İDRAR KESESİ TÜMÖRLERİ


İDRAR KESESİ TÜMÖRLERİ

Son on yılda sanayileşmiş bölgeler­de giderek artan idrar kesesi kanseri, id­rar sisteminin kötü huylu tümörlerinin yüzde 70′ini ve tüm tümörlerin yüzde 3′ünü oluşturur. Daha çok 50-70 yaşlan arasında ortaya çıkar ve ileri yaşlarda görülme oranı artar. Bu oran 59-69 yaş­ları arasında yüzde 2,5 iken, 75-79 yaş­ları arasında yüzde 10,3′tür. tdrar kesesi tümörleri erkeklerde daha yaygındır.

NEDENLERİ

Hastalığın nedenleri kesin olarak bilin­memektedir, ama birçok deneysel, epi-demiyolojik kanıtın ve meslek hastalık­larının incelemesi sonucunda anilinden türeyen 2-naftilamin, benzidin, 4-diaminofenil, 4-nitrodifenil gibi bir dizi kanserojen maddenin tümör oluşumuna yol açtığı kanısı güçlenmektedir. Bu tü­mörlerin ilginç bir özelliği, 1 ile 20 yıl arasında değişen, bazen 45 yıla varan belirtisiz bir dönemleri olmasıdır. Las­tik boya, deri ve plastik madde sanayi­sinde çalışan işçiler özellikle tehlike al­tındadır. Benzidin yöntemi ile dışkıda gizli kan arayan laboratuvar personeli için de aynı tehlike söz konusudur. Mesleki tehlikelerin yanı sıra sigara, aşırı kahve tüketimi ve asalak enfeksi­yonları da (Bilharzia ve Schistosoma hematobium) idrar kesesi tümörlerinin oluşumuna yol açabilir.

BELİRTİLERİ

İlk ve en önemli belirti idrarda ağrısız kan görülmesidir (hematüri); genellikle idrarın sonuna doğru belirginleşir ve pıhtılarla birlikte gelir. Bir süre sonra sık ve ağrılı işeme başlar; karnın alt-orta bölümünde (hipogastrium) ağırlık duygusu ortaya çıkar. İlerlemiş evreler­de, tümör idrar borusunun (üreter) idrar kesesine açıldığı bölgeye yayılır, idrar akımını engeller ve böbreklerin işlevini bozar.

Tümörün yeri ve büyüklüğüyle, ay­rıca pıhtı oluşumuyla bağlantılı olarak, ağn gibi ikincil belirtiler de ortaya çıkabilir. Tümör yayıldıkça geç dönem belirtileri görülür. İdrarda aralıklı kan gelmeye başlar (yüzde 78), sık idrar yapma (pollaküri, yüzde 71), ağrılı id­rar yapma (dizüri, yüzde 41) belirginle-! şir, ağrı daha alevli bir hal alır (yüzde 34) ve idrarda tümoral doku parçacıkla­rı görülebilir (yüzde 4). Tümör idrar borusunun idrar kesesine açıldığı yere yayılırsa, böbrek koliği (sancısı) görü­lür. İlerlemiş biçimlerde, düzbağırsağa (rektum) baskı belirtileri; sinir kökle­rindeki bozulma sonucunda leğen böl­gesinde (pelvis) ağn; toplardamar ve lenf damarlarının yayılan tümör kitlele-rince tıkanmasına bağlı olarak bacak­larda ödem görülür.


