KALP RİTMİ BOZUKLUKLARI

KALP RİTMİ BOZUKLUKLARI

Kalp ritmi bozuklukları ya da tıpta yaygın kullanılan adıyla kalp aritmileri denince, kalp kasının kasılma düzeninde ortaya çıkan her çeşit sapma anlaşılır. Kalp ritmi bozukluklarının nedenlerini, Özelliklerini ve bunlara karşı uygulana­cak tedavi yöntemlerini iyi değerlendir­mek için kalbin yapısını ve işleyişini bilmek gerekir. Kalp kasım oluşturan son derece özelleşmiş lifler ritmik, yani düzenli aralıklarla kasılabilme yeteneği­ne sahiptir. Kalbin sağ kulakçığındaki üst anatoplardamar girişinin kalbe açıl­dığı bölgede yer alan sinüs-kulakçık dü­ğümü bütün kalp kasına yayılan uyanla­rın merkezidir. Başka bir deyişle, sİnüs-kulakçık düğümü kalp atımlarının tem­posunu belirler. Kalp kasını oluşturan bütün kas liflerinin özelleşmiş yapılan ve aralarındaki bağlantılar sayesinde si­nüs-kulakçık düğümünden düzenli ara­lıklarla çıkan uyanlar sinir liflerine ge­rek kalmadan kolayca yayılır.

Kalp atım çevrimi, yani kalbin kası­lıp gevşemesi aşağıda belirtilen süreci izler: Sinüs-kulakçık düğümünden kay­naklanan uyan, yayıldığı her iki kulak­çık kasının hemen kasılmasını sağlaya­rak kulakçıklar ile kanncıklan ayıran lifli bölmeye ulaşır. Bu bölmede ikinci bir uyan merkezi olan kulakçık-karmcık düğümü bulunmaktadır. Bu düğümden kaynaklanan özel kas lifle­rinden oluşmuş bir demet, karıncıkları ayıran bölmeyi izleyerek uyanyı kalbin tepesine, yani karıncık liflerinin kasıl­maya başlayacaklan bölgeye iletir. Ku-lakçık-kanncık düğümü normal olarak sinüs-kulakçık düğümünün denetimi al­tındadır ve kulakçıklann her kasılması­nı karıncıkların kasılması izler. Ama bazı bozukluklara bağlı olarak bu dene­tim azalır ve kulakçık-karmcık düğümü kendi başına karıncıkların kasılma tem­posunu belirlemeye başlar. Kalp kann-cıklannın kasılması (sistol) ve bu saye­de kanın aort yoluyla büyük, akciğer atardamarı yoluyla küçük dolaşıma pompalanması 0,3 saniye sürer. Kann-cıklann gevşemesi (diyastol) ve bu sa­yede dolaşımdan gelen kanm kanncık-lara dolması için geçen süre ise 0,5 sa­niyedir. Böylece kalp atım çevrimi da­kikada yaklaşık olarak 70 kez yinelenir. Kalp ritmi bozukluklan genellikle uyarının kaynaklandığı bölgeye (örne­ğin kanncıküstü, karıncık vb) ya da be­lirtilerin biçimine (örneğin erken atım, taşikardi, fibrilasyon vb) göre yapılır.

Fizyolojik bakış açısından ise kalp rit­mi bozukluklan kalp kasılmasını başla­tan uyanların oluşması, yayılması ya da oluşma ve yayılma aşamalan sırasında ortaya çıkan bozukluklar temelinde gruplanabilir. Bunlardan bazılan, örne­ğin son grup içine giren birinci derece­de kulakçık-karıncık kalp bloku gerçek anlamda bir ritim bozukluğuna yol aç­maz.

