YENİ DOĞAN BEBEK: Çocuk doğduktan kısa bir süre sonra ağlamaya ve soluk almaya başlar. Ancak çocuğun daha rahimde amnion sıvısı içindeyken bile solunum hareketleri yaptığı gösterilmiştir.
Ancak hamileliğin 4. ayından sonra dölütün anne rahiminde amnion sıvısı içinde solunum yaptığı kesinlikle bilinmektedir. Bu solunum hareketleriyle akciğerlerdeki hava keseciklerine (Alveol) hava yerine amnion sıvısı girip çıkmaktadır. Doğumdan sonra yapılan ilk solunum hareketleri aslında hava solunan ilk hareketlerdir. Çocuk doğduğunda akciğerlerindeki amnion sıvısını dışarı atıp, bunun yerine hava solumaya başlamaktadır. Bu olayla akciğerlerdeki basınç düşmekte ve çocuğun kan dolaşımı da buna uyacak bir biçimde yeniden düzenlenmektedir. Hava solunmasmı uyaran etkenler konusunda henüz kesin bir sonuca varılamamıştır.
Bazı araştırmacılar doğum olayının mekanik etkisini, solunumu başlatan sinirsel uyarıların yarattığını ileri sürerken, bazı araştırmacılar da doğrm sırasında çocuğun göğüs kafesinin sıkışmasını etken olarak göstermektedir. Diğer bazı araştırmacılar ise doğum sırasında çocuğun kanında artan karbondioksit ya da azalan
oksijenin solunumu uyardığı görüşünü savunmaktadır.
Çocuğun başı tümüyle doğum kanalından çıktığında burun, ağız ve kulaklardaki sıvı ve salgılar özel aygıtlarla emilir. Çocuk tümüyle doğduktan sonra ise göbek kordonu kesilir. Çocuğun solunumu düzenli bir biçimde aldığında ve aspirasyondan sonra her iki göze % l’lik gümüş nitrat çözeltisi damlatılır. Böylelikle çocuğun gözlerinin annenin doğum kanalında bulunması olası olan gonore (bel soğukluğu) mikroplarından etkilenmesi önlenir. % l’lik gümüş nitrat her iki alt gozkapağma damlatılır. 2 dakika sonra ise her iki alt gözkapağına bir miktar %09′luk steril tuz çözeltisi (Şaline) damlatılarak gözler yıkanır. Doğumdan hemen sonra çocuğun vücut ısısı hızla düşer, hatta çocuk bir süre odada açık ve çıplak bekletilirse, titremeye başlar. Titreme kasların kasılmasıyla olur. Kasların kasılması enerji ve ısı üretimi demektir, bu da daha fazla oksijen tüketimi anlamındadır. Bu nedenle çocuğun, ısısını denetleyebilen ve onun üşümesine, ısı kaybetmesine engel olan özel aygıtların içine alınması yararlıdır. Hiç değilse bir an önce giydirilmelidir. Doğumdan sonraki ilk günlerde çocuklar vücut ısılarını koruyamazlar, bu nedenle bulundukları odanın ısısının onların ısı kaybetmelerine ya da fazla ısınmalarına neden olmayacak düzeyde tutulması gerekir. Kundaklanmış ve Üzeri örtülmüş bir çocuk için 23 – 25°C’lik bir oda ısısı yeterlidir (ilk birkaç gün için). Bebeğin erken doğması, düşük kilolu olması gibi özel bakım gerektiren bazı durumlarda yeni doğan bebeğin özel bakımı gereklidir. Böyle bebekler doğumu izleyerek, göbek kordonu bağlandıktan sonra “Kuvöz” adı verilen özel bakım aygıtlarına alınır. Bu aygıt, bebeğin istenilen uygun bir sıcaklık ve nemlilik ortamında bulunmasını sağlar. Bu ortamdaki oksijen yoğunluğu da ihtiyaca göre ayarlanabilir. Ayrıca bebeğin bazı bakımlarının yapılabilmesi için de özel olarak yapılmıştır. Diğer bir deyimle bebek bu ortamdan hiç çıkarılmadan beslenir, altı temizlenir ve serum takılabilir yani her türlü gereksinimi karşılanır. Bu yoğun bakım ortamında kalan bebek, bir süre sonra dış ortama uyum gösterebilecek kadar gelişince “ku-vöz”den çıkarılır.
Bir önceki bölümde de belirttiğimiz gibi yeni doğan çocuklarda en Önemli konulardan biri de göbek kordonunun kesilmesidir. Kordonun kesinlikle mikropsuz bir kesiciyle kesilmesi gerekir. Bu yapılmadığında kesicideki mikroplar kordona, oradan da çocuğa bulaşarak çocukta öldürücü bulaşıcı hastalıklar ortaya çıkarır. Tetanos, stafilokokus aureus, streptokoklar ve eşeria koli bakterileri, bu gibi durumlarda sık karşılaşılan hastalık etkenleridir. Ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde, uygun olmayan sağlık koşullarında yapılan doğumlarda mikroplu kesicilerle göbek kordonunun kesilmesi sonucu önemli, bir bölümü tetanostan olmak üzere birkaç haftalık çok sayıda çocuk kaybedilmektedir.
