HERPES ENFEKSİYONLARI


HERPES ENFEKSİYONLARI

Herpesvirüs ya da Herpesviridae adlarıyla tanınan virüs familyası birçok hastalık yapıcı etkeni içerir. Bunlardan sığırlarda burun-soluk borusu iltihabı, atlarda burun-akciğer iltihabı yapan ba­zıları yalnız hayvan hastalıkları bakı­mından önem taşır. Aşağıda belirtilen hastalıklar ise insanlarda görülür:

• Uçuk (herpes simplex) virüsü.

• Maymunlarda yaygın biçimde sürekli bulunan, çok seyrek olarak insanlara bulaşınca ağır hastalıklara yol açan B virüsü (herpesvirüs simiae).

• Suçiçeği ve zonanın etkeni olan V-Z virüsü {herpesvirüs varicella ya da va-ricella zoster virüsü).

• Tükürük bezlerinde bulunan, mide ül­seri, bağırsak iltihaplan, gözde damar-tabaka ve ağtabaka iltihaplan gibi çok çeşitli hastalıklara yol açabilen sitome-galovirüs (cytomegalovirus),

• Burkitt Ienfomu, arka burun boşluğu karsinomu, enfeksiyöz mononükleoz ve sarkoidoz gibi hastalıkların etkeni olan EB (Epstein-Barr) virüsü.

Herpesvirüs familyasının önemli bir özelliği, doğal konaklarından başka bir canlı türüne bulaştıklannda üreme hız-lannı büyük ölçüde artırmalarıdır. Bu nedenle doğal konağı insan olan uçuk virüsü insanda hafif enfeksiyonlara ne­den olurken, fare ve tavşanlarda ağır si­nir sistemi hastalıklarına yol açar. Öte yandan doğal konağı olan maymunda belirsiz ya da hafif gidişli bir hastalığa neden olan B virüsünün insanlardaki et­kisi hemen her zaman öldürücüdür.

UÇUK (HERPES SIMPLEX)

Genellikle deride yaygın, küçük ve ilti­haplı kabarcıklarla ortaya çıkan uçuk ya da herpes simplex, bulunduğu yer­ler, yol açtığı belirtiler, görülme sıklığı, oluşum biçimi ve genetik bakımından çeşitlilik gösteren hastalıklann ortak adıdır.

İnsanda uçuk virüsünün iki tipi vardır: Üreme organlan dışındaki dokulara yerleşen 1. tip ve üreme organlanna yerleşen 2. tip.

1. tip insan vücuduna tükürük dam­lacıklarıyla ağızdan ya da göz ve deri yaralarından girer. 2. tip cinsel ilişkiyle bulaşır. Bulaşma ve çoğalma yeri üre­me organlan olduğu için doğum sıra­sında dölyolundan geçen yenidoğana da bulaşabilir. Yenidoğanda uçuk enfeksi­yonu genellikle bu yolla ortaya çıkar ve erken doğan bebeklerde ya da antikor düzeyi düşük annelerin çocuklarında Çok ağır bir hastalığa neden olur. Bulaş­manın anne kanında virüs bulunması sonucu etene (plasenta) yoluyla ya da dölütü saran zarların yırtılması sonucu dölyatağında gerçekleşerek anne kar­nındayken ortaya çıkması da olasıdır.

Olgulann büyük bir bölümünde bi­rincil enfeksiyon belirti vermez. Bazen sinir sistemi, lenf düğümleri, deri ve iç organlar gibi çeşitli dokulara yerleşerek değişen şiddette, genel ya da yerel be­lirtilere neden olur. aj^

Birincil enfeksiyonu bazen ömür boyu sürebilen sessiz bir dönem izler. Bu donem dudak, göz ve üreme organı uçuklan gibi yerel belirtilerin ortaya çıkmasıyla kesintiye uğrayabilir. Bazı özgün durumlarda uçukların yinelemesi çok ağır klinik tablolara yol açabilir. Bazı olgularda görülen ensefalit (beyin iltihabı) önceden belirtisiz olarak geçi­rilmiş beyin” enfeksiyonunun yeniden alevlenmesinin bir sonucu olabilir.