TAŞÎKARDİ

Taşikardi kalp ritminin dinlenme sıra­sında normal olarak ulaşacağı üst sınırı aşan bir hız kazanmasıdır. Sinüs taşikardisi – Sinüs taşikardisi normal bir fizyolojik durumdur. Gün boyunca farkına bile varılmadan ortaya çıkabilir. Vücudun değişen koşulların yarattığı gereksinimlere, uyum gösterme yeteneği vardır. Taşikardi bu amaçla sık sık devreye girer. Örneğin, önemli ölçü­de kas gücü gerektiren işler sırasında nabız atışının hızlandığını hemen her­kes bilir. Kasları çalıştıran bir iş yapar­ken enerji gereksinimi artar. Bu da an­cak kaslara yeterli miktarda oksijen git­mesiyle karşılanabilir. Daha çok oksi­jen, daha çok kanı, daha çok kan da kan akımının hızlanmasını gerektirdiğine göre, dolaşımı sağlayan motorun, yani kalbin atımlarını sıklaştırarak çalışması­nı hızlandırması gerekir. Aynı durum bir sure uzandıktan sonra ayağa kalkın­ca da ortaya çıkar.

Heyecan anında kalp atımlarının hız­lanması ruhsal yapıdaki değişikliği çok doğru ve açık biçimde ortaya koyduğu için “kalp çarpması”, bütün “aşk” ro­manlarında en sık kullanılan olgulardan biridir. Kalp atımlarında bu tür hızlan­ma doğrudan sempatik sinir sisteminden kaynaklanır. Duyulan heyecanın beyin­de yarattığı özel durum sempatik sinirle­ri uyanr. Bu sinirler de kalp atımlarını hızlandırır. Kalp atımlarının hızlanması, hareket artışı durumunda vücudun ge­reksineceği oksijeni de sağlar. Ama ister güç harcama, isterse heyecan duyma ol­sun gelişen bu durumlar karşısında in­sanların verdiği tepki hep aym değildir. Özellikle fiziksel güç harcamaya alışkın bir kişinin kalp atımlanndaki artış, böy­le bir enerji harcamaya alışık olmayan kişilerdekinden çok daha azdır.

Kalp ritmi kahve ve alkol tüketimi­ne ya da aşın sigara içmeye bağlı ola­rak da hızlanabilir. Daha önceki durum­larda kalp atım düzeninin hızlanmasın­dan şikâyet edenler bu uyarıcı maddele­re karşı da aşırı duyarlılık gösterirler.

Taşikardi bazen gerçek bir hastalık belirtisi olarak da ortaya çıkar. Vücut sıcaklığı 37°C’yi aştığı durumlarda, her bir derecelik yükselme sonucu kalp rit­minde ortalama 10 atımlık artış olur. Özellikle büyük kanamalardan sonra gelişen şoklarda taşikardi en tipik belir­tilerdendir. Aynı belirti tiroit bezinin aşın çalışmasında da (hipertiroidizm) görülür. Ama ritim artışları aşamalı olarak ortaya çıkar. Önce dakikada 60-90 atım arasında değişen ritim, giderek da­kikada 180 atıma kadar yükselir. Bu ar­tış genellikle bir rahatsızlık yaratmama­sına karşılık, bazen çarpıntı ve “yüreğin ağza gelmesi” biçiminde açıklanan du­rumlara yol açabilir.

Özetlemek gerekirse, sinüs taşikar­disi enerji açığı bulunan organizmaya önemli bir destek, anlaşılması kolay bir belirti, bazen de kahve ve tütün gibi bir alışkanlığın yol açtığı uyarıya verilen aşın bir tepkidir. Uyancı maddelerin alımını azaltmak, ruhsal ve fiziksel zor­lanmalardan uzak bir yaşam sürmek du­yulan rahatsızlıklan kesin biçimde gi­derir. Birçok insanın sandığının tersine “çok çalışan” kalp daha çok yıpranmaz. Ama taşikardi başka belirtilerle birlikte ortaya çıktığı zaman üzerinde önemle durulmalıdır. Örneğin, bir sindirim sis­temi kanamasının ilk fark edilen bulgu­su shıüs taşikardisi olabilir.

Sinüs taşikardisinin en belirgin özelliği aşamalı olarak ortaya çıkması ve kaybolmasıdır. Öte yandan, geçici taşikardi ve kulakçık flateri birden orta­ya çıkar ve kaybolur. Aynca bunlar fi­ziksel zorlanmaya ve solunuma bağlı olarak ya da kendiliğinden değişiklik göstermez.

