DOĞUM KONTROLÜNÜN GEREKLİLİĞİ:
Doğurganlık dönemindeki bir kadının, geçici olarak, gebe kalmasının engellenmesi, doğum kontrolü (aile planlaması, nüfus planlaması, kontrasepsıyon) adını alır.
Bir ülkenin sağlığı, o toplumun annelerinin sağlıklı oluşu ile yakından ilgilidir. Ülkemizde doğurganlık dönemindeki (15-50 yaş) kadın sayısı, yaklaşık 10 milyon kadardır. Bu kadınlarımızın çoğu ilkel yöntemlerle gebeliği önlemeye çalışarak, yaşamlarını tehlikeye atmakta ya da sağlık koşullarından uzak, ardı sıra doğum yaparak tükenmektedirler. Bu nedenle, yılda yaklaşık olarak 10 bin kadın yaşamını kaybetmekte ve 30 bin kadm da sakat kalmaktadır. Bu arada pek çok hastalığın düşük ve çok sayıdaki doğumlar kadar zarar vermediğini de hatırlatmak gerekir. Günümüzde, doğum kontrolünün gerekliliğini vurgulayan pek çok etken vardır, bunları aşağıda kısaca belirtmeye çalışacağız. 1.Tıbbi açıdan: Kadının gebe kalmasının sakıncalı olduğu bazı hastalıkların varlığı. Kalp hastalıkları, akıl hastalıkları ve akciğer tüberkülozu gibi. Her gebelik anne sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Gebelik sayısı arttıkça bu olumsuz etkiler giderek ağırlaşmaktadır. Doğum sayısı arttıkça, gebeliğin seyri ve doğuma ilişkin problemler artmaktadır. 2-3 yıldan daha kısa aralıklarla yapılan doğumlarda, sakat çocuk ve ölü çocuk doğumları artmakta, buna paralel olarak doğuma bağlı anne ölümleri de artış göstermektedir. 2. Sosyal açıdan: Bir ülkenin kalkınma hızı, nüfus artış hızı ile ters orantılıdır. Nüfus artış hızının fazla olduğu ülkelerde işsizlik, açlık, konut sorunu, çevre kirlenmesi gibi sorunlar da birlikte ortaya çıkmaktadır.
Doğum oranı, kırsal alanda* gelir düzeyi düşük olanlarda, dini inançları kuvvetli olanlarda ve kültürel düzeyi düşük olanlarda daha fazladır. Benzer biçimde az gelişmiş ülkelerde, çok gelişmiş ülkelere oranla doğurganlık oram fazladır. Halbuki hızla gelişmekte olan dünyamızda, insanın fizik gücünün önemi giderek azalmakta, onun yerini beyin gücü, teknoloji almaktadır. Başka bir anlatımla insanın sayısal önemi azalırken, niteliği ağırlık kazanmaktadır.
Geliv:niş ülkelerin aile fertlerinin sayısı, gelişmemiş ülkelere oranla azdır. Yine gelişmiş ülkelerin insanları, gelişmemiş ülkelerin insanlarına oranla daha sağlıklıdır. Bu gözlemlere göre aradaki farklılığı oluşturan etkenlerden birinin de doğum kontrolü olduğu ortaya çıkar. Yukarıdaki kısa açıklamalardan da anlaşılabileceği gibi, toplumumuzun sağlık ve sosyo-ekonomik düzeyinin yükselmesi ve kadınlarımızın sağlıklı bir yaşam sürebilmesinde doğum kontrolünün önemli bir etken olduğu görülmektedir. Dünyada nüfus artış hızı bugünkü durumunu koruduğunda, 20. yüzyılın sonunda dünya nüfusunun 6.5 milyara yaklaşacağı varsayılmaktadır. Dünya 6.5 milyar insanı barındırabilir mi? Evet barındırabilir, ancak nasıl ve hangi koşullarda? Sanayide makine devrine kadar, insan gücü her türlü üretimde ve ülkelerin savunma gücünde çok önemli bir yer tutmaktaydı. Ancak makinelerin üretime katılmasıyla insan gücüne duyulan gereksinim azaldı, milyonlarca insan işsiz kalma tehlikesiyle karşılaytı ve uunyaaa büyük sosyal ve siyasal çalkantılar belirdi. Makine devrinden sonra Üretimde otomasyon devrine geçildi. Bu geçiş de insan gücüne duyulan gereksinimi azalttı. 20. yüzyılın son çeyreği ise artık çalışan makinelerin robotların ve düşünen makinelerin yani elektronik beyinlerin sahneye çıkış dönemi oldu. Bu makineler hemen hemen hatasız çalışırlar, yorulmazlar, grev yapmazlar, tazminat almazlar, sendikaları, tatil hakları yoktur, hayır demesini bilmezler. Bildikleri tek şey vardır; kendilerine öğretilenleri bozulana ya da elektrikleri kesilene kadar gerçekleştirmek. Ülkelerin askeri savunma stratejileri ise (nedense hiçbir ülkenin saldırı stratejisi yoktur) gün geçtikçe mekanik ve elektronik olanaklara daha çok yer ayırmaktadır. Yakın bir gelecekte ve günümüzde bile savaşların kaderi, bazı görevlilerin bazı düğmelere ne kadar erken basacaklarına bağlıdır. Gün geçmiyor ki bulunan yeni bir elektronik aygıt yüzlerce insanın yapabileceği ve hatta yapamayacağı işleri tek başına hatasız ve kısa sürede gerçekleştirebilsin. Gerçek şudur, bilim ilerledikçe insanin mekanik gücüne duyulan gereksinim azalmaktadır. Buna karşılık yaratabilme yeteneğine sahip insanlara duyulan gereksinim artmaktadır. Bir insanın yaratıcılığı ise. ancak iyi bir eği tim görmüş olma temeli üzerine kurulabilir. Artıl çağımız yetenekleri sınırlı kalabalıkların değil yetenekleri, gelişmiş, yaratıcı insanların çağı ol ma yolundadır. Bu kabul edilse de edilmese do değiştirilemeyecek çıplak bir gerçektir. Normal mantık kurallarına göre, bir ekmeği çok parçalara bölüp herkesi aç bırakmaktansa, bu ekmeğin doyurabileceği kadar insanı masaya çağırmak daha doğrudur. Dünya masasına çağrılacak insanların sayısını ise yine insanların kendileri ka-rarlaştırabilir, denetleyebilir. Bu denetim doğum kontrol yöntemlerinin uygulanmasıyla sağlanabilir. Bunun tersi düşünüldüğünde savaşlar, açlıklar, salgınlar gibi “Doğal seçinim” denilebilecek mekanizmalar islemeye başlar. Burada bir görüşü yeniden vurgulayalım. “Çağımız, yetenekleri sınırlı kalabalıkların değil, yetenekleri gelişmiş, yaratıcı insanların çağı olma yolundadır”.