BESİN ALERJİSİ
Alerji, normal kişilerde herhangi bir rahatsızlığa yol açmayan bir ya da birkaç maddeye karşı aşırı duyarlılıktır. Alerji yapan maddeler solunum, ağız ya da enjeksiyon yoluyla vücuda girebilir. Böyle bir madde vücutta yabancı ve özümsenemez bir cisim olarak tanınır; bir başka deyişle antijen etkisi gösterir ve kendisine karşı antikor denen engelleyici ya da etkisizleş-tirici maddelerin oluşumunu uyarır. Antikorun antijenle birleşmesiyle alerjik tepki başlar. Alerjik tepkiye neden olabilen maddeler arasında çiçek tozlan, ev tozları, kozmetik ürünler, evde beslenen hayvanların kılları, değişik fiziksel etkenler, bitkisel maddeler, ilaçlar, aşılar ve çeşitli besinler sayılabilir. Besin alerjisine yol açan maddeler besinlerde bulunan proteinlerdir; bazı besinlerin çok az protein içermesi de bu gerçeği değiştirmez. Yatkınlığı olan kişilerde alerjinin ortaya çıkması için çok küçük miktarda protein bile yeterlidir. Ama bu proteinlerin bağırsaklardan kimyasal bütünlük içinde, yani normal sindirim süreçlerinde parçalanmadan emilmiş olmaları gerekir.
GÖRÜLME SIKLIĞI
Besin alerjisi bebeklik çağmda daha sık görülür; yıllar geçtikçe azalır. Bunun çe-Şİtli nedenleri vardır. Bebeğin sindirim sisteminin tam gelişmemiş olması, günde birkaç öğün alerji yapma olasılığı yüksek tek bir besinle (süt) beslenmesi, alerji yapan besinle erken ve sürekli karşılaşması başlıca nedenlerdir.
Besin alerjisinin görülme sıklığı konusunda kesin bir şey söylemek zordur. Kuşkusuz erişkinlerde görece seyrek ortaya çıktığı ve alerjik hastalıkların küçük bir bölümünü oluşturduğu söylenebilir. Ama konserve yiyeceklerin yaygınlaşması ve gıda sanayisi teknik lerinin gelişmesiyle besin alerjisinin gittikçe daha çok görüldüğü yaygın bir görüştür.
Bütün besinler alerji yapabilir, ama bazılarının alerjik tepkiye yol açma olasılığı daha yüksektir. Hayvansal besinler arasında en sık süt ve yumurta alerji yapar; etler daha çok pişirilerek tüketildiğinden alerjiye seyrek olarak yol açar. Bitkisel kökenli besinler arasında ise en çok çilek,<;eviz, çikolata ve tahıllar antijen özelliği kazanır. Bununla birlikte bilinen bütün besinlerin alerji yapabildiği kesinlikle unutulmamalıdır.
Bir besinin alerji yapıp yapmaması bir ölçüde tüketilmeden önce geçtiği işlemlere bağlıdır. Pişirilme genellikle alerjik etkiyi azaltır ya da yok eder. Sütün içerdiği albüminin alınması alerji yapma olasılığının azalmasına yol açar. Örneğin peynirlere karşı alerji çok seyrek görülür, çünkü peynirin üretim sürecinde sütteki albümin (laktalbümin) genellikle ayrılmaktadır. Az sayıdaki peynir alerjisi olguları yumurta, un, nişasta koku ve tat vericiler, küf gibi süt dışı maddelere bağlıdır. Sanayide kullanılan koruyucu maddeler de besinlerin alerji yapma özelliklerini değiştirebilir.
Besinlerin çoğu bir antijenler mozaiği gibi düşünülebilir. Örneğin yumurtadaki albümin görece basit yapılı bir besin olmasına karşın beş ayrı antijen içerir. Karmaşık yapılı besinlerde bu bileşenlerin sayısı çok daha fazladır.
Doğal bileşenlerin yanı sıra besinlere bulaşmış- maddeler de antijen etkisi gösterebilir. “Bulaşma ürünü” denen bu maddeler besin olmadıkları halde besin alerjisi yapabilir. Bu yabancı maddeler besinlere kaza ya da rastlantıyla bulaşabilir. Örneğin süt hayvanlarında meme iltihabını (mastit) tedavi etmek ya da önlemek amacıyla kullanılan antibiyotikler (özellikle penisilin) inek sütüne geçebilir. Emziren kadınların aldıkları ilaçlar da sütlerine geçebilir. Bu yolla süte geçen, ama sütün normal yapısına yabancı bulaşma ürünü maddeler sütço-cuğunda alerji tepkimesine yol açabilir. Gerçekte bebekte anne sütüne karşı alerji gelişmesinin tek yolu budur.