Sinüs taşikardisinde gözyuvarlanna baskı yapılarak vagus siniri uyanldığı sürece kalp atım hızını yavaşlatmak mümkündür. Geçici taşikardide ise va­gus etkisi hiçbir işe yaramayabileceği gibi, bazı durumlarda belirtileri bütü­nüyle ortadan kaldırabilir. Geçici (paroksismal) taşikardi – Bir­den ve nöbetler halinde gelen geçici ta­şikardi anormal bir durumdur. Bazen kalbe ilişkin bir lezyondan kaynaklana­bilir. Ama çoğu kez bütünüyle sağlıklı kişilerde de görülür. Belirli bir neden yokken kalp ritmi birden dakikada 160-180, bazen 200 atıma çıkar. Bundan sonra dinlenme ya da daha çok hareket­lenme kalp ritmini değiştirmez ve daki­kalar ya da saatlerce süren taşikardi başladığı gibi birden son bulur.

Ritim hızlanmasının birden başlama­sı, dinlenirken bile ortaya çıkabilmesi, fiziksel ya da ruhsal nedenlere bağlı ol­ması, nöbetler sırasında kalp atım hızı­nın hiç değişmemesi geçici taşikardiyi sinüs taşikardisinden ayıran başlıca özel­liklerdir. Geçici taşikardi hiçbir yakın­maya yol açmayabilir. Ama bazen belir­gin biçimde rahatsızlık yaratır. Nöbet, tanımlanması oldukça güç olan “kalpte sıkışma” duygusuyla başlayabilir. Daha sonra kalp ritminin hızlandığı fark edilir. Atımlar çok sıksa ya da bu durum zaten sağlıksız bir kalpte ortaya çıkmışsa, di­yastolun (dolum) çok kısa sürmesinden ötürü kalp az miktarda kanla dolar ve bunun sonucu olarak her sistolde büyük dolaşıma pompalanan kan miktarı azalır. Kalp ritminin hızlanması bile yeterli kan miktarım karşılayamaz. Dokulara gelen oksijenlenmiş kan azdır. Kalbin oksijen azlığına verdiği tepki ağrı ya da sol gö­ğüs yansında algılanan bir sıkışma biçi­minde ortaya çıkar. Baş dönmesi, ser­semleme ve bulanık görme beynin; so­ğuk ter atma, bulantı ve soluma güçlüğü vücudun öbür bölümlerinin tepkisinden kaynaklanır. Nöbetler sırasında idrar yapma miktarı azalır, nöbet sonunda ya­pılan idrar ise bol ve berraktır.

Geçici taşikardinin nedenine ilişkin açıklamalar henüz kuramsal düzeyde­dir. Bu kuramlardan birine göre, kulak­çıkta sinüs-kulakçık düğümünden daha hızlı ve birden elektrik uyarısı yayabi-len bir bölge vardır. Bu bölge sinüs-kulakçık düğümünün belirleyici etkisini ortadan kaldırıp onun yerine geçer.

Kalp kasını oluşturan her lif kendili­ğinden ve düzenli olarak belirli bir elektriksel düzeyde hem kendisini, hem de bütün kalp kasını uyarabilme özelliğine sahiptir. Bu sayede elektrik uyansı bü­tün kalp kası lifleri boyunca yayılır. Si­nüs-kulakçık düğümünün duyarlılığı öbür bölgelere göre daha baskın olduğu için, elektrik uyansına daha Önce tepki verir ve elde ettiği önceliğin sağladığı düzen sayesinde kalp ritmini belirler. Ama herhangi bir nedenle kalp kasının bir bölgesinden daha hızlı ritimde uyan­lar çıkacak olursa, kalp bu yeni merke­zin yönetimi altında daha hızlı çalışacak­tır. Bu bölgenin elektrokardiyogramda yarattığı değişikliklerle saptanabilecek taşikardiler kanncıküstü taşikardisi ve karıncık taşikardisi olmak üzere iki grupta incelenir. Kanncıküstü taşikardisi gençlerde, karıncık taşikardisi yaşlılarda daha sık görülür. Buraya kadar açıklan­dığı gibi, kalp ritmini belirleyen yeni bir merkezin ortaya çıkması, taşikardi me­kanizmasını açıklayan kuramlar arasın­da en yaygm kabul görenlerden biridir.

