Kızamık

KIZAMIK

Kızamığı tanımlayan eski Arap he­kimler, çiçek hastalığının bir türü olarak değerlendirmişlerdir. Avrupa’ya VII.( yüzyılda Doğu’dan ve Afrika’dan geldiği düşünülür; o dönemden bu yana zaman zaman salgınlara yol açmıştır.


İngiliz hekim Thomas Sydenham, Londra’da 1660 ve 1664′te görülen sal­gınları incelemiş; kızamıkla “büyük hastalık” adı verilen çiçek hastalığı ve kızılın farkını ortaya koymuştur


NEDENLERİ

Kızamığın etkeni olan virüs, hastaların burun ve yutak salgılarıyla çıkan dam­lacıklarda bulunur; ağız ya da burun­dan üst solunum yollarına ya da dolay­lı olarak konjunktiva mukozasına girer. Vücuda girdiği yerde üreyerek düşük miktarda bütün vücuda yayılır.

Daha sonra ikinci kez, çok daha uzun süreli ve kitlesel olarak kana yayılır; bu döneme ilişkin ilk belirtiler virüsün bulaşmasından yaklaşık 9-10 gün soma ortaya çıkar. Hastalık bu aşamadan sonra, 14-15′inci güne değin çok bula­şıcıdır. Virüsün vücuda girmesinden yaklaşık 14 gün sonra döküntülerin başlamasıyla virüsün üremesi azalır; 16. günden sonra genellikle kanda vi­rüse rastlanmaz. Yalnız idrarda bulu­nan virüs bu ortamda varlığını günler­ce sürdürür.


Döküntüler kanda hastalığa özgü antikorların belirmesi ve hastanın iyi­leşmeye başlamasıyla aynı dönemde görülür; kızarıklıkların pul pul dökül­meye başlamasıyla bulaşıcılık dönemi bütünüyle sona erer.


BULAŞMA

Kızamık tüm dünyada yaygın olarak rastlanan doküntülü bir hastalıktır. Et­keni, çok küçük ve vücudun dışındaki kimyasal ve fiziksel etkenlere karşı çok az direnci olan bir virüstür. Hastadan sağlıklı kişilere üst solunum yollan yo­luyla ve özellikle konuşurken ve öksu-rürken çıkan tükürük damlacıkları ara­cılığıyla kolayca bulaşır. Bulaşmanın bu kadar kolay oluşu nedeniyle kızamık genellikle ilkbahar ve sonbahar ayların­da küçük salgınlar halinde görülür. Kı­zamık salgınında hastalığa önce çocuk­lar yakalanır; erişkinlerin büyük bir bö­lümü ile üç aylıktan küçük bebekler salgını, hastalığa yakalanmadan atlata­bilir. İlk bakışta tuhaf görünen bu olay kolayca açıklanabilir.


Vücut ilk kez vi­rüsle karşılaştığında hastalığa yakalanır ve virüse özgü antikor üretmeye başlar. Kandaki bu antikorlar virüsle yeniden karşılaştığında, virüsü etkisizleştirir; böylece hastalığa karşı direnç geliştirılmiş olur. Sütçocuklan anne karnındaki yaşamlarında bu antikorları annelerin­den aldıklarından, erişkinlerin büyük bir bölümü de çocukluk çağında hastalı­ğa tutulduklarından salgından etkilen­mezler.


Hastalığın ileri derecede bulaşıcı ol­ması nedeniyle 2-4 yılda bir kızamık salgınları ortaya çıkar. Bir toplulukta salgın görüldüğünde, bağışıklığı olma­yan bütün bireyler hastalanır ve bağışık­lık kazanır; bu nedenle, hastalığa yaka­lanacak yeni bireylerin ortaya çıkması için belli bir süre geçmesi gerekir.


KIZAMIK BELİRTİLERİ

Kızamıkta sıklıkla belirgin olarak birbi­rinden ayrılabilen dört dönem gözlenir: Kuluçka dönemi, döküntü öncesi dö­nem (prodrom dönemi), döküntülü dö­nem ve iyileşme dönemi.

