ANTİDİÜRETİK HORMON (ADH)


ANTİDİÜRETİK HORMON (ADH): Bilindiği gibi hipofiz bezinin arka bölümünden, yani “Nörohipofiz”den biri ADH öbürü de oksitosin olmak üzere iki çeşit hormon salgılanmaktadır. Bu bölümde ADH etkisini ve Özelliklerini inceleyeceğiz.


Antidiüretik hormon (ADH], beynin hipotalamus bölümündeki bazı özel sinir hücreleri tarafından sentez edilir. Bu hücrelerin uzantıları “Hipofiz Sapı” içinde ilerledikten sonra nörohipofize gelirler ve hipotalamustan taşıdıkları ADH’ yi buradaki özel hücrelere verirler. Nörohipofizdeki bu özel hücrelere “Pituisit” denir. Pituisitler, ADH’ı depo ederler ve emir aldıklarında bu hormonu kan dolaşımına verirler. Antidiüretik hormon salgılandığı zaman böbreklerde hazırlanan idrar miktanndabir düşme olur ve bunun sonucu olarak da vücuttaki su miktarı artar.


Saf suyun yoğunluğu 1000 kabul edildiğinde normal idrar sıvısının özgül ağırlığı 1002-1028 arasındadır. İdrarın saf suya oranla daha yüksek özgül ağırlığı olmasının nedeni bazı maddelerin idrar içinde vücuttan atılmalarıdır. Bu maddelerden biri de vücuttaki fazla tuzdur. İdrarla atılan suyun miktarı vücudun o anki su gereksinimine göre düzenlenmektedir. Böbreklerden idrar yoluyla fazla su atılmasına “Diürez’ denir. Bazı etkenler diürez olayına. neden olduklarından

bunlara “DiÜretik etkenler” denir. Antidiüretik hormon, idrarda su atılmasını azalttığı, yani diüreze karşı çalıştığı için bu adı almıştır. Bilindiği gibi vücut suyunun önemli bir bölümü de kan sıvısı içinde bulunur. Vücut suyunda azalma olduğunda, kanın suyunda da azalma olur. Bunun sonucu olarak da kanın özgül ağırlığı-oz-motik basıncı yükselir. Ozmotik basıncı yükselmiş olan kan hipotalamustan geçerken, buradaki ADH yapımını çoğaltacaklar hem de nörohipofize ADH salgılama emri göndereceklerdir. ADH bu emir gereğince nörohip of izden kana karışarak kısa sürede böbreklere erişecektir. Böbreklere gelen ADH buradaki idrar yapımını azaltacaktır. Bunu, böbreklerden idrar yoluyla atılan su miktarının azalmasını sağlayarak gerçekleştirecektir. Böbreklerden daha az miktarda su atılması; vücutta daha çok su birikmesi, başka bir anlatımla kanda daha çok su birikmesi demektir. Böylece kanın özgül ağırlığı, ozmotik basınç normalleşince hipotalamus özel hücreleri aracılığıyla algılayıp ADH yapımını durduracaktır.


ADH etkisi altında hazırlanan idrarda su miktarı az olacağı buna karşılık idrarla atılan maddelerin miktarı değişmeyeceği için, idrarın yoğunluğu fazla olacaktır. Vücutta sıvı azalmasına neden olacak en basit olay su ve benzeri sıvıların içilmemesi ya da aşırı terlemedir. Vücuttaki sıvı miktarının arttığı durumlarda ise yukarıda anlatılmış olan mekanizmanın tam tersi çalışmaya başlayacaktır. Yani kandaki su miktarı artacak, böylece kanın özgül ağırhğı-ozmotik basıncı düşecektir. Bu durumda hipotaiamustan ADH salgılama emri çıkmayacaktır. ADH salgılanmadığında da diürez, yani idrar yapımı artacak ve böylece vücuttaki fazla su bu yolla atılacaktır.


Hipotalamus, ADH salgısını yalnız kendisine gelen kanın özgül ağırlığına göre değil, vücudun öteki bazı organlarından gelen haberlere göre de denetler.


Bilindiği gibi damarlar içinde dolaşan kanın belli bir basınca sahip olması gerekir. Kan miktarı azaldığında, damarlar büzülerek bu basıncı normal değerler içinde tutmaya çalışırlar. Bu olay tek başına yetersiz kalabilir. Bu durumda, vücut kan miktarını çoğaltacak bazı önlemlere başvurur. Bunlardan biri idrar yoluyla atılmakta olan suyun vücutta tutulup kan sıvısına kazandırılmasıdır. Vücudun belli bölgelerinde bulunan kan basıncına duyarlı “Basınç Reseptörleri” denilen organcıklar, bu basınç değişikliklerini algılarlar ve konuyla ilgili bilgileri hipotalamusa gönderirler. Kan basıncının düştüğü durumlarda basınç reseptörlerinden gelen haberlere göre hipotalamus, ADH salgılanması emrini gönderir. Bu durumda idrarda su atılımı azalır ve böylece kan sıvısı için su sağlanmış olur. Kaa basıncının yükseldiği durumlarda bunun tam tersi bir mekanizma çalışmaya başlar. ADH, damarlarda dolaşan kanın hacminin de normal sınırlar arasında korunmasına yardım eder.Vücutta kan hacminin değişikliklerine karşı duyarlı olan ve “Hacim reseptörleri” denilen organcıklar da bulunur. Bu organcıklarm algıladıkları kan hacmiyle ilgili değişiklikler, sinir lifleri aracılığıyla hipotalamusa taşman bilgilere dönüştürülür. Hipotalamus kendisine gelen bu bilgilerin ışığı altında ADH salgılanmasını denetler. Kan hacminin azaldığına ait bir bilgi aldığında, ADH salgılanmasını sağlayıp vücutta su tutulmasına neden olur. Bu da kan hacmini arttırır. Kan hacmi arttığında ADH salgısını durdurur. Böylece idrar yoluyla su kaybedilmesine ve buna bağlı olarak da kan hacminde azalmaya yol açar. Antidiüretik hormonu, fazla miktarda salgılandığında damarların çeperlerinde bulunan düz kaslar büzülür. Bu etkisi nedeniyle ADH “Vazopressin” adını da ahr. ADH fazla salgılandığında iç organlarda bulunan düz kasları da kasıp, buralarda bulunan kanın vücudun daha önemli bölgelerine gitmesini sağlar. Heyecan, aşırı sevinç, korku gibi durumlarda ADH salgılanması uyarılır. Bunun sonucu olarak da idrar miktarı azalır ve vücutta su tutulur. Korku durumlarında idrar yapamamanın nedeni budur. Fakat bir süre sonra vücutta biriken sıvı, ADH salgılanmasını azaltıcı yönde bir mekanizmanın çalışmasını başlatacaktır. Bu durumda korkunun hemen sonrasında fazladan bir idrar sökülmesi görülecektir. Halk arasında bu olay “Korkudan idrarı su kesildi” deyimi ile tanımlanmaktadır. Alkol, idrar miktarını artırıcı etkiye sahiptir ve bunu üç yolla gerçekleştirmektedir. Alkol ADH salgılanmasını azaltır, böbreklere gelen damarları genişletir, vücut sıvısını da artırır. Bu üç etkenin toplam sonucu ise idrar miktarında kaydedilen bir artıştır.