Taşikardide kalp ritmini belirleyen yeni bir merkezia niçin ve nasıl meyda­na geldiğine ilişkin olarak da farklı gö­rüşler vardır. Bazılarına göre bu merkez damar sertliği ya da romatizmaya bağlı olarak ortaya çıkar. Bazılarına göre ise kalp kasındaki bir lezyondan kaynakla­nan Örselenmiş bir bölge söz konusu­dur. Ama özellikle gençlerde son dere­ce ayrıntılı yapılan incelemelerde bile kalbin bütünüyle normal, organizmanın da son derece sağlıklı olduğu görülebi­lir. Bu durumdaki kişilerde nöbet sıra­sında bile çok az belirti ortaya çıkar.Olguların yüzde 60-70′inde, başla­yan nöbeti durdurabilecek bazı Önlem­ler alınabilir. Bu önlemler hekimin ol­guya göre belirlediği öneriler doğrultu­sunda ve gerektiği durumlarda uygula­nır. Örneğin gözyuvalanna basınç uy­gulanabilir. Bunun için hasta bir yere uzanır. Gözler aşağı bakar konumda ve kapalıyken gözkapaklanna kalp ritmi normale dönünceye değin giderek artan baskı uygulanır. Ama çok tehlikeli ol­duğu için hekimlerin bile uygulamaktan kaçındığı bu yöntem ani kalp durmala­rına yol açabilir.

Kusma refleksi uyanlarak iyi sonuç­lar alınmaktadır. Bu refleks parmağın boğaza sokulmasıyla uyarılır. Aynca karın kaslan dışkılama yapılıyormuşça-sına kasılır ya da küçük yudumlar ha­linde su içilirken soluğun olabildiğince tutulmasına çalışılır. Şahdamanna uy­gulanacak basınç da çok etkili sonuç verebilir. Nabız sayılarak yapılması ge­reken bu uygulama ritmin normale dön­mesiyle hemen kesilir. Basmç sürerse kalp gereğinden çok yavaşlayabilir ve sonunda görme bulanıklaşır ya da bi­linç yitirilir. Dolayısıyla hastanın kesin­likle kendi başına bu tür yöntemleri de­nememesi gerekir.

KULAKÇIK FLATERİ VE FÎBRİLASYONU

Flater ve fıbrilasyon kalp ritminin bo­zulması sonucu ortaya çıkan kalp hastalıklarıdır. Bunlar kulakçık ya da karın­cık kaynaklı olabilir. Kulakçıktan kay­naklananlar çok daha sık görülürken, karıncıktan kaynaklananlar ender, ama çok tehlikelidir.

Flater ve fibrilasyon herşeyden ön­ce nabız düzensizliği yaratarak kendi­lerini belli ederler. Bu düzensizlik ne soluk alıp verirken nabzın hızlanıp ya-vaşlamasıyla ortaya çıkan sinüs aritmi­sine, ne de birkaç fazla kalp atımıyla sınırlı ek atımlara (ekstrasistol) benzer. Süreklilik gösteren bu düzensizlikler fibnlasyonda flatere göre çok daha be­lirgindir.

Hem flater, hem de fibrilasyon aynı mekanizmaya, kulakçıkta sıra dişi uya­nların oluşmasına bağlıdır. Bu uyanlar bütün kalbe yayılarak kalp kasının ka­sılmasına yol açar. Daha önce belirtildi­ği gibi, uyanlar üst anatoplardamarın sağ kulakçığa açıldığı yerin hemen al­tında bulunan ve uyarılma yeteneği çev­resindeki dokulardan daha yüksek olan sinüs-kulakçık düğümünden kaynakla­nır. Buradan çıkan uyan her iki kulakçı­ğa; kulakçık-kanncık düğümü ve iletim demetleri aracılığıyla da kanncıklara yayılır. Hızla yayılan uyan kas lifi hüc­relerinin kasılmasını sağlar. Böylece önce kulakçıklar, sonra da karıncıklar kasılır.