Tek başına tanı koymaya yetmese de, idrardan kan geldiği sürece kanser ola­sılığı düşünülmeli, aksi kanıtlanana de­ğin araştırma sürdürülmelidir. Rektal ve kadınlarda vajinal muayene tümörün yerinin, boyutunun, sertlik ve dokulara yayılma derecesinin değerlendirilmesini sağlar. İdrar kesesi boşken anestezi altında iki elle muayene daha kesin so­nuçlara götürebilir. Ürografi aracılığıy­la idrar kesesindeki olası dolma bozuk­lukları saptanabilir; tümörün lenf bezle­rine yayılmasına ve idrar yollarına iliş­kin bilgi sağlanabilir. Tanı esas olarak sistoskopi (idrar kesesinin sistoskop aracılığıyla muayenesi) sonucunda ko­nur; bu yöntemle en küçük lezyonlar bi­le saptanabilir. Sistoskopi aracılığıyla sağlanan bilgiler hastalığın beklenen gi­dişinin değerlendirilmesi ve tedavinin programlanması açısından çok önemli­dir. Sistoskopi sırasında yapılan biyopsi Çok güvenilir bilgiler vermez ve karsi-nomdan kuşkulanılan olgularda alına­cak olumsuz bir sonuç, işlemin yinelen­mesini gerektirir. Bu nedenle endosko-piyi yapan hekim, tümör alanlarından ve çevresindeki normal mukozadan ola­bildiğince çok örnek almaya çalışmalı­dır.

Biyopsi yeterince derin alınmalıdır. Böylece tümörün hücre tipi, kötü huylu-luk derecesi ve hatta yayılmanın derinli­ğine ilişkin yeterli bilgi alınabilir; da­marlarda ve lenf damarlarındaki tümör yayılması saptanabilir. Leğen bölgesi (pelvis) anjiyografisi ve lenfografi (kontrast madde verilerek çekilen lenf sistemi fihni) yarar ve ek bilgi sağlayan incelemelerdir. Bilgisayarlı tomografi ve magnetik rezonans önemli tam yön­temleridir. Kütle aranması için uygun bir araç olan üriner sitoloji (hücre ince­lemesi), önceden idrar kesesi tümörü te­davisi gören hastalarda belirli ölçüde yararlı olabilir. Laboratuvar incelemele­ri arasında özellikle duyarlı olan bir test yoktur; ama geleneksel kan kimyası in­celemeleri yapılmalıdır.

GİDİŞİ VE KOMPLİKASYONLAR

İdrar kesesi tümörlerinin gelişimi değiş­kendir. Yerel yayılım ya da uzak organ­lara sıçrama görülebilir. Yerel yayılım yüzeyel ya da derin olabilir. Tümör ile sağlıklı idrar kesesi duvarı arasında, doğrudan komşuluk yoluyla yayılma da olasıdır. Birincil tümörün yerine göre, komşuluk nedeniyle prostat, vesicula seminalis (torbacık bezi), dölyolu, le-ğeniçi dokular, idrar kesesi boynu, kese arkasındaki karın zan bölümü ve düzbağırsak hastalığa yakalanabilir. Uzak ya­ydım en sık akciğer (yüzde 24), karaci­ğer (yüzde 21) ve kemiklerde (yüzde 6) görülür. İdrar kesesi tümörlerinin büyü­me hızı çok değişkendir. Aylar ya da yıllar boyunca idrar kesesiyle sınırlı ka­lan biçimlerin yanı sıra hızla lenf bezle­rine ve pelvis içi organlara yayılan tü­mörler de vardır.

En sık görülen komplikasyonlar ka­nama, tümörün siyek ağzına yayılması ve buna bağlı üst idrar yollan enfeksi-yonlan (tek ya da iki yanlı piyelonefrit-ler) ile hidronefrozdur (idrar borusunun tıkanması sonucunda böbrek havuzu ve çanaklarının genişlemesi). Tedavi edil­meyen idrar kesesi karsinomu hastala-nnda en sık görülen Ölüm nedenleri, id­rar yollarının iltihabi komplikasyonlan ve kanamadır.

TEDAVİ

• Genel ilkeler – İdrar kesesi kanseri­nin doğru tedavisi için, belirleyici öne­mi olan bir dizi etkenin doğru değer­lendirilmesi zorunludur. Tümörün ye­ri, hücre tipi, dokulara yayılma derece­si, hastanın genel durumu, idrar siste­minin eşzamanlı görülen bozulma be­lirtileri (siyek tıkanması, böbrek yet­mezliği), hastanın bir cerrahi girişimi kaldırma olasılığı gibi etkenler seçile­cek tedavi yöntemini belirler. Günü­müzde uygulanan yöntemlerle olgula-nn ancak az bir bölümü tedavi edilebi­lir. Hiçbir tedavi yöntemi ötekinden daha etkili olmadığından, iyileşme ola­nakları, hastanın patolojik ve klinik evresinin dikkatli bir biçimde değer­lendirilmesi sonucunda düzenlenen birleşik tedavi yöntemlerinin uygulan­masına bağlıdır.