Besinlere yabancı madde bulaşmasının bir aracı da üretim teknolojisidir. Besinlerin bozulmasını önlemek amacıyla çok yaygın olarak kullanılan sali-silik ve antiseptik maddelerle gene gıda sanayisinde çok kullanılan renklendiri-ciler besin alerjisine yol açabilen yabancı maddelerdir.
Besinlere sık sık bulaşan bir madde de nikeldir. Nikel özellikle baklagillere ve çileğe, ayrıca ekmeğe, etlere ve balığa bulaşabilir. Mutfak tuzunda ve margarinlerde de bulunur. Besinlerin paslanmaz Çelik tencerede pişirilmesi oksalik asit (ıspanak, ravent), malik asit (elma) ve sitrik asit (özellikle turunçgiller) içermeleri durumunda nikel yoğunluğunu önemli ölçüde artırır. Bu yiyeceklerin yenmesi (5,6 mgr nikel=25 mgr nikel sülfat) gecikmiş bir aşın duyarlılığa bağlı bir egzamayı, ama aynı zamanda ürtiker ya da kızarıklığı da yeniden başlatabilir.
Besinleri korumak, renklendirmek gibi bazı belirli amaçlara yönelik olmak koşuluyla gıda sanayisinde kullanılmasına izin verilen katkı maddeleri vardır. Ama bunlar ülkelere göre yüzde 0,03 ile yüzde 0,15 arasında değişen oranlarda istenmeyen yan etkilere yol açmaktadır.
KOLAYLAŞTIRICI ETKENLER
Sindirim sistemi mukozasında enfeksiyon, zedelenme gibi etkenlere bağlı olarak çok miktarda besinsel antijenin parçalanmamış halde emilimi kolaylaşır. Böylece kişide duyarlılık gelişme tehlikesi de artar. Sindirim mukozasında değişiklikler yaparak besin alerjisine zemin hazırlayan birçok etken vardır:
• Epitel dokuya giren bakteriler ve bağırsaklara yerleşen virüsler özellikle yenidoğanlarda alerji ortamım hazırlar.
• Asalakların epitele zarar vererek alerji sürecini başlatacak antikorların bireşimini hızlandırması görece seyrektir. Bağırsak enfeksiyonuyla birlikte ürtiker gibi deri döküntülerine de yol açan asalak türü daha çok giardia lambîİa’&a.
• Sindirim sisteminde mantar enfeksi yonlarL sık görülür. Bunlar besin alerjisi olgularının yüzde 25′ini oluşturur.
• Besin alerjisi taşıyanların yüzde 22’si düzenli olarak aspirin ve iltihap giderici ilaç kullanan kişilerdir. Besin alerjileri. mukozayı koruyan mukoprotein bireşiminin aksamasıyla birlikte görülür.
• Fenolftalein gibi örseleyici müshiller gittikçe daha az kullanıldığından alerjil etkisi de belirgin biçimde azalmıştır, Aşırı miktarda alkol ve çeşitli katle maddeleri kullanmak alerjiyi özellikle kolaylaştırır.
Besin alerjisi olan hastaların yüzde 7’sinden çoğunun dengesiz beslendiği ve alerjik etkisi yüksek besinleri aşın tükettiği saptanmıştır.
YALANCI BEŞİN ALERJİLERİ
Alerji yapan besinle vücudun buna karşı ürettiği antikor arasındaki tepkimerır neden olduğu gerçek besin alerjisini vücutta bazı maddeler açığa çıkar. Bun- ] lardan özellikle histamin alerjiyle ilgili belirti ve bozukluklardan sorumlu ola»! önemli bir maddedir. Ama kendi yapısında çok miktarda histamin bulunan ya da sindirildiğinde alerjik bir mekanizmadan bağımsız olarak vücutta histamir salgısını uyaran birçok besin de vardır
Bu besinlerin başlıcalan şunlardır:
• Yumurta akı çok etkili bir lıistamin serbestleştiricidir.
• Kabuklu deniz hayvanları (karides ve daha az olmak üzere yengeçler), çilek, domates, çikolata, balık ve domuz eti de benzer bir etki yapar.
• Ananas ve papaya gibi bazı tropik meyveler histamin serbestleştirici maddeler içerir.
• Bakla, bezelye, fasulye gibi bazı sebzeler, tahıllar, ceviz, yerfıstığı gibi çeşitli besinler histamin serbestleştirici bir madde olan lesitin içerir.
Bütün bunlardan başka protein yapısında olmayan bazı besinler de böyle etki gösterebilir.
Ayrıca alkolün iyi bilinen damar genişletici etkisiyle histamin serbestleştirici etkisinin birlikte görüldüğü unutulmamalıdır.