Bu bozuklukların ortaya çıktığı du­rumlarda ise tam olarak aydınlatılama-mış bazı karmaşık mekanizmalar yü­zünden sinüs-kulakçık düğümünün dü­zenleyici önceliği ortadan kalkar. Böy­lece kulakçık kasından düzensiz ve hızlı bir ritimle yayılan uyanlar çıkmaya baş­lar. Bu anormal uyanlann nedenlerine İlişkin açıklamalar hâlâ tartışma konu­sudur. En son yapılan çalışmalara göre, kalp ritmini bozan bölge sinüs-kulakçık düğümünden ayn bir yerde bulunmakta ve gelişigüzel bir ritimle uyanlar gön­dermektedir.

Flater – Tıp diline İngilizce’den giren flater, “çırpınma, titreşme” anlamına gelen flutter sözcüğünden kaynaklanır. Normal kalp atımı dakikada 60-80 kez dolayında kalırken, flaterde yeni mer­kezden çıkan uyanların sayısı dakika­da 200-400 dolayında değişir. Belirli bir düzen içinde kulakçık kası boyunca yayılan bu uyanlar çok sık* oldukların­dan basit bir titreşim ve dalgalanma yaratarak kulakçık-kanncık düğümüne ulaşır. Ama burada hastanın yaşamı için son derece değerli bir eşik oluşur. Gerçekten, kulakçıktan yayılan bütün uyanlar olduğu gibi kanncıklara geçse kulakçık flateri kanncık flaterine dönü­şürdü. Bu durumda kalp aşm hızlı ça­lıştığı için, çok kısa süren diyastol sıra­sında kanla dolma fırsatı bulamaz ve büyük dolaşıma yeterli kan pompalaya-mazdı. Yaşamsal organlanna yeterli kan ve dolayısıyla oksijen gitmeyen hasta ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalırdı. Ama kulakçık-kanncık düğü­mü bir kez uyanlınca, bir süre kendine gelen öbür uyanlara karşı duyarsız ka­lır. Böylece art arda gelen birçok uyan bu duyarsızlaşmış duvar karşısında sö­nümlenir. Belli bir süre sonra kulak­çık-kanncık düğümü uyanlabilme ye­teneğini yeniden kazandığında yeni bir uyarı kanncıklara ulaşabilir. Başka bir deyişle, kulakçık-kanncık düğümü bir süzgeç görevi yerine getirerek çok sa­yıda gelen uyanlann karıncığa geçme­sine izin vermez. Böylece kanncık pompa işlevini korur.

Kulakçık-kanncık düğümünün aym süreyle duyarsız kalması kulakçıklar­dan kanncıklara geçemeyen, yani kasıl­ma sağlamayan uyanlar ile kanncık ka­sma ulaşarak kasılma sağlayan uyanlar arasında sabit bir oran yaratır. Bu da 4:1, 3:1, 2:1 tipinde flaterleri ortaya çı­karır. Örneğin, kulakçıklardan kaynak­lanan uyanlann dakikada 280 kez yine­lendiği bir flater olgusunda oran 4:1 ise, kanncıklara dakikada 70 uyan ge-Çecek ve bunlar normal bir kasılma dü­zeni gösterecektir. Kanncık kasılmasın-daki ritim düzensizliği nabız dinleyerek anlaşılamayabilir. Bu nedenle elektro-kardiyogram gerekebilir.

