KIZARTILI LUPUS
KIZARTILI LUPUS
Hastalığın kökenine ilişkin tam bir bilgi vermeyen “lupus” sözcüğünü kullanmaktan kaçınmak için, bu hastalık “eritematoides” olarak da adlandırılır. Kızartılı lupus (lupus eritematozus) yüzde görüldüğünden, 1851′de hastalığı tanımlayan yazarlar, bu hastalığı “lupus tüberkülozis”in (tüberküloza bağlı lupu-sun) bir türü sanarak bu deyimi kullanmışlardır. Bu yanlış tanımlama Koch basilinin 1882′de bulunmasından sonra da sürdürülmüş ve kızartılı lupus hep tüberkül tipi lezyonlara bağlanmıştır. Günümüzde ise kızartılı lupus, nedeni bilinmeyen bir deri hastalığı olarak kabul edilmektedir. Hastalığın ortaya çıkmasında kalıtsal ve çevresel etkenlerin yanı sıra özbağışıklığın birlikte rol oynadığı düşünülmektedir. Kronik kızartılı lupus ile akut kızartılı lupus arasındaki ilişki incelendiğinde, bunların aynı hastalığın değişik görüntüleri olduğu görüşü kesinlik kazanır. Kronik kızartılı lupusta iyileşme sağlanabilir; akut kızartılı lupus ise çok ağır gidişlidir ve ölüme neden olur. Oldukça tipik kronik kızartılı lupus olgularının akut türe dönüşmesi bu görüşü doğrulamakta ve her iki klinik biçimin kökenini birlikte açıklayan özbağışıklık kuramını daha da geçerli kılmaktadır.
NEDENLERİ
Sistemik kızartılı lupusun nedenleri pek bilinmemekle birlikte, bu hastalığın gelişmesinde özbağışıkhk mekanizmasının rol oynadığı konusunda önemli kanıtlar bulunmaktadır. Özet olarak, hastaların kanındaki antikorların, hücrelerin çekirdeğinde bulunan bir maddeye (antijen) özel olarak bağlandığı söylenebilir. Antijen-antikor bileşiklerinin önemli bir bölümü retikülo-endotelyal sistem tarafından tutularak ortamdan uzaklaştırılır, ama bir bölümü bu savunucu süzme sürecinden kurtularak böbrekler, eklemler ve akciğer zarı gibi organlara yerleşir. Daha sonra oldukça karmaşık bir etken olan ve yerel iltihabi süreçlerin başlamasma neden olan kompleman antijen-antikor bileşiklerinin yerleştiği bölgeye gelerek etkin hale geçer.
Kompleman özellikle granülositleri (beyaz küreler) iltihaplı bölgeye çeker. Bu hücreler de iltihap odaklarına proteinleri eriten enzimleri salgılayarak iltihaplanmanın görüldüğü organlarda doku ölümüne (nekroz) neden olurlar. Antijen-antikor bileşikleri damarların iç yüzeyini döşeyen endotel hücrelerin üremesini de uyarırlar. Antijen-antikor bileşiklerinin dağılımı ve başlattığı süreçler, ortaya çıkan lezyonlann çeşitli organlarda ortak özellikler göstermesine neden olur. Kızartılı lupusun nedenleri arasında henüz aydınlanmamış bir konu da antijenlerin kökenidir. Bunların hastaların hücrelerinden kaynaklandığı düşünülse de, dışarıdan gelip gelmedikleri tanı olarak bilinmemektedir. Aynca bu antijenlerin virüs kökenli olabilecekleri konusunda çeşitli gözlemler yapılmıştır. Sistemik kızartılı lupusun klinik belirtilerini virüslerin de başlatabildiği gösterilmiştir. Örneğin, kızartılı lupus hastalarının böbrek kılcal damar yumağının endotel hücrelerinde ve böbreğin öbür bölümlerinde virüs kökenli inklüzyon cisimcikleri saptanmıştır.
GÖRÜLME SIKLIĞI
Sistemik kızartılı lupus, sanıldığı gibi seyrek görülen bir hastalık değildir. Kentsel alanlarda hastalığın görülme oranının 100 binde 5 olduğu söylenebilir. Kızartılı lupus hastalarının Önemli bölümü kadındır (yüzde 85). Hastalık her yaşta görülmekle birlikte, en çok 20-50 yaşlarında ortaya çıkmaktadır. Hastalığın bazı ailelerde sık görülmesi kalıtsal bir etkenin belirleyici olduğunu göstermektedir.
BELİRTİLERİ
Sistemik kızartılı İupusun genellikle bir başlangıç dönemi vardır. Hastalık ateş, gezici eklem ağrıları, iştahsızlık ve kilo kaybı ile ortaya çıkar. Ateş her zaman görülmeyebilir. Bundan sonra deride asıl önemli olan belirtiler görülür. Başlangıçtaki belirtiler, özellikle elmacık bölgesinde ve burun sırtında olmak üzere yüzde görülen kızarık kabartılardır. Bu lezyonlar hastalığın ileri evresinde “kelebek” biçimini alır. Derideki belirtiler yavaşça gelişerek soyulma ve nedbe-ye bağlı erime ile daha belirgin duruma gelir. Çoğunlukla kızarık bir bölge, bunun da çevresinde soyulma alanı yer alır, en içte de nedbeli erime dokusu bulunur. Bazı olgularda bu üç belirtiden biri öbürlerinden baskın çakabilir.