• Histamin açısından zengin besinler-
Aşırı histamin yüklenmesi doğal olarak histamin açısından zengin ya da mayalanmayla sonradan zenginleşmiş besinlerin alınmasından kaynaklanır. Etteki histamin miktarının hayvanın öldürülme anında arttığı bilinmektedir. Ruhsal gerginlik de adrenalin salgısını artırarak plazmada histamin düzeyini yükseltir. Histamin yüksek sıcaklıklara dayanıklıdır; yiyeceğin pişirilmesiyle ya da havası alınmış kapta ısıtılmasıyla yok olmaz. Lahana turşusu, salam, mayalı peynirler ve özellikle konserve olmak üzere balık gibi besinlerde bol histamin bulunur.
• Karbonhidratlar- Bazı bitkisel ürünlerde nişasta ve selüloz oranı yüksektir. Tahıllar, ekmek ve unlu besinler, tatlı ve şekerlemeler, ayrıca bezelye ve mercimek, fasulye gibi kuru sebzeler bunların başında gelir. Selülozun tamamı, nişastanın ise bir bölümü çıkan kalınbağırsakta bulunan bakteriler tarafından parçalanır. Parçalanma ürünleri, gaz ve organik asitlerdir. Bunlar bağırsak florasında yoğun mayalanma yapan bakteriler tarafından büyük miktarlarda üreti-lirse sindirim sistemi mukozası zedelenebilir. Organik asitlerin varlığında aşırı nişasta tüketilmesi mukozanın kolayca zedelenmesine yol açar. Mikropların etkisiyle kısır bir döngü oluşur. Mayalanmaya bağlı kalınbağırsak hastalıkları belirtilerine kaşıntı ve ürtiker gibi hista-mine bağlı belirtiler de eklenir. Gerçekten de yapılan birçok araştırma çeşitli bağırsak bakterilerinin histamin bire-şimlediğini göstermiştir.
• Benzoat dokunması- Benzoat özellikle meyvelerde bulunan doğal bir maddedir. Üzüm, ahududu, dut ve ya-banmersini bol miktarda benzoat içerir. Besinlerin bozulmasını önlemek amacıyla gıda sanayisinde de kullanılan bu madde nüfusun yüzde lO’undan çoğunda alerjik tepkilere neden olabilir.
• Sodyum nitrat dokunması- Sodyum nitrat güçlü bir mikrop öldürücü ve oksitlenme önleyicidir. Jambon, salam, salamura peynir, işlenmiş ringa balığı gibi çeşitli ürünlerde kullanılır. Sodyum nitrata tepkiyi ölçmek için 20 mgr sodyum nitrat verilerek yapılan test sonuçlarına göre bu madde insanların yüzde 5′ten biraz fazlasına dokunur; damar kaynaklı baş ağrıları, bağırsak bozuklukları ve ürtiker nöbetleri yapar.
• Alkol dokunması- Yalancı besin alerjisi olgularının yüzde 38′inde aşırı alkol tüketimi saptanmıştır. Bu olgularda alkol çeşitli etkilerine bağlı olarak kolaylaştırıcı bir rol oynar. Örneğin damarları genişleterek besinlerin sindirim sistemi mukozasından hızla geçmesini sağlar. Ayrıca alkolden elde edilen ase-taldehit güçlü bir histamin serbestleştiricidir. Şarap ve hafif alkollü öbür içkilerin dokunma olasılığı daha düşüktür. Vücudun alkolü kaldıramaması durumunda çarpıntı, kalp atışlarında hızlanma, kaslarda güçsüzlük, baş ağrısı, ayrıca astım ve nezle gibi solunum sistemiyle ilgili belirtiler ortaya çıkar. Çok seyrek olarak gerçek alerji de görülebilir. Bunda asetaldehidin histamin serbestleştirici etkisi belirleyici görünmektedir. Bazı beyaz ve kırmızı şarapların çok miktarda histamin içermesi histamine aşın tepki gösteren kişilerdeki belirtileri açıklayabilir. Üzümde çok miktarda bulunan benzoat burun çevresi sinüslerinde polip olan ve aspirin alamayan astımlı hastalarda nezle ve astım nöbeti başlatabilir. Ayrıca bazı astım hastalan şaraplarda koruyucu madde olarak çok kullanılan kükürt dioksiti kaldıramama belirtileri gösterebilir.