Bulaşma kuluçka döneminde anın­da başlar, virüs 8-12 gün boyunca vü­cutta belirti vermeden ürer. Normal olarak 10. günde döküntü Öncesi dö­nem başlar, ateş hızla yükselir ve ağız­da yanağın içinde, azıdişleri hizasında kırmızı bir alanla çevrili küçük beyaz lekeler belirir; bu lekeler ilk tanımla­yan hekimin adıyla anılır (Koplik lekeleri). 2-3 günden fazla sürmeyen bu donemde çocuk isteksiz, yorgun ve uy­kuludur; iştahı azalmıştır, aksırır, hırıl­tılı, inatçı ve kuru bir öksürüğü vardır; sulanan ve kızaran gözleri güçlü ışık­tan rahatsız olduğundan ışıklı ortamlardan uzak durur. Bu aşamada kızamığa henüz tanı konmamış olsa da son dere­ce bulaşıcıdır ve çocuğun enfeksiyonu aile bireylerine yayma olasılığı yük­sektir.


Ateşin geçici olarak azalmasıyla doküntülü dönem başlar. Döküntüler baş­langıçta düz, sınırlan belirgin pembe renkli küçük lekeler biçimindedir; daha sonra hafifçe kabanr, büyür, sayılan ar­tar ve giderek koyulaşıp kırmızılaşır. Döküntüler çıkarken ateş yeniden yük­selir ve çocuğun genel durumu kötüle-şir. Sürekli yatmak ister ve çok yorgun­dur, gözleri kolayca sulanır, aksırıklar yerini gerçek bir soğuk algınlığına bıra­kır, Öksürük hâlâ hıntılı ve çok rahatsız edicidir, özellikle küçük çocuklarda is­hal görülür. Döküntülerin ortaya çıkma­sından üç ya da dört gün sonra, ateş hızla düşer; kırıklık hali, öksürük ve so­ğuk algınlığı kaybolur, çocuk rahatla­mış görünür. Döküntüler de ilk ortaya çıktığı bölgelerden başlayarak hızla so­lar.


Kızarıklıkların pullanarak dökülme döneminin ardından çocuğun tümüyle iyileştiği söylenebilir. Döküntüler hiç­bir iz bırakmadan hızla kaybolur; özel­likle yüz ve boyun çevresindeki deri pul pul dökülür. Ne var ki, hastalığın bu son evresi her zaman fark edilmez, özellikle hastalığın hafif geçtiği olgu­larda hiç görülmez.




KOMPLİKASYONLAR


[Tüm olguların yaklaşık yüzde 6’smda komplikasyonlar görülür; iki yaşma ka­dar ve erişkinlerde bu oran daha yüksek olabilir. En sık rastlananlar solunum sistemi komplikasyonlandrr; döküntülerin orta­ya çıkmasından önceki dönemde ve dö-küntülü dönemde başlayan ve olguların büyük bir bölümünde kızamık virüsü­nün doğrudan etken olduğu bronş-akciğer iltihapları (bronkopnömoni) ile genellikle bakteri kökenli enfeksiyonla­ra bağlı olarak iyileşme döneminde gö­rülen bronş-akciğer iltihaplan ayırt edil­melidir. İlki özellikle küçük çocuklarda çok ağır geçer ve virüs kökenli oldu­ğundan antibiyotik tedavisiyle tedavi edilmez. Geç dönemde görülen bakteri kökenli bronş-akciğer iltihaplarında, ateş, irinli ve balgamlı öksürük İle solu­num güçlüğü görülür. Bu tablo, antibiyotiklerle tedavi edilebildiğinden pek tehlikeli sayılmaz.

Bir başka solunum sistemi kompli-kasyonu da üç yaşından küçük çocuk­larda görülen ve solunum güçlüğüne neden olan gırtlak iltihabıdır (larenjıt).