Sessiz dönemden sonraki alevlen­meler hemen her zaman aym yerde ya da yakın bölgelerde ortaya çıkar. Bazı olgularda ise âdet dönemlenyle çakışan ya da mevsimlere bağh olarak ortaya çıkan uçuklar gibi belirli aralıklarla yi­neleyen bir gidiş görülür. Ama düzenli aralıklarla yinelenme, oldukça seyrek rastlanan bir durumdur.

Yinelemelerin birçok yerel ve genel nedeni olabilir. Bunlar ateş, yaralanma­lar, aşın yorgunluk, zehirlenmeler, uzun süre güneş altında ya da soğukta kalma, ışın tedavisi, âdet görme, heyecan, trige-mİnus siniriyle ilintili cerrahi girişim, ruhsal tedavi, deride örselenme gibi bü­yük bir çeşitlilik gösterir. Özellikle ate­şin etkisi iyi bilinmektedir. Zatürree (pnömoni) ve menenjit (beyin zan ilti­habı) gibi ateşli hastalıklar sırasında yi­neleyen uçuklara da yaygın biçimde rastlanır. Buna karşılık tifo ve bruselloz (Malta humması) gibi bazı enfeksiyon-, larda uçuk oldukça seyrek ortaya çıkar.

BELİRTİLERİ

• Birincil enfeksiyon – Uçuk virüsünün birincil enfeksiyonu, olguların büyük bir bölümünde hemen hiç belirti ver­mez. Başlıca klinik biçimleri şunlardır:

Ağız-dişeti iltihabı . Birincil uçuk enfeksiyonunun en bilinen biçimidir. Hastalık genellikle çocukluk evresinde, 1-11 yaşlan arasında görülür. Erişkin evrede ender olarak ortaya çıkar. Ço­cuklar arasında küçük çapta salgınlara yol açabilir. Kuluçka dönemi, bütün bi­rincil uçuk enfeksiyonlarında olduğu gi­bi 4-12 gün sürer. Olguların yarısında başlangıç sinsidir. Ağızda ağrılı belirti­ler çocuğun genel durumu kötüleşme­den 2-3 gün önce ortaya çıkar. Hastalık birdenbire de başlayabilir.

Hastalık ağır bir gidiş gösterir. Ateş çok yükselebilir. İştahsızlık, ileri dere­cede halsizlik, huzursuzluk, hatta bazen taşkınlık ve menenjizm (baş ağrısı ve ense sertliğinden oluşan geçici belirti) görülebilir. Ağız mukozası genellikle kızarmıştır. Dudak, dişeti, yanak, sert damak, dil ve daha seyrek nbırak. da.^ tak mukozasında içi sıvı dolu küçük ka­barcıklar (uçuk) oluşur. Kabarcıklar za­manla grimsi sarı plaklara dönüşür, ko­layca parçalanıp küçük yaralara neden olur. Kabarcık ve yaraların bademcik­lerde, bademciklerin araşma yerleştiği damak-yutak, damak-dil kemerlerinde ve yumuşak damakta görülmesi olduk­ça ender bir durumdur. Kötü ağız koku­su ve aşın tükürük salgısıyla birlikte hasta duyumsadığı şiddetli ağndan ötü­rü hemen hiçbir şey yiyemez. Bazı olgularda ağız-dişeti iltihabına derinin değişik bölgelerinde beliren uçuk kabarcıkları eşlik eder. Hastalık iki hafta İçinde iyileşir. Dördüncü gün­den sonra ateş, altıncı günden sonra da ağn azalır; aynı dönemde beslenme de düzelmeye başlar. Yaraların kapanma­sıyla deri ve mukozalan kaplayan epitel hücre örtüsünün yeniden oluşumu 8-10′uncu günlere doğru gerçekleşir. Ağız-dişeti iltihabı kötü beslenme, ağır hastalıklar, bağışıklık sistemini baskıla­yan ilaçlarla tedavi sırasında ve kıza­mıkla birlikte görülmesi gibi koşullara bağlı olarak ağır bir gidiş gösterir. Ba­zen komşu dokulara sıçrayarak ya da kan yoluyla yayılarak birden çok iç or­ganda iltihaplanmaya yol açabilir.

Göz belirtileri. Uçuk virüsü, gözkapaklanT kornea, gözakı, konjunktiva (gözün dış zan) ve uveada (önde İris ve kirpiksi cisim, arkada damartabakadan oluşan katman) çeşitli göz hastalıklan-na yol açabilir.