BELİRTİLERİ
Besin alerjisinin belirtileri öbür alerji biçimlerinde görülenlerden pek farklı değildir. Bu belirtiler sindirim, solunum, deri, kalp-dolaşım, boşaltım, Üreme, eklem ve sinir sistemleriyle ilgilidir. Belli bir yiyeceğe karşı alerjik yanıt hemen ya da gecikmeli olarak ortaya çıkabilir. Aynı kişide iki yanıt tipi de görülebilir, ama bunlar farklı antijenlere karşıdır. Ayrıca aynı antijen bir hastada erken yanıta, bir başkasında ise gecikmeli yanıta yol açabilir. Besin alerjisi solunum sistemi düzeyinde astım ya da burun mukozası iltihabı (nezle) belirtileriyle ortaya çıkabilir. Sindirim sisteminde mide-bağırsak iltihabı, ağız içi iltihabı, bulantı, kusma, karın ağrıları, ishal, kalınbağırsak iltihabı belirtileri verebilir. Deride kaşıntı, ürtiker, purpura ve anjiyonörotik ödem biçiminde ortaya çıkabilir. Sinir sistemiyle ilgili olarak baş dönmesi ya da baş ağrısı nöbetleri yapabilir. Boşaltım sisteminde kan işeme (hematini), dış cinsel organlarda kaşıntı ve eklem sisteminde çeşitli eklemlerde ağrı biçiminde görülebilir. Ama bütün belirtilere karşın hastalığın alerjik kökenini kanıtlamak çok güç olabilir. Bunaltı, huzursuzluk, saplantı gibi bazı ruhsal etkenler gizli alerji belirtilerini ortaya çıkararak ya da güçlendirerek nöbeti başlatabilir.
Besin alerjisine bağlı belirtilerin çoğunlukla besinin her alınışında değil, yalnızca arada sırada ortaya çıktığını unutmamak gerekir. Bunun çeşitli nedenleri olabilir. Birincisi hastalığın oluşumu yalnızca bağışıklık sistemiyle ilgili olmayabilir, ama belirtileri alerjiye benzeyebilir. İkincisi, belirtiler ancak alerjik olaya bir ya da birkaç kolaylaştırıcı etkenin eklenmesiyle ortaya çıkabilir. Son bir olasılık da alerjen maddeyle her karşılaşıldığında göreli bir duyarsızlaşmanın gerçekleşmesi ve vücut yeniden yeterli antikor üretinceye değin klinik belirtileri başlatacak düzeyde antikor bulunmamasıdır.
Alerjik hastalıklarda belirtilerin değerlendirilmesi ve sorumlu etkenlerin saptanmasıyla doğru tanıya ulaşılabilmesi büyük ölçüde hastadan alınacak bilgilere bağlıdır.
Alerjinin tipik olarak bir aile özelliği biçiminde ortaya çıktığı kabul edilir, ama birçok başka hastalıktan farklı olarak kalıtımla nasıl aktarıldığı henüz aydınlatılmamıştır. Hatta alerji oluşumunda kalıtınım dışında çevre, yaşama alışkanlıkları, ruhsal koşullar gibi birçok başka etkenin de belirleyici olduğu bilinmektedir.
Gebelik dönemi bebekte alerji oluşumu açısından çok önemlidir. Gebelikte anne ile dölüt arasındaki ilişki nedeniyle annenin etkisi büyüktür. Daha çok alerji yapıcı maddelerle (süt ve yumurta) beslenen annenin dölyatağında bir duyarlılık gelişebilir. Son araştırmalara göre sigara dumanının alerjik tepkiye
yol açan IgE grubu antikor oluşumunu uyarıcı etkisi dölütte de görülmektedir. Bu etki annenin içtiği günlük sigara sayısıyla orantılı olarak artmaktadır. Annenin doğumdan önceki alışkanlıklarıyla alerji arasında herhangi bir ilişki olabileceği uzun süre kabul edilmemiştir. Oysa günümüzde bu bilgilerin iyi değerlendirilmesi tanı açısından büyük önem taşımaktadır.
Değerlendirilmesi gereken önemli bir öğe de çocuğa verilen besinlerin türüdür. Bebekte en erken ortaya çıkan alerjinin inek sütüne bağlı olduğu artık kesinleşmiştir. Ayrıca inek sütü üzerinde en çok araştırma yapılan ve en iyi bilinen alerji nedenidir, çünkü bebeğin yalnızca inek sütüyle beslendiği dönemde alerjinin ayırıcı tanısı kolaydır. Alerjik duyarlılık genellikle yaşamın üçüncü yılına doğru kendiliğinden geçer. Bu durum özellikle üç yaşından sonra, alerjinin kesin kanıtlan olmadığında dikkate alınmalıdır.
Besinlerin içeriği başlı başına bir araştırma konusudur. Az miktarda, am£ sürekli alman besinlerin bir kez büyük miktarda alınanlardan daha çok alerji yaptığı kanısı yaygınsa da, alman besin miktarının önemi henüz tartışılmaktadır. Bazı besinler gerçek besin alerjisi belirtilerine yol açan maddeler açısından özellikle zengindir. Bunlar yendiğinde “yalancı alerji” olarak nitelenen durum ortaya çıkar ve besin miktan arttıkça yalancı alerji etkisi de güçlenir. Bununla birlikte bazı besinlerin hem alerji, hem de yalancı alerji yapıcı etkileri vardır. Bir besinin alerji yapıp yapmayacağı aynı anda alınan öbür yiyeceklere, ilaçlara ve fiziksel gerginliğe bağlıdır. Dolayısıyla da sorun çok karmaşıktır.