Geçmişte çok sık görülen irinli ku­lak iltihabı (otit) antibiyotik tedavisinin uygulanmasından sonra giderek azal­mıştır; virüs kökenli İltihabın yerleştiği ortakulak mukozasında bakterilerin üre-mesiyle oluşur.

Kızamık komplikasyonlarından en tehlikeli olanı son yıllarda daha sık gö­rünen beyin iltihabıdır (ensefalit). Bin olgudan birinde görülen beyin iltihabı sıklıkla 2-9 yaş arasında ortaya çıkar. İyileşme döneminde ateşin yeniden yükselmesiyle başlar, havale nöbetleri ve koma görülür. Ender rastlanan bazı olgularda çok erken dönemde, döküntü­ler ortaya çıkmadan önce de başlayabi­lir. Klinik belirtiler genellikle çok de­ğişken ve ağırdır. Çocuğun 1-2 gün içinde ölmesine yol açan biçimleri de vardır.


TİPİK OLMAYAN BİÇİMLER

Kızamık tipik olmayan biçimlerde de «taya çıkabilir. Bu durum hastalığın gidişinde normal olmayan durumlardan, değişik belirtilerin çok hafif ya da çok şiddetli ortaya çıkmasından kaynakla­nabilir.

Döküntüler, hatalı tanıya neden ola­cak kadar kızamıkçığa benzeyebilir; çevreden yalıtılmış ve soluk lekeler ya da içi sıvı dolu kesecikler biçiminde ve yaygın kanamalarla başlayabilir.

Ağır belirtiler daha çok kötü besle­nen ve Önceden geçirdiği hastalıklar ne­deniyle zayıf düşmüş çocuklar ile bu hastalığın önemli bir ölüm nedeni oldu­ğu azgelişmiş ülke bireylerinde gözle­nir.

Döküntü ortaya çıkmadan önce kıza­mık tanısı koymak, hastalığın bulaşıcı olup olmadığı da bilinmiyorsa, çok güçtür. İlk belirtiler (ateş, soğuk al­gınlığı, öksürük vb) kesinlikle hastalı­ğa özgü değildir ve grip gibi üst solu­num yolları enfeksiyonlarında da gö­rülür. Erken dönemde görülen Koplik değişik belirtilerin çok hafif ya da çok şiddetli ortaya çıkmasından kaynakla­nabilir.Döküntüler, hatalı tanıya neden ola­cak kadar kızamıkçığa benzeyebilir; çevreden yalıtılmış ve soluk lekeler ya da içi sıvı dolu kesecikler biçiminde ve yaygın kanamalarla başlayabilir.


Ağır belirtiler daha çok kötü besle­nen ve Önceden geçirdiği hastalıklar ne­deniyle zayıf düşmüş çocuklar ile bu hastalığın önemli bir ölüm nedeni oldu­ğu azgelişmiş ülke bireylerinde gözle­nir. lekeleri tanı açısından büyük önem ta­şır. Kızamığa özgü döküntüler gerek özellikleri, gerek ortaya çıkış biçimi (kulakların arkasından başlayıp yüze ve vücuda yayılması) açısından tanıyı kolaylaştırır. Gene de döküntünün yu­karıda betimlenenden farklı olabilece­ği de unutulmamalıdır; lekeler kimi zaman çok küçük ve soluk, kimi za­man da büyüktür ve içi sıvı dolu kü­çük keseciklerle kaplıdır. Kimi zaman döküntülerin altındaki kılcal damarlar çatlar ve kanamaya benzer bir görü­nüm ortaya çıkarsa da çok önemli de­ğildir. Döküntülerin görünümü hasta­lığın gidişini hiçbir zaman etkilemez. Koplik lekeleri başka hiçbir hastalıkta görülmediğinden, kızamağın erken dönemde, Özellikle bulaşıcılığın en yüksek olduğu dönemde tanınmasını sağlar.