Fibrilasyon – Bu durumda sinüs-kulakçık düğümü dışındaki bir merkez­den çıkan uyanlar çok daha sıklaşarak dakikada 300-600 dolayma ulaşır. Bu düzensiz uyanlar karşısında etkin bi­çimde kasılamayan kulakçıklar, yalnız seğirme biçiminde tepki verebilir. Bu durumda kulakçıklar içerdikleri kanı kanncıklara aktarmakta yetersiz kalır. Karıncıklar ise son derece düzensiz olarak kasılır. Çünkü kulakçıklardan gelen uyanlann bir bölümü kulakçık-kanncık düğümünün duyarsızlaştığı evreye denk düşer ve kanncıklara ge­çemez. Bir bölümü ise bu düğümü uya-ramayacak ölçüde güçsüzdür. Böylece karıncıklar bazen tek bir uyanyla kası-labildiği gibi, bazen birçok zayıf kulakçık atımının bir araya gelerek kulak-çık-kanncık düğümü için yeterli bir uyan oluşturmasıyla kasılır. Bu durum karıncıkların bazen güçlü, bazen zayıf uyarılmasına, dolayısıyla kasılma düze­ni ve şiddetinin değişiklik göstermesi­ne yol açar.

Ortaya çıkan bu bozukluk her za­man ağır sonuçlar doğurmaz. Hastanın bütün yakınması kalp çarpıntısıyla sı­nırlı kalabilir. Kalp hızlı çarpar ve hasta kasılmaların düzensizliğini hisseder. Bu belirti fibrilasyonlarda ve kalp atımları­nın dakikada 100-150′ye çıktığı durum­larda, flatere göre daha ağır biçimde du­yulur. Öbür belirtiler arasında sinir sis­temine gelen oksijenli kan miktarındaki yetersizliğe bağlı olarak baş dönmesi, başta ağırlık ya da boşluk hissi, görme ve işitme duyularında anormallikler sa­yılabilir. Ayrıca kalp bölgesinde hafif ağrılar, sıkışma ya da baskı duyulabilir. Kalp kasına oksijenli kan taşıyan koro-ner atardamarlarındaki kan akımının azalmasına bağlı belirtiler de görülebi­lir. Pek sık ortaya çıkmayan bütün bu belirtiler kalbin kanı yeterli biçimde pompalayamamasından kaynaklanır.

KULAKÇIK-KARINCIK BLOKLARI

Kalbin çalışmasına engel olan bozuk­luklardan bir grup da doğrudan iletim sistemini ilgilendirir. Bunlar arasında kulakçık-kanncık blokları oldukça sık ortaya çıkmalarından Ölürü ayn bir önem taşır.

Kulakçık-karıncık bloku denince kalbin bu iki bölgesi arasmdaki iletim ve eşgüdümün bozulduğu anlaşılır. Elektrokardiyografiyle saptanabilen bi­rinci, ikinci ve Üçüncü derece kulakçık-kanncık blokları vardır.

Birinci derece kulakçık-kanncık bloku yalnızca elektrokardiyogramda saptanabilir. Bu durumda uyarının ku­lakçıklardan karıncıklara geçişinde kü­çük bir gecikme ortaya çıkar. Sağlıklı bir kalpte görülme nedeni aşın yorulma ve oksijensiz kalma gibi birçok etkene bağlı olabilir. Bazı kişilerde ise bu bo­zukluk doğumsaldır.

İkinci derece ya da kısmi blokta ku­lakçıktan gelen uyanlar belirli aralıklar­la karıncıklara geçemez.

Üçüncü derece ya da tam blokta ise kanncık ile kulaçık kasılmalan arasm­daki ilişki bütünüyle kopmuştur.

Her üç tip blok da geçici ya da sü­rekli biçimde ortaya çıkabilir. Bazen de birinden öbürüne geçiş görülebilir. Blokların en korkulan sonuçlan Adams- Stokes Sendromu ve kronik kalp yetmezliğidir.