Besinlerin tazelik ve pişirilme derecesi alerjik özelliklerini etkiler, çünkü ısı besinlerin protein bileşenlerini değişime uğratır. Ama bu değişim her besinde aynı ölçüde değildir. Örneğin yerfıs-tığmda bulunan alerji yapıcı maddeler pek değişmez; oysa domatestekiler ısıdan çok etkilenir. İnek sütünün uzun süre ısıda kaldıktan sonra da alerji yapıcı özelliğini koruduğu kanıtlanmıştır.
Kişinin birçok maddeye karşı duyarlılık geliştirmiş olabileceği unutulmamalıdır. Bu durumda tanı koymak çok güçleşir, çünkü alerji her gün tüketilen yüzlerce besinden herhangi birine bağlı olabilir. Beslenme ne kadar çeşitliyse alerji tehlikesi de o ölçüde yüksektir. Süt, un ve yumurta hem en çok alerji yapan besinler arasındadır, hem de üçü birlikte Akdeniz tipi beslenmenin temelini oluşturur. Bu koşullarda alınan besinle hastalık belirtisi arasında neden-sonuç ilişkisi kurmak oldukça zordur. Bu zorluğu aşmak için genellikle özel beslenme programları ve alerji uyarma testleri uygulanır.
Besin alerjisi tanışım karmaşıklaştı-ran bir başka olgu da, bütün besinlerin ne süre içinde alerjik tepkimeye yol açacağının önceden bilinememesidir. Bütün belirtiler bir süre için gizli kalır. Hatta aynı kişide, aynı besin için, değişik zamanlarda değişik tepkiler görülebilir. Bu karmaşık durumun birçok nedeni vardır. Her şeyden önce sindirim sistemindeki koşullara bağlı olarak emi-lim hızlanabilir ya da yavaşlayabilir. Örneğin bağırsak mukozasının yaşamın ilk yıllarında işlevsel koşullara, daha sonra da iltihaplara bağlı olarak değişiklik göstermesi sindirilecek moleküllerin hızlı ve kitlesel emilimine yol açar. Bazı aşırı duyarlılık olguları böyle başlar. Aym etki sindirim sürecinde de oluşabilir. Deneyler alerji yapan bazı protein moleküllerinin kimyasal sindirim işleminden geçirildiği halde IgE oluşumunu uyarma yeteneğini yitirmediğini göstermektedir. Bu durumda alerji başlatıcı besin bileşenleri çok artarken bunları saptamak uygulamada olanaksızlasın Hastadan alman bilgiler dışında labora-tuvar testleri tam açısından fazla yararlı değildir. Buna karşılık deneme beslenmelerinden elde edilen sonuçlar önemlidir.
Yumurta albümüni, süt proteinleri ve deniz kabuklulanyla ilgili az sayıdaki olgu dışında yoğunlaştırılmış besinlerle yapılan deri testlerinin yararı azdır, çünkü alerji yapan madde genellikle besin molekülünün kendisi değil, onun bir parçalanma ürünüdür. Bebeklerde hemen her zaman süte bağlı olan besin alerjilerinde deri testlerinin yaran çok azdır ya da hiç yoktur.
En doğru ve güvenilir tanı yöntemi, değişik ölçütlere göre yürütülen besin deneme programlandır.
• Ekleme yöntemiyle beslenme programı- Hasta 24-48 saat aç bırakıldıktan sonra, her öğünde ya da her gün değişik bir besin eklenerek beslenir. îlk öğünlerde alerjiye neden olmayan besinler verilir. Öbürleri yavaş yavaş eklenir ya da bunların yerini alır.
Bir besin alındıktan sonra alerji belirtileri ortaya çıkarsa, test sonucunun olumlu (pozitif) olduğu söylenir. Ekmek gibi karmaşık yapılı bir besine karşı duyarlılık geliştiğinde beslenme testi ilkeleri uyarınca bu besini oluşturan maddelerden hangisinin (un, yağ, maya vb) alerji yaptığı araştırılır.
• Eleme yöntemiyle beslenme programı- Değişmeyen diyet listeleri kullanılır. Bu listeler yeterli miktarda kalori içeren ve olabildiğince çeşitli besinlerden oluşur. İlk diyet listesindeki besinlere karşı tepki gelişirse öbürlerine geçilir ve her diyet yaklaşık bir hafta denenerek test sürdürülür. Diyet listelerinden birine iyi uyum gösterildiği saptanırsa, ilk yöntemde olduğu gibi bu listeye birer birer başka besinler eklenir.