Kornea lezyonlan yüzeysel ya da derin olabilir. Konjunktiva enfeksiyon­dan geniş ölçüde etkilenebilir. Ama gözyaşı salgısı fazla değildir. Kulak önündeki lenf bezleri şiştir. Gözkapağı derisinde kabarcıklar oluşabilir. Tanı bakımından gözyaşı salgısının azlığı, ateşin yüksekliği ve başka bölgelerde de uçukların ortaya çıkması önemlidir. Gözdeki belirtiler 20 gün kadar sürdük­ten sonra genellikle iz bırakmadan bü­tünüyle iyileşir. Ama belirtilerin sık sık yineleme tehlikesi vardır.

Merkez sinir sistemi hastalıkları. Uçuk virüsü beyinde aseptik (bakteri kökenli olmayan) menenjit (beyin zan iltihabı) ve akut ensefalit (beyin iltiha­bı) olmak üzere başlıca iki hastalığa ne­den olur. Uçuk menenjiti tek başına gö­rülebilir. Ama olguların yüzde 50’sini aşan bölümünde başta üreme organı uçuğu olmak üzere başka hastalıklarla bu virüsün varlığı daha büyük bir olasılıktır.

Eskiden ender ortaya çıktığı sanılan uçuk ensefalitinin, son yıllarda giderek yaygınlaştığı ve günümüzde tekil olgu­lar arasında en sık karşılaşılan akut be­yin iltihabı türü olduğu kabul edilmekte­dir. İstatistik verilere göre bütün akut ensefalitler içinde uçuk ensefalitinin pa­yı yüzde 10-20 dolayındadır. Uçuk en-sefaliti yenidoğanlardan 80 yaşma ka­dar, her yaştaki kişilerde görülebilir. Ama daha çok erişkinler arasında yay­gındır. Cinsiyete ya da mevsimlere göre ortaya çıkış sıklığında önemli bir farklı­lık yoktur. Yeryüzünün her yerinde gö­rülebilir. Oluşum süreci aydınlatilama-mış birçok belirtiye neden olur. Genel­likle hafif gidişli bir enfeksiyon olan uçuğun beyinde büyük bir doku yıkımı­na nasıl yol açabildiği henüz belirsizliği­ni korumaktadır. Enfeksiyonlu organlar­da hangi koşulların ya da enfeksiyon et­keninin hangi özelliklerinin bu gelişme­den sorumlu olduğu da bilinmemekte­dir.

Klinik tablo, değişik biçimlerde bir araya gelen üç tip belirtiden oluşur: Ge­nel enfeksiyon belirtileri; kafaiçi basın­cın artmasına bağlı belirtiler; şakak ve/ ya da ahn-goz çevresi bölgesinde yerle­şime bağlı belirtiler. Başlangıç genellik­le anidir. Olguların yüzde 15′Hk bir bö­lümünde sinir sisteminden kaynaklanan belirtilerden önce akut solunum yetmez­liği görülür. Ateş ancak hastalığın ileri evrelerinde yükselir. Genel ya da yerel havale nöbetleri oldukça erken başlar ve olgulann yüzde 65′inde görülür. Görül­me sıklığı öbür virüs kökenli ensefalitle-re göre daha yüksektir. Olgulann yakla-Şik yansında, çoğu zaman başlangıç be­lirtileri olarak ağır ruhsal bozukluklar ortaya çıkar. Bunlar özellikle yakın geç­mişe yönelik bellek kayıpları, garip dav­ranışlar, kişilik değişiklikleri ve varsaru-lann öne çıktığı hastalıklardır. Tat ve/ya da koku varsanılannın ortaya çıkması tanı açısından oldukça önemlidir.

Tanıya ulaşmak çoğu zaman zordur. Bazı olgulara ensefalit ya da beyin-beyin zan iltihabı (meningo-ensefalit) genel tanısı kolayca konabilir. Ama uçuk belirtilerinin çok açık olduğu az sayıda olgu dışında tam için yeterli veri bulmak zordur. Olguların yüzde 50′yi aşan bölümünde ortaya çıkan belirtiler, tek yanlı şakak lobu ya da alm-göz çev­resi tümörlerinin belirtilerine benzer. Beyin dokusunda kan oturması (hema-tom) ve beyin tümörleri ile aymcı tanı tedavi açısından çok önemlidir.

