür; en sık deride olmak üzere, vücudun herhangi bir bölgesinde de (örneğin ağız boşluğu, kon-junktiva, [göz dış zan], bağırsak, döl-yolu) ortaya çıkabilir.
GÖRÜLME SIKLIĞI
Kötü huylu melanom deri tümörlerinin yalnız yüzde 3′ünü oluşturursa da görülme sıklığı giderek artmaktadır. Son 10-15 yılda ortaya çıkan yeni olguların sayısı iki katma çıkmıştır.
Tümör her iki cinste de eşit oranda görülür; öte yandan ortaya çıktığı vücut bölgesi farklılık gösterir. Örneğin, olgular kadınlarda sıklıkla bacakta, erkeklerde ise gövdede yerleşir. Görülme sıklığı Siyah ırkta ve Doğulular’da düşüktür. Koyu renk derililerde, eller ve mukozalar gibi daha az pigment içeren bölgelerde ortaya çıkar. Beyaz ırkta İse bu bölgelerde pek görülmez.
NEDENLERİ
I Büyük bir olasılıkla, tam olarak bilinmeyen çok çeşitli nedenleri vardır. Güneş ışığının önemi günümüzde de tartışılmaktadır; buna karşılık, yüz gibi güneş ışığının etkisine açık vücut bölgele-Inyle melanomun en çok görüldüğü bölgeler (gövde) arasında açık bir ilişki f yoktur. Irkla ilgili etkenlerin önemli ol-iduğu düşünülmektedir; örneğin, mela-jnomun ender rastlandığı Siyahlar’da da-|ha çok ayak tabam gibi az pigment içeren bölgelerde, Asyalılar’da sıklıkla 60 I yaşından sonra görülür.
Beyaz ırkta en az Latin halklarında (rastlanır. Melanomun kalıtımla kuşak-1tan kuşağa geçişine ilişkin çalışmalar sonucunda olguların yüzde 33′ünde genetik etkenlerin rol oynadığı ileri sürülmüştür. Özellikle vücudun birkaç bölgesinde aynı anda görülen melanom (mültipl [yaygın] melanom), aynı ailenin bireylerinde daha sık ortaya çıkar. Ayrıca melanomla travmalar arasındaki ilişki de tartışılmaktadır.
Pigment içeren deri lezyonlarının başka dokulara yayılma olasılığı açısından, sınırları belirli melanomun tümör’ oluşumundan bir önceki aşama olduğu kabul edilir. Kırmızı, düz, 1-4 cm çaplı, düzensiz, rengi koyu kahverengiyle siyah arasında değişen bir oluşumdur. Yavaş gelişir, kimi zaman büyüyüp kimi zaman gerileyerek olguların yüzde 50’sinden çoğunda kötü huylu bir tümöre dönüşür.
Erişkinlerde sik görülen bileşik ben ve birleşme benlerinin melanoma dönüşüp dönüşmediği de tartışılmaktadır. Benler melanomlara göre çok daha sık görülürse de kötü huy kazanma olasılığı son derece düşüktür (milyonda bir). Doğuştan gelen melanosîtli (melanin içeren hücreler) benlerin (özellikle çapı 2 cm’den küçük olanların) yüzde l’inin gençlik döneminde kötü huy kazandığı kabul edilir.
Melanomlar genellikle belirgin olarak geliştikten ve yayılma özelliği kazandıktan sonra göze çarpar; başka dokulara yayılım sonucunda belirtiler ortaya çıkar. Tanının gecikmesi hastanın ve bazı hekimlerin bilgisizliğinden ve benleri almanın tehlikeli olduğu önyargısından kaynaklanır. Oysa zedelenen melanositli benleri, erişkinlerde hızla büyüdüğü saptanan benleri ve doğuştan melanositli benleri eerrahi girişimle almak gerekir.
belirtileri
Olguların yarısında hastalığın ilk belirtisi, bir benin ya da ben olduğu sanılan oluşumun yapısındaki değişikliklerdir. Hasta hekime yıllardır var olan bir benin büyüdüğünü ya da renginin koyulaştığını belirtir. En sık görülen belirti kaşıntıdır; oysa, hastalığın en önemli göstergeleri pigmentli alanm renk değiştirmesi, büyümesi, düzensiz kenarların değişime uğraması, kabuklu pullarla kaplı küçük ve aşınmış alanların ortaya Çıkmasıdır. Daha ender olarak yaralar oluşur, hafif kanama ve serumlu sıvı sızıntısı görülür. Hastaların yandan çoğunun bir süre önce hafif bir travma ya da tek bir yaralanma geçirdiği saptanabilir. Kadınlarda sıklıkla bacaklar, baş ve boyunda, erkeklerde ise gövdede çıkar. Deri melanomu her iki cinste de derial-tındaki dokularda ve cinsel organlarda daha ender görülür. Olguların yüzde 2-3′ünde melanomun kaynaklandığı bölgenin saptanması olanaksızdır.