• Alerji uyarıcı beslenme programı-
Alerji belirtilerini ortaya çıkarmaya, böylece sorumlu etkenleri saptamaya yöneliktir; bu nedenle hastaya en çok alerji yapacağı düşünülen besinler verilir. Daha önce anlatılanlardan daha karmaşık bir araştırma yöntemidir, çünkü yanıt elde edildikten sonra çok uzun sürebilen bir İnceleme işlemi gerektirir. Bu tür bir program uygulandığında alerjiyi kolaylaştırıcı etkisinden yararlanmak amacıyla hastaya genellikle alkollü içki de verilir.
• Beslenme günlüğü- Özellikle alerjinin zaman zaman görüldüğü olgularda beslenme serbest bırakılarak hastanın aynntılı bir günlük tutması istenir. Hasta o gün bütün yediklerini, içtiklerini ve ortaya çıkan belirtileri saatleriyle birlikte kaydeder.
GİDİŞİ
Bebeklik çağında ortaya çıkan ve genellikle sindirim sisteminin işlevsel azgelişmişliğine bağlı olan besin alerjisi, sindirim sisteminin gelişmesiyle kendiliğinden iyileşebilir.
Buna karşılık erişkinlerde besin alerjisinin kendiliğinden iyileşme olasılığı düşüktür, ama yaş ilerledikçe alerji de genellikle hafifler. Bazen hasta alerji etkeninden yeterince uzun bir süre uzaklaşırsa, daha sonra” bu maddelerle karşılaştığında hastalık belirtisi göster-meyebilir.
TEDAVİ
Besin alerjisinin tedavisi öbür alerjik hastalıkların tedavisinden farklı değildir. Tedavide bir yandan alerji yaptığı düşünülen etkenlerin elenmesine, bir yandan da belirtilerin ortadan kaldınl-masına çalışılır.
Alerji Yapabilecek Besinlerin Bulunacağı Bazı Yiyecekler
• Tahıl: Ekmek, hamur işi, tatlılar, bisküvi, özel diyet ürünleri, kutu salçalar ve soslar.
Süt: Tatlılar, ekmek, çikolata, dondurma, hamur, salça, peynir, tereyağı;
• Yumurta: Krema, dondurma, tatlılar, kurabiye, bisküvi, hamur işi, Hollanda peyniri, et suyu tabletleri.
• Domuz ve sığır eti: Jambon, salam, sosis vb, konserve et ve hazır çorbalar, et suyu tabletleri, jöle, bazı dondurulmuş hazır yiyecekler
!• Beslenme tedavisi- Alerjinin beslenmeyle tedavisi, ilk bakışta kolay görünebilir. Hastaya dokunan besin ya da besinler saptandıktan sonra, bunları beslenmeden çıkarmak yeterlidir. Söz konusu besinlerin besleyici değerinin az ve fıstık, deniz ürünleri, çilek gibi görece olağandışı türler olması durumunda bu yöntem kolayca uygulanabilir.
Ama alerji yapan besinlerin besleyici değeri yüksekse ve bunlar her gün tüketilen temel besinlerin yapısında bulunuyorsa sorun daha karmaşıktır.
Beslenme tedavisinin başarısı çeşitli etkenlere bağlıdır. En önemli önlemlerden biri kuşkulu yiyecek ya da yiyeceklerin beslenme programından tümüyle çıkarılmasıdır, çünkü duyarlılığı hafif olan kişilerde çok küçük miktarlar bile bazen görünür olmayan hafif belirtilere yol açabilir; böylece duyarlılığın süresini uzatarak, besine uyum geliştirilmesini geciktirebilir.
Yumurta ve inek sütünün tümüyle kaldırılması güç olabilir. Oysa bunlar yerleşik beslenme alışkanlığının parçası olan bisküvi, tatlılar, karamela, dondurma gibi birçok besinde bulunur. Eleme yöntemine dayalı beslenme programlarıyla besin alerjisi deneyimli uzmanların denetiminde tehlikesizce tedavi edilebilir. Tedavi sırasında bazı beslenme yetersizlikleri ortaya çıkabilir. İshal, şiddetli sancı, kabızlık, gaz fazlalığı gibi bazı belirtiler görüldüğünde beslenmenin aşın kısıtlanması ya da bu kısıtlamanın gerektiğinden uzun bir süre uygulanması böyle bir gelişmeye yol açabilir.
Ama bu tür bir kısıtlamanın tanıya götürücü nicelemelerin yapılabilmesi için bazen zorunlu olduğu ve tedavi sırasında gelişen besin yetersizliğinin de genellikle fazlaca önemsendiği unutulmamalıdır:
Bir başka tehlike hastaya bir süre hiç verilmeyen bir besinin yeniden verildiğinde yaygın ve ağır tepkilere yol açmasıdır. Böyle ağır tepkiler hastanın geçmişinde benzer olaylar bulunmaması durumunda da ortaya çıkabilir. Tepk. besinin yeniden alınmasından sonrak birkaç dakika ile saat içinde görülebilir Alerjik olduğu bilinen insanlar araşınca görülme olasılığı da yüzde 5 kadardr Ama alerjik tepkinin şiddetli olması, a; rica hastadan ahnan bilgilere ve testleri dayanılarak önceden belirlenememe; nedeniyle, alerji yapan besinin uygu:. ortamlarda ve sıkı denetim altında yeru-den verilmesi zorunludur.