Adams-Stokes Sendromu – Bu ad altmda toplanan belirtiler her tip blokta ortaya çıkabilir. Ayrıca nöbetler arasın­da, kulakçık-karıncık ilişkisinin bütü­nüyle normal olduğu kişilerde de gö­rülmektedir. Bu olguda kulakçıklardan karıncıklara olan uyan akışı kesintiye uğramış ve kalp durmuştur. Karıncık kasılmasının çok kısa süreyle durması anlık bilinç kaybına ve hızlı bir solgun­laşmaya yol açar. Ardından hemen kendine gelen hastanın rengi düzelir. Bu durumda karıncık kasının başka bölgelerindeki uyan merkezleri devre­ye girmiş ve kalp kısa sürede daha ya­vaş bir ritimle çalışmaya başlamıştır. Daha ağır olgularda ise, çok şiddetli bir baş dönmesi ve aşın bitkinliğin ar­dından hasta bilincini kaybeder; 15-20

dakika boyunca sara nöbetine benzer bir duruma girer; kol ve bacaklarda ka­sılmalar görülür. Bilinç kaybı beyne gi­den kan miktarındaki azalmadan kay­naklanır. Karıncıklar kasılmaya başla­dığında yüzdeki solgunluk kaybolur ve bilinç açılır. Ama bu tehlikeli dönemin uzunluğu belirli bir süreyi aşarsa hasta ölür.

Kronik kalp yetmezliği – Burada yetmezliğin temel nedeni bradikardidir (kalp atım hızının yavaşlaması); karın­cığın kendi basma yavaş bir ritimle ka­sıldığı ikinci ve üçüncü derece bloklar­da görülür.

Kulakçık-karıncık blokları ölüm teh­likesi yaratacağı için aşın fiziksel güç harcamayı engelleyerek hastanın yaşa­ma düzenine bazı kısıtlamalar getirir. Başka bir deyişle, kulakçık-kanncık bloku olan hastalar Adams-Stokes Sendromu’na İlişkin nöbetlerin ve kalıcı bir kalp-dolaşım yetmezliğinin yarata­cağı tehlikelere açıktırlar.

Adams-Stokes Sendromu sırasında kan dolaşımı hemen hemen bütünüyle durmuştur ve merkez sinir sistemi hüc­releri bu durumdan kaynaklanan oksi­jensiz kalmaya ancak 3-4 dakika daya­nabilir. Bu nöbetten ayrı olarak, kulak­çık-karıncık blokuyla birlikte görülen bradikardi, düzeltilemeyen kalp-dolaşım yetmezliğine yol açmaktadır. Kulakçık ve karıncıkların birbirinden bağımsız çalışması kalp dinamiğini önemli ölçüde bozar. Normal koşullar­da kulakçıkların kasılması karıncıkların dolmasını yüzde 35 oranında kolaylaş­tırmaktadır.

Kalpte ortaya çıkan bu bozuklukları ilaçla tedavi etme girişimleri oldukça umut kincidir. Doğrudan hastalığı orta­dan kaldıracak bir tedavi bulunmadığın­dan yalnız belirtilere yönelik tedaviler uygulanmaktadır. Yardımcı bir “uyan merkezi”, yani iletim sisteminin yerine geçecek bir mekanizma oluşturarak kalp kasınm gerekli kasılmalarını sağla­yacak uyanlann üretilmesi amaçlan­maktadır. Bu amaca uygun olarak kal­bin elektriksel uyanlanna ilişkin deney­ler yapan fizyologlann çalışmalan ve biyomühendislik alanında gerçekleştiri­len büyük ilerlemeler sayesinde “kalp pili” olarak bilinen aletler geliştirilmiş­tir. Cerrahi girişimle vücuda yerleştiri­len bu aletlerin düzenli aralıklarla üret­tiği elektrik akımı ince bir telden geçe­rek kalp kasını uyarır.

SİNÜS BRADİKARDİSİ

Kalbin dakikada 60′tan az atmasma si­nüs bradikardisi denir. Bu durumun et­kin spor yaşamı olan kişilerde görülme­si doğal sayılır.

Ama bazen vagus sinirinde artan gerilime bağlı olarak bulantı ve kus­mayla birlikte ya da basit bir korku ya da duygusal şok nedeniyle görülür. Her koşulda kalp atımları çok azalma-mışsa, tansiyon normalse, bazı özel rahatsızlıklar ortaya çıkmamışsa bir tedaviye gerek yoktur. Tersi durum­larda deri altına ya da damara atropin verili