Uçuk ensefaliti ağır bir hastalıktır. Olguların yüzde 30′ unu aşan bölümü ölümle sonuçlanır. Ölümle sonuçlanma­yan olgularda da çok karamsar bir tablo ortaya çıkar. Yaşayan hastaların yüzde 80′inde genellikle ağır ruhsal ve sinirsel bozukluklar kain-.

Öreme organı uçukları. Zührevi (cinsel ilişkiyle bulaşan) bir hastalıktır. Özellikle eşcinseller ve fahişeler arasın­da yaygındır.

Kadında bu uçuklar klitoris, küçük ve büyük dudaklar, dölyolu, dölyatağı boynu, apışarası (perine) ve genel ola­rak dış üreme organı kıvrımlarında orta­ya çıkar. Dış üreme organları ve dölyo-lundaki iltihaplanma oldukça yaygındır. Bu iltihaplı ve ödemli bölgede kabar­cıklar tek tek ya da küçük gruplar halin­de kümelenirken dudaklarda da sızıntı görülür. Daha sık karşılaşılan dölyatağı boynu iltihabının ise belirtileri açık ol­madığından tanınması güçtür.

Erkekte üreme organı uçuğu kamış t başında, sünnet derisinde ve daha az olarak da erbezi torbasında ortaya çıkar, Aynca uçuğa bağlı olarak siyek iltihabı görülebilir. Hem erkek, hem de kadın­larda anüs çevresi, anüs ve anüs kana­lında beliren uçuğun, ağrıya, salgı artı­şına ve yalancı dışkılama gereksinimi (tenesmus) duyulmasına yol açtığı gö­rülür. Erkekte anüs bölgesi uçuğu daha çok eşcinsel ilişkilere bağlıdır. Üreme organı uçukları çocuklarda da görülür. Büyük olasılıkla virüsün kirli eller yo­luyla ağza alınması ve sindirim kanalı aracılığıyla yayılmasından kaynaklanır.

Kadınlardaki üreme organı uçukları [doğum kanalından geçiş sırasında yeni-[doğana da bulaşma olasılığı taşıdığm-[dan ayn bir önem taşır. Annede belirti [vermeyen bir enfeksiyonun bile yenido-|ana kolayca geçebileceği unutulmama-ıdır. Üreme bölgesi uçuklarının belirti-[leri ile frengi belirtilerinin hem birbiri-[ne karışma hem de birlikte görülme ola-İ siliği yüksek olduğundan, bu tür uçuk kuşkusu duyulan her hastaya frengi ve f aynca HIV testleri de uygulanmalıdır.

Yineleyen enfeksiyonlar – Klinik açı-Idan uçuğun yinelemesi hemen her zaman aynı bölgede ortaya çıkar ve yal­nızca yerel belirtilere neden olur. Deri ya da mukozanın her yerindeki uçuklar yineleyebilir. Ama yineleme en çok du­dak, göz ve üreme organı uçuklarında görülür.

Dudak uçuğu kızarmış bir bölgede içi sıvı dolu kabarcıkların belirmesiyle ortaya çıkar. Kabarcıklar ince duvarlıdır. İçlerindeki sıvı önce saydamdır, daha sonra bulanıklaşır. Kabarcıklar belirmeden önce dudaklarda sıcaklık artışı, ger­ginlik ve yanma duyumları algılanır. Uçuğun gelişimi bir haftadan kısa bir sü­rede tamamlanır. Daha sonra kabarcıklar patlar ve geride iz bırakmadan iyileşir.

Aynı süreç çene, kulak, yüz, par­mak ve öbür deri yüzeylerinde de görü­lebilir. Uçuğun özgül bir yinelenme bi­çimi de trigeminus nevraljisine bağlı olarak ortaya çıkar.

Trigeminus sinirinin tedavi amacıy­la kesilmesi olguların yüzde 25-90′ında uçuk döküntülerine yol açar. Ameliyat edilen yanda beliren kabartılar trigemi­nus siniriyle bağlantılı deri bölgesine yayılır.

Sık karşılaşılan yineleyici uçuk ke-ratiti de (kornea iltihabı) ağır bir hasta­lıktır. Yinelemeler sonunda ağır bozuk­luklara ve belirgin görme kayıplarına neden olduğundan genel sağlık açısın­dan da önemli bir sorun oluşturur.