Genel görüşe göre besin alerjisi çocuklarda bütünüyle İyileşme eğilimir-dedir. Bu nedenle hastanın geçmişini çok şiddetli tepki görülmemişse ale: yapan besin her 6-12 ayda bir yenide-. verilerek tedavi sürdürülebilir.
İyi gidişli olgularda belirtilerin şic-deti gittikçe azalır; alerjinin ortaya çıkması için gerekli besin miktarı ise gittikçe artar. Böylece yaklaşık 3-4 yaşL-rında besine tam bir uyum gelişir. O. guların büyük bölümünde bu süreç gerçekleşir. Ama 8-10 yaşlarına ve hatu erişkinlik dönemine değin süren best:_ alerjileri de vardır.
• İlaç tedavisi- Bazen ilaç tedavisine geçilmesi zorunlu olur. Aşağıdaki durumlarda bu yola başvurulur:
- Beslenme açısından yerlerinin doldurulması güç çok sayıda besine karşı aşırı duyarlılık gelişmesi.
- Hastanın önerilen beslenme rejimırr. kabul etmemesi.
- Alerji yapmayan besin ağırlıklı beslenme programı uygulanmasına karşın alerji belirtilerinin sürmesi.
- Hastalığın ağır olması ve hasta vücudunda deneme-araştırma yapılmasına olanak vermemesi.
- Alerji yapan besinin alınmasının önlenememesi.
Alerjik hastalıkların tedavisinde etkili birçok ilaç vardır. Ama bu ilaçlardan bazılarının yanlış kullanılması alerjiyi tedavi etmek yerine ağırlaştırabilir. Dolayısıyla seçilen ilacın tedavi edilmek istenen alerjiye uygun olması çok önemlidir.
Antihistaminikler ürtiker, alerjik nezle (rinit) ve ikinci kez karşılaşılan bir antijene karşı çok şiddetli alerji tepkilerinde (anafilaktik tepki) özellikle yararlıdır. Ama henüz tam bilinmeyen nedenlerle bu ilaçlar astım ve alerjik deri iltihabı (dermatit) gibi bazı alerjik hastalıklarda etkisiz kalabilir, hatta zararlı olabilir. Ağır alerjilerde yarar sağlar, ama ağır alerjilere bağlı acil durumlarda ilk ilaç olarak kullanılmaz, adrenalinin ardından verilebilirler. Antihistrnninikler kaşıntıyı önlediğinden histaminin temel bir rol oynamadığı, temasa bağlı alerjik deri iltihaplarında yararlı olabilir. Sakinleştirici yan etkisi bazen sakıncalı olabilirse de bazı olgularda yarar sağlar. An-tihİstaminiklerin pomat ya da krem biçiminde sürülmesi çok zararlıdır, çünkü aşırı duyarlılık yapabilir; ışığa karşı duyarlılık gelişmesine ve özellikle hasta güneşe çıktığında yaygın alerji belirtilerinin görülmesine yol açabilir.
Bu yüzden antihistaminikler hiçbir zaman yerel olarak kullanılmamalıdır; tehlikeli yan etkileriyle karşılaştırıldığında bu uygulamanın yararlan çok önemsiz kalır.
tlacı kaldıramamaya bağlı mide yanması, ağız kuruması gibi belirtiler az görülür, ama antihistaminikler her zaman uyku verici etki yapar. İlaç önerilirken uykuya eğilim, reflekslerde azalma ve yönelim bozukluğu yapma olasılığı düşünülmelidir. Alkol bu yan etkileri artırdığından ilaçlarla birlikte alınması kesinlikle yasaklanmalıdır.
Bazı antihistaminikler antikolinerjik ilaçlar gibi etki gösterir ve tıpkı bu ilaçlar gibi göz tansiyonu, prostat büyümesi ve miyasteni olgularında ya da ruhsal çöküntü giderici ilaçlarla tedavi görenlerde kullanılmaz. Bazı antihistaminikler iştahı artırır; bazıları içkulak rahatsızlıklarını azalttığından taşıt tutmalarına karşı kullanılır. Alerji dışı hastalıklarda kullanılan ve özel etkileri bulunanların dışmda hastaya önerilecek antihis-taminiklerin seçimi, ilacın uyumsuzluk yapma olasılığına ve etki süresine bağlıdır. Yatıştırıcı yan etkisi güçlü antihista-miniklerin akşamlan alınması daha uygundur. Bazıları uzun etkili olduğundan günde tek doz olarak verilir. Bununla birlikte antîhistaminik seçiminde her zaman hastanın durumu ve özellikleri dikkate alınır. Bir hastanın yakınmalarım hafifleten ilaç bir başkasında etkisiz kalabilir ya da uykusuzluk ve aşın hareketliliğe yol açabilir. Oysa en sık görülen yan etki uyuklama halidir.