• Cerrahi – Tercih edilen bir tedavi yöntemi sınırlı cerrahi girişimdir. Bu yöntem yerel yayılım görülen az sayıda olguda yararlı olabilir. Cerrahi girişim için hastalığın gelişimindeki bazı özel­likler dikkate alınmalıdır: a) Tümörün kötü huyluluk derecesi orta ya da yük­sek olmalıdır; b) tümör yayılma eğili­minde olmalıdır; c) birincil tümör küt­lesinin çapı 6-8 cm arasında olmalıdır, böylece idrar kesesinin yeterli bir işlev­sel bölümü bırakılarak girişim yapılabi­lir; d) tümör kesenin arka duvarında ya da kubbede yerleşmiş olmalıdır (idrar

kesesi boynunun ve/ya da prostatın tu­tulması cerrahi girişimi engeller).

Transuretral rezeksiyon (TUR= ka-mış-siyek yolundan uygulanan cerrahi girişim) küçük ve kötü huyluluk dere­cesi az, idrar kesesi boynu ve siyeğin prostat içindeki bölümünü tutmamış yüzeyel tümörlerde uygulanır. Tümör, altında yer alan sağlıklı kas tabakası ile birlikte bütünüyle çıkarılır. Aynı yerde ve/ya da idrar kesesi mukozasının ya­kın bölgelerinde (yüzde 85) yeni tümör odaklan ortaya çıkabileceğinden ya da tümör alımdaki kas tabakasına yayılmış olabileceğinden (yüzde 30) girişimden sonra en az altı ay süreyle yerel ilaçla tedavi (kemoterapi) uygulanmalıdır (İdrar kesesi içinin BCG aşısı ve kanser kemoterapi ilaçlanyla haftada bir yı­kanması). Gerek basit endoskopik re­zeksiyon, gerek ardından ilaçla tedavi uygulanan transuretral rezeksiyon olgu­larında uygun sitolojik idrar kontrolleri­nin (üriner sitoloji) ve sitoskopik kont­rollerin yapılması zorunludur (kontrol­ler ilk yıl her üç ayda bir, ikinci yıl her dört ayda bir ve daha sonra her altı ay­da bir yapılmalıdır).

İdrar kesesinin bir bölümünün alın­dığı sistektomi, sınırlı boyutta, orta ya da ileri derecede kötü huylu ve tek bir kütle halindeki tümörlerde uygulanır.

Erkekte bütünsel sistektomi, idrar kesesi ve prostatın; kadında ise idrar kesesinin yanı sıra dölyatağı, tubalar, yumurtalıklar, dölyolu ön bölümü ve si­yeğin de alınmasını gerektirir. İdrar ke­sesinin bütünüyle alınması, kötü huylu­luk derecesi yüksek olan bütün tümör­lerde uygulanmalıdır. Aynca tümörün, siyeğin prostat içi bölümüne yayıldığı ve idrar kesesini tahriş eden ağır belirti­lerin görüldüğü olgularda da aynı işlem zorunludur. Sistektomi sonrasında idrar yolu karna ya da makata açılır. Bazen de bağırsaktan yeni bir idrar kesesi oluşturularak, idrar yoluna ağızlaştınlır.

• Işın tedavisi – Hastalığın son dönem­lerinde, tümörün yerine ve yayılım de­recesine göre, cerrahi girişime seçenek olarak düşünülebilir.

• İlaçla tedavi – İdrar kesesi kanserin­de İlaçla tedavi yerel ve genel olarak uygulanabilir. Yerel kullanım geniş ya­yılım yapmamış biçimlerle sınırlıdır. Birincil tümörü geriletmek (yerel teda­vi) ve transuretral rezeksiyondan sonra yineleme oranını azaltmak (yerel ko­runma) amacıyla uygulanabilir.