Üreme organı uçukları çok sık yine­ler. Yinelemeler genellikle âdet dönemlerinde, cinsel birleşmelerin ardından, özellikle de bunaltı ve heyecan durum­larında ortaya çıkar. Genellikle birincil enfeksiyondan daha hafif ve daha sınır­lı lezyonlara yol açarlar.

Bazı ağır birincil uçuk enfeksiyonu ol­gularında sıvı kaybını karşılama, plaz­ma ya da kan nakli, yüksek immünglo-bülin dozları ile şok durumunu ortadan kaldırarak enfeksiyona karşı savunmayı güçlendirecek tedavi gereklidir.

Kortizon türevi ilaçlar kullanılmaz. Antibiyotikler ise yararsızdır. Yerel te­davi olarak, ağız-dişeîi iltihaplarında metilen mavisinin yüzde l’lik sulu çö­zeltileri kullanılabilir. Son dönemlerde bazı virüs öldürücü ilaçlar, özellikle menenjit olgularında olumlu sonuçlar sağlamaktadır.

Birincil enfeksiyondan korunmak için çocukların normal temizlik koşul­larına uyması yeterlidir. Yalnızca üre­me organları uçuklu annelerin bebekleri için özel bakım gerekir.


Suçiçeği ve zona, herpesvirus varicella, virüs varicella-zntfer ya da V-Z virüsü adlarıyla tanınan aynı tür virüsün neden olduğu iki farklı hastalıktır.

Suçiçeği bulaşıcı bir çocuk hastalı­ğıdır. Yüksek ateş ve ağrılı olmayan sı­vı dolu kabarcıklar biçiminde döküntü­lerle ortaya çıkar. Virüsün ilk kez vücu­da girmesiyle oluşan, yani koruyucu antikorların bulunmadığı tipik bir dış kaynaklı enfeksiyon olarak kabul edilir.

Zona ise klinik belirtileri oldukça farklı bir hastalıktır. Genellikle erişkin­lerde, sık sık da yas.li kişilerde görülür. Bir gangliyonla (sinir düğümü) bağlan­tılı deri alanına yerleşmiş ağrılı ve kıza­rık kabartılar biçiminde döküntülerle ortaya çıkar. Genellikle vücuda yerleşe­rek sessiz biçimde varlığını sürdüren ve bulaşıcı olmayan V-Z virüsünün yeni­den etkinlik kazanmasının bir sonucu­dur. Ama vücut dışından kaynaklanan enfeksiyon olguları da vardır. Bu hasta­lar daha önce virüsle karşılaşmış, bir öl­çüde bağışıklığı olan kişilerdir.Zona özellikle ağır hastalıklar ya da belirli bazı tedavilerle bağlantılı olarak görülür. Zonaya eşlik eden başlıca genel hastalıklar tümör oluşumu ve kötü gidişli kan hastalıklarıdır. Kan hastalıklarıyla il­gili olarak, kronik lenfositik lösemi, len-fogranülom (Hodgkin hastalığı) ve öbür kötü huylu lenf tümörleri sayılabilir.

BELİRTİLERİ

Zona hastalığının yol açtığı ağrılar çoğu zaman derideki belirtilerden önce orta­ya çıkar.

Ağrı süreklidir. Geceleri kendiliğin­den alevlenir. Çeşitli uyaranlar da ağrı­nın şiddetini artırır. Ağrıya yüzeysel du­yu bozuklukları eşlik eder. Bu bozuk­luklar belirli bir alanda duyu yitimi ya da aşın duyarlılık biçiminde ortaya çı­kar. Bazı olgularda döküntülerin en şid­detli olduğu dönemde ateş yükselir. Dö­küntüler kırmızımsı mor ya da koyu kır­mızı ve hafif kabarık* alanlar oluşturur. Değişik büyüklükte olan ve bazen bir­leşme eğilimi gösteren bu kızarık alan­larda içi sıvı dolu kabarcık kümeleri be­lirir. Kabarcık kümelerinin birlikte ge­lişmesine karşılık, kızarık alanlar deği­şik zamanlarda ortaya çıkar. Bir kabar­cık kümesi belirirken başka bir küme bütünüyle gelişmiş olabilir. Kabarcık-lardaki sıvı ilk günlerde saydamdır; da­ha sonra bulanıklasın Bu aşamalardan sonra yumuşayan kabartılar koyu renkli kabuk bağlar. Bunlar da yerlerini bazen duyu yitimine uğramış, koyu bir renkle çevrili, küçük ve beyazımsı nedbe do­kusuna bırakır. Her kabarcık kümesinin gelişimi 8-10 günde tamamlanır. Ama kızartılı dönem 2-4 hafta kadar sürer. Kabartı kümelerinin sayısı değişkendir. Hafif durumlarda etkilenen sinirle bağ­lantılı deri bölgesine dağılmış 6-8 ka­barcık kümesi görülür. Ağır durumlarda kümeler birleşerek geniş bir alan oluştu­rur. Ağrı döküntülü dönem boyunca sü­rer; özellikle yaşlı ve vücut direnci za­yıflamış kişilerde kabuklar düştükten sonra da bir süre daha devam eder (zo­na sonrası nevraljiler).