Kortizonlu ilaçlar da alerjik hastalıkların tedavisinde çok kullanılır. Bu ilaçların etkisi iltihap bastına özelliklerinden kaynaklanır. Kortikosteroitler temasa bağlı alerjik deri iltihabı gibi gecikmiş aşın duyarlılık tepkilerinde ve astımda yararlıdır, ama ürtiker olgularında etkileri azdır.
Kortizonlu ilaçlar uzun süre kullanıldığında büyümenin durması, kas hastalıkları, Cushing hastalığı belirtileri, yüksek tansiyon, mide ülseri, şeker hastalığı ve su-elektrolit dengesi bozuklukları gibi istenmeyen yan etkilere yol açar. Bu yüzden de yalnızca başka ilaçlarla denetlenemeyen ya da yaşamsal tehlike bulunan olgularda kullanılır. Ayrıca damar yoluyla verildiğinde bile kortizon çok hızlı etki göstermediğinden acil alerji durumlarında ilk ilaç olarak seçilmez. Alerjik hastalıkların büyük bölümü başka tedavi yöntemleriyle denetlenebildiğinden genel etkili kortizon tedavisi çok ender gerekir ve yalnızca hekim denetiminde uygulanabilir.
Kortizonların uzun süre kullanılması zorunlu olduğunda, kısa etkili bir ilaç seçip günaşırı sabahlan vermek uygundur. Ağır gidişli ve uzun süreli astım olgula-nyla başka tedavilere yanıt vermeyen atopik dermatitte hastaya enjeksiyonla kortizonlu ilaçlar verilir. Tedavinin 8-10 günü geçmesinden kesinlikle kaçınmak gerekir. Bu kadar uzun süreli bir tedavi ancak uykuyu önleyecek şiddette kaşıntılı ve eksüda birikimli geniş kızarıklıklar bulunduğunda uygulanabilir. BESİNLERE BAĞLI TEMAS ALERJİSİ
Besinler deri teması sonucunda da alerjik deri tepkilerine neden olabilirler. Temas alerjisi hastaların el parmaklarında egzamaya benzer lezyonlar biçiminde görülür; bunlar aşçıların genellikle sol elindedir, çünkü deri iltihabına yol açan besin çoğunlukla sol elle, bıçak da sağ elle tutulur. İltihap sık sık alevlenir; besinlerle temastan birkaç dakika sonra deride aşın kızarıklık ve kabarcıklarla ortaya çıkar. Aşçılarda ve ev hanımlarında en çok uskumru, İstakoz, morina, marul gibi besinlerle temastan sonra görülür. Alerji yapan hayvansal kökenli başka ürünler de vardır; kasaplarda domuz bağırsağının, veterinerlerde brusellozlu gebe ineklerin dolyatağı sıvılarının, temas ürtikeri yaptığı bilinmektedir.
Alerjik temas dermatiti yaptığı bilinen besinler bitkisel ya da hayvansal kökenli olabilir; karaciğer, tavuk, süt, peynir, yumurta, balık, un, marul, domates, soğan, sarımsak, maydanoz, patates, havuç, elma, muz, kivi, şeftali, bal bu tür alerji yapabilir. Bu tür alerjinin nasıl oluştuğu tam bilinmemektedir. Hastalığın üstderiden alerji yapıcı proteinlerin geçişinin kolaylaşması ve bunların henüz aydınlatılmamış olan bir bağışıklık tepkisine yol açmasıyla başladığı düşünülmektedir.
Hastalığa tanı koymak için daha önce egzama lezyonlarmın görüldüğü sağlıklı deri üzerinde alerji yaptığı varsayılan etkenlerle deri testleri yapılır ve hemen değerlendirilir. Testten 10-30 dakika sonra kızarıklık ve şiddetli kaşıntı, bazen de içi sıvı dolu küçük kabarcıklar görülürse sonuç olumludur. Deri testinde çeşitli yöntemler kullanılabilir, ama bunların en uygunu, hastalığın Örselediği deri bölümünde hemen değerlendirmeye dayanan “açık test” tir. Zaten zor tanı konan alerjik deri hastalıklarında bazen “açık test” de olumsuz sonuç verir ve tam başka yöntemlerle konur.
En iyi sonuçlar denenen besini, örneğin yenecek et ve sebzeleri olduğu gibi kullanarak elde edilir. Konserve, marmelat, dondurulmuş olarak durmuş besinler ve özütlerle yapılan testlerde daha az etki görülür.