TEDAVİ


Kızamık virüsünü yok eden özel bir ilaç olmadığından belirtileri hafifietmeye yönelik tedavi uygulanır. Kon-junktivit için gözler ılık borik asitle yı­kanır ve gözkapaklan özenle temizle­nir. Soğuk algınlığı sırasında günde birkaç kez burna damar büzücü damla damlatılırsa çocuk daha kolay soluk alıp verebilir. İshal başlasa da özel bir tedavi gerekmez, çocuğa bir iki gün sı­vı besinler verilir. Yalnızca solunum sistemi belirtilerinin ağır olduğu az sa-,yıdaki olguda, antibiyotik tedavisi ge­rekir.


Hasta evinde uygun koşullar sağ­landığında rahatlıkla tedavi edilebilir ve komplikasyonlardan korunur. Bes­lenme ve ortam özellikle önemlidir. Küçük hasta en az on gün yalnız kala­cağından, özellikle nezleli ve döküntülü dönemlerde odasının rahat ve konforlu olması, iyi havalanması, ama hava akımının olmaması, oda sıcaklı­ğının 20°C kadar olması ve odanın aşın aydınlatılmamış olması gerekir. Bu arada hastanın yalıtılmasının da (karantinaya alınmasının) tartışmalı olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü hastalığın en bulaşıcı olduğu aşama, henüz tanı konulamayan döküntü ön­cesi dönemdir.

Hastalık sırasında sıvı ya da yarı sı­vı, kolay s’ndirilen, sebze çorbası, sütte ezilmiş bisküvi, taze meyve suyu (özel­likle şekerli limonata ve portakal suyu) gibi besinler verilmelidir. Özellikle iştahın az, ateşin yüksek olduğu döküntülü evrede çocuk yemek için zorlanmpmalıdır.



KORUNMA

Günümüzde en etkili korunma yöntemi kızamık virüsüne Özgü insan gammaglobülinidir. Salgınlarda ve çocuğun sağlığının başka hastalıklar nedeniyle kötü oldu­ğu dönemlerde korunmaya önem ve­rilmelidir. Gammaglobülin, bulaşma­dan Önce uygulandığında, kızamığı et­kili bir biçimde önler; geç uygulandı­ğında etkisizdir, yalnızca belirtileri hafifletir. Kızamık çocuklarda erişkin­lere göre daha ağır geçtiğinden en iyi önlem gammaglobülin kullanılarak hastalığın hafif geçmesini sağlamak­tır.


İki ya da üç yaşından küçük ço­cuklar dışındaki bireylerde bulaşmayı önlemektense koruyucu önlemlere ağırlık vermek önerilir. Hastalığı ge­çiren çocuğun vücudunda kızamık vi­rüsüne özgü antikorlar üretildiğinden yaşam boyu bağışıklık kazanılır.


Kı­zamık aşısı da korunma sağlayabilir; bu amaçla tavuğun embriyon hücrele­rinden elde edilen ve etkinliği azaltıl­mış bir kızamık virüsü türü kullanılır. Aşı, tek dozda derialtına şırınga edi­lir. Bebeklere dokuz aydan başlayarak kızamık aşısı yapılabilir. Bu durumda yüzde 95 koruma sağlanır. Bir yaşın­da yapılan aşılarda İse, koruma oram yüzde 99′dur. Salgın durumlarında al­tı aylık bebekler de aşılanabilir. Ama aşının sonradan yinelenmesi gerekir. Aşıdan sonra çocuk çok hafif bir en­feksiyon geçirebilir, ve kalıcı bağışıklık kazanır.