Zona genellikle bağışıklık yaratarak iyileşir. Az rastlanmakla birlikte yinele­diği de görülmektedir. Bir duyu siniri­nin kökünü etkileyen bu hastalık en çok omurilik sinirleriyle bağlantılı bölgelere yayılır. Olguların yüzde 65-70′inde göğüs-karm bölgesi zonası ortaya çıkar.

Hastalığın başlıca belirtisi ve sonu­cu deride görülen kabartılarla birlikte şiddetli ağrıdır. Ama zona seyrek de ol­sa bazı ikincil hastalıklara neden olur. Örneğin içi su dolu kabarcıklar yeni en­feksiyon odaklarına dönüşebilir. Ayrıca zonanın etkilediği iç organlara göre de­ğişen belirtiler görülür. Bunlar arasında gastrit krizlerini izleyen melena (ma­kattan siyah kan gelmesi), kalp ağrıları, böbrek koüğİ tipinde ağrılar ve idrar yapma güçlüğü sayılabilir. En ağır komplikasyonlar hastalığın sinir sistemi dokularına yayılmasıyla ortaya çıkar. Özellikle reflekslerin zayıflaması ya da bütünüyle devre dışı kalması ve elekt­rik tepkilerinde bozulmayla birlikte or­taya çıkan çevrel sinirlerde felç tehlike­si söz konusudur. Felç, olguların büyük bölümünde döküntülerden birkaç gün sonra başlar. Bazen döküntülerden önce de görülebilir. Genellikle zona felçleri geçicidir ve birkaç haftada geriler. Ama bazı olgularda kalıcıdır ve kas dokusun­da çocuk felcindekine benzer gerileme­ye (atrofi) neden olur.

Hastalık bu komplikasyonlardan çok daha yaygın olarak bazı olumsuz gelişmelere yol açarak iyileşir. Bunla­rın en önemlisi uzun sürebilen ve gang-liyon (sinir düğümü) ya da sinir gövdelerindeki iltihaplı lezyonlardan kalan nedbeye bağlı zona sonrası nevraljidir. Oldukça sık görülen bir başka gelişme ise deri ve türevlerinde doku gerileme­si, saç dökülmesi, tırnak bozuklukları, ayrıca daha derin vücut yapılarından kemik ve eklemlerdeki zona sonrası do­ku gelişim bozukluklarıdır.

Zona kendiliğinden 2-3 haftada iyi­leşir. Ama geride sinir iltihabı, pareste-zi (karıncalanma, yanma) ve duyu yiti­mi gibi olumsuzluklar bırakmasını bir Ölçüde Önleyecek bazı tedaviler uygula­nabilir. Bunlar temel olarak belirtilere yöneliktir. Örneğin Bj-B12 vitaminleri başta olmak üzere B vitaminleriyle bir­likte ağrı kesiciler alınabilir. Zonaya bakteri kökenli bir enfeksiyonun eklen­me olasılığı ortaya çıkarsa yerel ya da genel bir antibiyotik tedavisi yararlıdır.

Kortizon türevi ilaçlar çok sınırlı durumlarda kullanılabilir. Hastalığın ortaya çıktığı ilk saatlerde, hekim göze­timi altında birkaç günlük uygulama söz konusu olabilir. Yararlı tedavi yön­temlerinden biri, hastalanan sinir kökle­rinin röntgenle ışınlanmasıdır. Zonanın yerel tedavisi daha Önce değinildiği gi­bi yalnız belirtilere yöneliktir. İltihap­lanmaları denetim altına alabilmek için antiseptik eriyikler ya da pomatlar kul­lanılmalıdır.