Belirtiler yüzün dışında, saçlı deride ve kulak kepçelerinde de görülebilir; gövdede, kol ve bacaklarda ise daha seyrek rastlanır. Bazı hastalarda, özellikle ilkbahar aylarında belirtilerde artma ya da yeni lezyonlar görülür; öbür belirtiler ise yanık ya da yara bulunan yerlerde ortaya çıkar. Hastalıkta çoğunlukla genel durum bozukluğu ve kaşıntı görülmez, ama klinik tablo bazen ağırlaşabilir.
TANI
Sistemik kızartılı lupus tanısının konabilmesi için birçok inceleme yapılmalıdır. Bunlardan en Önemlileri, kanda ve kemik iliğinde L.E. (Lupus Eritematozus) hücrelerinin ve hücre çekirdeğine karşı oluşan (antinükleer) antikorların gösterilmesidir. L.E. hücreleri, beyaz kan hücreleridir ve çekirdeği önceden parçalanmış durumdaki öbür beyaz kan hücrelerini içlerine almışlardır. L.E. hücreleri göreli bir özgüllük gösterirler; olguların yüzde 80′inde rastlanan bu hücreler, romatoit artrit ile öbür ‘bağdoku hastalıklarında da görülebilir. Hücre çekirdeğine karşı oluşan antikorlar (ANA) olguların yüzde 95′İnde saptanabilir; bunların miktarı (titre) ağır gidişli olgularda ve aktif hastalığı olanlarda yükselir.
TEDAVİ
Özel bir tedavisi henüz bulunamamış Akut kızartılı lupusta yüzde kelebek biçiminde dağılan tipik belirtiler görülür. Bu döküntüler burun sırtından elmacık kemikleri ve yanaklara doğru simetrik olarak yayılır Kırmızı-mor lekelerden oluşan eriteni (kızarıklık) başlıca belirtidir; bu lekelere kabarık, renkli ve ince ince soyulan lezyonlar da eklenebilir.
mik kızartılı İupusun tedavisi de hastalığın en önemli belirtilerini denetlemeyi ve ilerlemesini önlemeyi amaçlar. Olguların ağırlık derecesine göre çeşitli tedaviler uygulanır. Hafif gidişli olgularda hastanın endişelenmesini gerektirecek bir durum yoktur; ama ağır olgularda hastanın yaşamı tehlikede olabilir. Bu nedenle tedavinin önemli bir bölümünde hekim ve yakınları hastaya ruhsal açıdan destek vermelidir. Genel olarak alınacak önlemlerin başında, yeterli yatak istirahati gelir: Örneğin, öğleden sonraları 1-2 saatlik uyku ile gece uykusunun yeterince almması önemlidir. Güneş ışınlarının döküntüleri ya da genel belirtileri artırması nedeniyle, hastanın uzun süre güneşte kalmaması gerekir. Hastalığın aktif döneminde ge:-kalınması da sakıncalıdır. Çünkü hastalık düşüklere ve ölü doğumlara nede-olur. Hücre çekirdeğine karşı oluşan antikorlar etene engelini aşarak döliıte de geçer ve hastalık belirtilerinin geçıc: olarak ortaya çıkmasına neden olur. Eklem ağrıları ve ateş asetilsalisilik asi: (aspirin) verilmesiyle denetlenebilir. Deri bulgularında en etkili olanlar suma ilaçlandır. Bunlardan hidroksikloro-kin daha çok kullanılır.
Sistemik kızartılı lupus hastanın \a-şamını tehlikeye sokacak kadar ağırla-şırsa, kortikosteroit grubu hormonla” kullanılır. Kortikostereoitlere yanıt vermeyen olgularda siklofosfamit gibi bağışıklık baskılayan ilaçlar tedaviye eklenebilir. Akut glomerülonefrit, deride, ağtabakada ya da çevrel sinirlerde enfarktüs, merkez sinir sisteminin etkinliğinde zayıflama, hastalığın ağırlaştığını gösteren klinik belirtilerdir. Ayrıca hastalığın başka tedavi önlemleriyle iyiles-memesi durumunda, yaşamsal önemde ağır komplikasyonlara yol açmadığı sürece kortikosteroit grubu ilaçlar ömür boyu kullanılabilir.
BEKLENEN GİDİŞİ (PROGNOZ)
Kızartılı lupus genellikle iyileşme;, le sonuçlanır: Hastalığın kronikleşmem önlenmeli, hasta özellikle güneş ışınlarının etkisiyle ortaya çıkan alevlenmelerden korunmalıdır. Hastalık bazen akut kızartılı lupusa dönüşebilir. Kızartılı İupusun ölümcül olabilen bu biçim: yüzde “kelebek” biçiminde döküntü, genel durumun ileri derecede bozulması ve özellikle böbrekler, eklemler ile kalpte çeşitli belirtilerle ortaya çıkar.
Soru
Sistemik kızartılı lupus hastalığı olan bir kadın gebe kalabilir mi?
Cevap
Bebeğe zararlı olmadan, gebeliği sonuna kadar devam ettirebilir mi?
Metinde anlatıldığı gibi kızartılı İupusun aktif döneminde gebe kalmak sakıncalıdır. Ama genel olarak hasta kadınların gebeliğe karşı kesin önlem alması gerekmez; hatta bazı olgularda gebelik sırasında hastalığın gerilediği bile görülebilir. Ama doğumdan hemen sonra, hatta daha gebeliğin üçüncü ayında, alevlenmeler görülebilir. Dölütte, hastalığı tedavi için verilen İlaçlara bağlı bozukluklar gelişebilir; bazen bunlar ölüme neden olabilir.