KIZAMIK-MEASLES-RUBELA-MORBİLLİ:Kızamık, RNA grubundan “Paramiksovirüs” ailesine ait bir virüsün yol açtığı, aniden gelişen ateş ve deri belirtileriyle seyreden bulaşıcı bir hastalıktır. Kızamık yalnız İnsanlarda görülür. Çok bulaşıcı olan bu hastalık, genellikle çocukluk çağlarında ortaya çıkmaktadır. Günümüzde kızamığa karşı insanların aktif olarak bağışıklık kazanmaları olasıdır. Bu aktif bağışıklık kazanmanın olmadığı yıllarda 2-3 yılda bir kızamık salgınları görülmekteydi. Kızamık genellikle okul çocuklarında ortaya çıkmakla birlikte herhangi bir yaşta da görülebilir. Kızamık hastalığına yakalanmış bir kimse, virüsün vücuda girmesinden 5 gün sonra ve hastalık belirtilerinin görüldüğü İlk 5 gün boyunca hastalığı başkalarına bulaştırabilir. Hastalığın etkeni olan virüs solunum yoluyla vücuda girmektedir. Virüs önce burada çoğalır, daha sonra da kan yoluyla bütün vücuda dağılır. Virüsün vücuda girmesiyle kızamık hastalığının ilk belirtilerinin görülmesine dek kuluçka devresi yaklaşık 12 gündür. Kuluçka devrinden sonra hastalığın belirtileri ortaya çıkmaya başlar. İlk gelişen belirtiler ateş yükselmesi, halsizlik, göz kapaklarında şişme, ışıktan rahatsız olma, göz yaşarması, burun akıntısı ve öksürüktür. Bu ilk belirtiler 1-8 gün sürebilir. Bundan sonra deri ve mukoza belirtileri gelişir. Bu dönemde ilk belirti genellikle ağız içi mukozasında ortaya çıkan ve “Koplik lekeleri” denilen oluşumlardır. Koplik lekeleri, ortası beyaz renkte, çevresi kızarık, en ortasında çok küçük mavimsi bir noktacığın bulunduğu mukoza döküntüleridir. Daha sonra yüzde kızarık deri lekeleri belirir. Bunlardan bazıları kabarıktır. Yüzdeki bu kızarık lekeler daha sonra boyuna, oradan da gövdeye yayılırlar. Bu lekelerin belirmeye başlamasından üç gün sonra lekeler bacaklara ulaşır. Deri belirtileri başladıkları sıraya uyarak üç gün içinde kaybolurlar. Yani ilk kaybolan deri belirtisi yüzde, en son kaybolanlar da bacaklarda bulunanlardır. Bu lekelerin oluşmalarıyla kaybolmaları toplam olarak 6 günlük bir süreyi gerektirir. Hastalık bazı komplikasyonlar a yol açabilir. Bunlar pnömoni, kornea ülserleşmeleri, keratit, körlük, miyokardit, ansefalomiyelit [beyin omurilik iltihapları) biçimindedir. Hamile kadınlarda kızamık geliştiğinde % 20 vakada rahim içindeki çocuk Ölmektedir.Hastalığın özel bir tedavisi yoktur. Hastalığın bulaştığı düşünülen kimselere kilo başına 0,25 nü. “gama globulin” (immün globulin G) ilk beş gün içinde zerk edilirse, kişi kızamığa karşı pasif olarak dirençli kıluıabilir. Pasif bağışıklık kazandırma Özellikle 3 yaşın altındaki çocuklar, hamile kadınlar, bağışıklık sisteminden rahatsızlığı bulunan ve tüberküloz hastaları için çok Önemlidir. Canlı, zayıflatılmış kızamık virüsü aşılarıyla aktif bağışıklık kazandırılabilir. Ancak bu aşılar hamile kadınlara, tüberkülozlulara, lösemi ya da lenfoma hastalarına uygulanmamalıdır. Kızamık aşısı normal koşullarda 1 yaşın altındaki çocuklara uygulanmamalıdır .


SORU-CEVAP


Ateş çok yüksek olabilir mi? Çocuk huzursuzlaşabilir mi?


Özellikle hastalığın başlangıç döneminin ağır geçtiği olgularda ilk belirti 40°C’ye çıkan, hatta daha da yükselen ateştir. Kimi za­man havale nöbetleri de görülebilir ve bronş-akciğer iltihabı geli­şebilir.