Klinikte başlıca iki tablo görülün Yüzeysel yayılımlı melanom ve nodül-lü (düğümlü) melanom. Olgulann yüzde 55-75′ini oluşturan yüzeysel yayılımlı melanom sıklıkla sırt ve bacak derisinde görülür. Genellikle 40-50 yaşlar arasında rastlanır. Deride yüzeyi hafif kabarık, sınırlan düzensiz ve keskindir (”harita” görünümü). Rengi pembemsi açık kahverengiden koyu kahverengiye, hatta siyaha kadar değişebilir. Yaygın lezyonlarda renk bölgeden bölgeye değişir; melanomun kendiliğinden gerilediği alan! ar hafif basıkçadır.
Olgulann yüzde 15′inde görülen no-düllü (düğümlü) melanom yıllardır var olan pigmentli bir alanda ya da sağlıklı deride ortaya çıkabilir; daha çok 50 yaş dolayındaki erkeklerde baş, boyun ve sutta yerleşir. Görece koyu renkli \e deri yüzeyinden birkaç milimetre kabarıktır; yüzeyi dışbükeydir ve genellikle ince pullarla kaplıdır. Serumlu sızıntılar ve kabuklanmalann yanı sıra sık sık kanamalar ve yaralar oluşur. Bu lezyon-lar, birincil tümör ya da yayılımla gelişen tümörlerin yüzde 3-5′inde pigment içermeyebilir. Nodüllü (düğümlü) melanomun birincil odağının çehresinde. küçük ikincil nodüller de bulunabilir. Kötü huylu ben fazlaca güneş ışığında kalan bireylerde, özellikle 65 yaşından sonra ortaya çıkar. Boyutlan belirgin, deride kabarıklık yapmayan, kenarları çok düzensiz, tek renkli ya da açık kahverengiden koyu kahverengi ve siyaha kadar değişebilen leke, uzun süre deriye koşut (yatay) büyür. Yavaş büyüye bir ya da birden çok nodülle ortaya çı-1 kar. Olgulann yüzde 6-9′unu oluşturan ben melanomu 10-70 yaşları arasında avuçlarda, ayak tabanında ve tırnakların altında siyah ya da koyu kahverengi, kabarıklık yapmayan, sınırlan belirgin ve çevresi düzensiz lezyonlara neden olur. Yavaş yavaş büyür; hızla büyüyen pembe ya da siyah nodüllü yapı ortaya çıkana değin zaman zaman gerileyerek gelişir.
Deri ve mukozanın kötü huylu melanomu çok ender görülür; tek ya da birden çok siyah oluşumla karnabahar biçiminde ya da nodul yapısmda, diş-etinde ise renksiz olmak üzere ağız mukozasında, kadında üreme organlarında sıklıkla küçük dudaklarda tek bir nodul ya da çoğul lezyonlar halinde, erkekte kamış başında ya da sünnet derisinde kolay ülserleşen tek ya da çoğul nodül-ler halinde görülür. Birincil olarak sindirim sisteminden kaynaklanması çok enderdir. Melanomların yüzde 9′u ise klinik olarak belirli bir grupta değerlendirilmez.
GİDİŞİ VE KOMPLİKASYONLAR
Melanomun gelişimi belirgin iki evrede incelenebilir. Bunların ilki deriye koşut (yatay) büyüme evresidir. Kötü huylu ben ve yüzeysel yayılımlı melanomda, üstderi ve deride hücre çoğalması vardır, îkinci aşama ise dikey büyüme evresidir; nodüllü (düğümlü) melanomda olduğu gibi hücreler dikey çoğalarak ağsı den ve derialtı yağdokusuna yayılır.
Tömür önceleri lenf ve kan yoluyla yayılır; tümörün bu yollardan hangisini seçeceği önceden belirlenemez. Birincil lezyon özellikle yüzdeki kötü huylu benlerde uzun süre sınırlı kalır. Bazı olgularda erken tanı konmasına ve uygun cerrahi girişimle tedaviye başlanmasına karşın, tümör hızla iç organlara ve deriye yayılır. Tümör kimi zaman da kendiliğinden gerileyebilir. Birincil tümörün boyutları tümörün yerel ve uzak lenf bezlerine yayılırmm etkiler.
Hastalığm ileri aşamalarında en fazla akciğer, deri, derialtı ve beyin dokularına yayılım görülür. Beyin yayılrmı olguların yüzde 17-25′inde görülür ve cerrahi girişimden sonra tümörün alevlendiğini gösteren ilk belirtidir. Yapılan otopsilerde beyne yayılım oranının yüzde 35-55 olduğu saptanmıştır. Belirgin komplikasyonlara neden olan Öteki yayılım bölgeleri incebağırsak, dalak ve kalptir.