Kesici aletler nasıl mikropsuzlaştınlır? Burada en basit ve ilkel yöntemi de belirteceğiz. Eğer elinizde mikropları öldürecek hiçbir ilaç yoksa kordonu keseceğimiz bıçağı ateşte iyice yakın, ısıtın hatta akkor hale getirin ve hiçbir yere dokundurmadan soğutun. Sonra kordonu bağla-layıp, bağın yukarısından kesin. Kesici aleti en az 30 dakika kaynatmanız da mikropları öldürür. Daha sonra kaptaki suyu boşaltır, alet kendi kendine soğuduktan sonra yalnız sapından tutup kordonu kesebilirsiniz. Göbek kordonunu kestikten sonra, çocuğun tarafındaki ucuna biraz tendürdiyot sürün ve temiz bir gazlı bezle kapatın. Göbek kordonunun vücuda yapışık bölümü 1-2 günde kurur, kararır. 10-15 günde de düşer ve yerinde göbek çukuru belirir. Birçok hastanede çocuk, doğduktan sonra ılık suyla hafifçe yıkanır. Böylece çocuk doğarken derisini kaplamakta olan “Verniks kazeoza” denilen beyaz peynir kıvamındaki yağın bir bölümünden temizlenmiş olur. Geriye kalan Verniks kazeoza da 24 saatte çocuğun derisi tarafından emilir. Bu ilk banyodan sonra çocuk iyice kurutulmalıdır. Islak kalan çocuk ısı kaybeder. İlk birkaç günde çocuk vücut ısısını -sabit tutamadığından çocuğu yıkamamak daha doğrudur. Çocuğun vücut ısısı sabitleştiğinde banyolara başlanabilir. Yeni doğan çocuğun derisinde “Lanugo tüyleri” denilen geçici tüyler bulunur. Yeni doğan çocuğun giyimi de çok önemlidir. Ülkemizdeki yanlış bir alışkanlıkla, çocuklar çok sıkı kundaklanmaktadır. Bu ise doğuştan kalça çıkıklarının gelişme olasılığını yükseltmektedir. Çocukların gevşek ve bacaklar arasına konan ara bezinin geniş tutularak kundaklanması gerekir. Çocukları eğer sıkı kundaklıyacaksanız, hiç kundaklamayın daha iyi “Doğuştan Kalça Çıkığı” adlı başlığına başvurun). Yeni doğan çocuklar ilk 2-3 günde “Mekonyum” denilen bir dışkı çıkarırlar. Meko-nyum, çocuk daha anne karnındayken yuttuğu amnion sıvısı, lanugo tüyleri, bağırsak kanalından dökülen epitel hücreleri mukus ve safra salgısının karışımıdır. Mekonyum yumuşak ve kahverengi – yeşil renktedir. Çocukların % 9O’ı ilk dışkılarını doğumdan sonraki ilk 24 saatte yaparlar. Geri kelam ise ilk 48 saat içindedir. Bu sürelerin aşılması çocuğun sindirim ve/veya idrar sistemindeki bir bozukluğu düşündürtmeli-dir. Dışkılar ilk günlerde belli bir biçim göstermezler, ancak sonraları küçük silindirlik biçimler kazanırlar. Çocuklar doğumlarını izleyen ilk 3-4 gün boyunca biraz kilo kaybederler. Çünkü ilk günlerde yeterince beslenemezler, fazla terlerler, doğarken vücutlarında olan idrar ve dışkıyı dışarı atarlar. Ancak 10. günde normal doğum kilolarına kavuşurlar ve bundan sonra da kilo almayı sürdürürler. Nitekim 5 aylık olduklarında doğum kilolarının İki katı, 12 ayhk olduklarında ise 3 katı bir vücut ağırlığına ulaşırlar. Erken doğmuş çocuklar (prematürler) ilk günlerde daha fazla kilo kaybederler ve doğum kilolarına daha geç ulaşırlar, ancak 12. ayın sonunda vücut ağırlıkları normal doğmuş bir çocuğunkine yetişir. Yeni doğan çocuğa 12 saat sonra meme verilmeye başlanır, her bir emzirme arasının 4 saat olması önerilir. Erken doğmamış çocuklarda bu oranın 3 saat olması yeterlidir.
Doğum sırasında kafada gelişen hafif deformasyon kısa sürede düzelir.
İlk 4 günde çocuğun her bir memeyi 4- 5 dakika emmesi yeterlidir. 4. günden sonra bu süre her bir meme için 10 dakikaya çıkartılmalıdır. Doğumdan 1-2 gün sonra eğer isteniyprsa ya da tıbbi bir gereklilik varsa erkek çocuklara sünnet de yapılabilir (Bu konu 15. Bölümde “Sünnet” başlığında incelenmiştir).
Bilindiği gibi alyuvarlardaki hemoglobin maddesinin kimyasal yıkımının ürünü olan “bilirubin ortaya çıkar. 100 mi. kandaki bilirubin düzeyi de 5 mg.’ı aştığında sarılık belirir. Yeni doğan çocukların bilirubin düzeyi 100 mi. kanda 1,8- 2,8 mğ. kadardır. Ancak 3-4 . günlere doğru, bu düzey 5 mg.’ı aşarak çocukta sarılık gelişir. Buna “Yeni doğanın fizyolojik sarılığı” ya da kısaca “Fizyolojik sarılık” denir ve tamamen normal bir gelişmedir. Birkaç günde kendiliğinden kaybolur. Çocuğun ışıkta tutulması sarılığın kaybolmasını hızlandırır. Kanda artmış olan bilirubinin önemli bölümü “İndirekt bilirubin”, “Bağlanmamış bilirubin” tipindedir. Çünkü çocuğun karaciğer hücreleri ve bunların enzimleri yeterince gelişmemiştir. Ancak doğumdan sonraki ilk haftada karaciğer hücreleri olgunlaşırlar ve sarılığı giderirler.
100 mi. kandaki indirekt bilirubin düzeyinin 20 mg. ve daha yukarısına çıkması durumunda “Kernikterus” denilen bir durum gelişir. Kernik-terusta indirekt bilirubin, beyin dokusuna birikerek burada çeşitli hasarlara yol açmaktadır. Yeni doğanın fizyolojik sarılığı ve kernikterus konulan