TEDAVİ
Günümüzde kötü huylu melanomda başlıca tedavi yöntemi tümörün cerrahi girişimle çıkarılmasıdır.
Yerel lenf bezlerinde büyüme yoksa, melanom sınırlan geniş bir bölgeyle birlikte çıkanlır. Dende yapılan kesinin birincil tümörün gözle görülebilen kenarlarından en az 3-5 cm daha geniş olması ve geniş bir derialtı dokusu ile kas kılıfının da birlikte çıkarılması gerekir.
Cerrahi girişim lenf akım yollarına karşı yönde ve anestezi altında yapılmalıdır. Doğru tedavi sonucunda tümörün aynı bölgede yineleme oranı yüzde 5′in altına iner. Yüz derisindeki melanomun tedavisinde keşi kenarları geniş tutulamadığından teknik sorunlar ortaya çıkar.
El ve ayak uçlanndan başlayan melanomda, tümörün yer aldığı parmağın, parmağı ele bağlayan eklemin üstünden kesilmesi gerekir.
Yayılım sonucunda yerel lenf bezlerinde büyüme olan hastalarda, lenf bezlerinin geniş sınırlı bir alan halinde çıkarılması gerekir. En sık çıkarılması gerekenler kasık ve böğür, koltukaltı ve boyun lenf düğümleridir. Birincil tümörün yerleşimi değerlendirilerek, çevredeki lenf damarları ve yerel lenf düğümlerinin de çıkarılması uygundur. Yüzeysel ya da derindeki geniş dokuların çıkarılmasından sonra onarıcı plastik cerrahi girişimleri gerekebilir.
Tümörün İlk çıktığı bölgede yeniden çıkan odakların yanı sıra tek olduğu kesinlikle belirlenen yayılım odağının da çıkarılması gerekir. Hastalığın daha yaygın olarak dağıldığı tümör dokusunu sınırlamak amacıyla ve ilaç tedavisinin etkisini artırmak için de cerrahi girişim uygulanabilir.
• Işın tedavisi (radyoterapi) – Mela-nom ışına çok duyarlı değildir. Yüksek dozda, yalnız bir kez verilen ışının hücreleri yok edici etkisi oldukça fazladır. Işın tedavisi haftada iki seans, tek doz halinde ya da istenen etki görülene değin 96 saat arayla üç doz halinde uygulanır. Yüksek dozda, yalnız bir kez uygulanan tedavide yüzde 55-65 oranında gerileme görülür. Işın tedavisi, ağrılı kemik yayılımı (metastaz) ya da beyinde yerleşen melanomlarda belirtileri gidermek amacıyla uygulanır. Yüzdeki melanomlar ya da lenf bezlerinin yalnız bir bölümünün alınması gibi bazı olgularda, sınırlı cerrahi girişimden sonra ya da cerrahi girişim uygulanamayan yerel yineleme odaklarında da ışın tedavisi uygulanabilir.
• tlaç tedavisi (kemoterapi) – Kalınbağırsak, düzbağırsak ve böbrek kanserlerinde olduğu gibi, melanom tedavisinde de son on yılda çok az gelişme kaydedilmiştir.
Günümüzde klinik uygulamada önerilebilecek ilaçla tedavi yöntemleri sınırlıdır. Denenen ilaç bileşimlerinin hiçbiri gerçekten başarılı olamamıştır.
Cerrahi girişimin başlıca yan etkileri, deride doku ölümü (nekroz), lenfö-dem, enfeksiyon ve kanamadır.
Tümör hücrelerini öldüren ilaçların zehirli etkileri daha ayrıntılı olarak “Tedavi Önerileri” cildinde anlatılmıştır.
BEKLENEN GÎDÎŞÎ (PROGNOZ)
Melanomlarm yüzde 40-45′inde beklenen yaşam süresi 10 yıldır. Hastalığın yayıldığı bölgeler bu süreyi doğrudan etkiler; Örneğin, beklenen yaşam süresi yerel lenf düğümlerine yayılım olduğunda yüzde 25, öte yandan lenf düğümlerinin tutulmadığı olgularda yüzde 65-70′tir. Yerel lenf düğümlerinin üç ya da daha fazlasının tutulduğu olguların yaklaşık yüzde 15′inde beklenen yaşam süresi 10 yıldır. Yayılım odaklan birincil tümörün uzağında yer alıyorsa çok az sayıda olguda (genellikle yalnız deride görülenlerde) hasta tanı konduktan sonra en fazla 5 yıl yaşayabilir. Özellikle karaciğere ve/ya da beyne yayılım olan durumlarda hasta tanı konduktan sonra altı ay içinde yitirilir.