all Anlamı, Karşılığı
İngilizce - Türkçe
-
alls. bütün, tüm; hepsi: All roses have thorns. Bütün güller dikenlidir. He worked all day. Bütün gün çalıştı. i. hepsi: All of us went. Hepimiz gittik. Pour it all out. Hepsini dök. z. tamamıyla: He was all alone. Yapayalnızdı. dressed all in red tepeden tırnağa kırmızılar içinde.The score was six all, with two minutes remaining. Maçın bitimine iki dakika kala 6-6 berabereydiler.
-
all alongöteden beri; hep böyle, her zaman.
-
all along1. boyunca. 2. k. dili baştan, başından beri.
-
all along the linesıra boyunca.
-
all at oncehep birden.
-
all at oncebirden, birdenbire.
-
all butaz daha; -den başka.
-
all but1. -den gayri hepsi, ... dışında hepsi: We have interviewed all but two of the candidates. Adayların ikisi dışında hepsiyle görüştük. 2. az kalsın, neredeyse: She was so angry that she all but slapped me. O kadar kızdı ki beni neredeyse tokatlayacaktı.
-
all daybütün gün.
-
all in a tumblealtüst, karmakarışık.
-
all in onehem ... hem de ...: He´s the Minister of Defense and the Minister of Education all in one. Hem Savunma Bakanı, hem de Eğitim Bakanıdır.
-
all manner ofher çeşit.
-
all night longbütün gece, sabaha kadar.
-
all of a suddenbirdenbire, birden, ani olarak, aniden, ansızın.
-
all of a suddenbirdenbire, aniden, ansızın.
-
all overtamamen; bitmiş; tekrar, baştan.
-
All right!k. dili Aferin!/Yaşa be!/Çok iyi!/Harika!
-
All right.k. dili Peki./Tamam.: All right, I´ll come. Peki, gelirim.
-
all roundbütünüyle, her şey göz önünde tutulursa.
-
All that glitters is not gold.Parlayan her şey altın değildir./Görünüşe aldanmamalı.
-
All the best!1.(mektubun sonunda) En iyi dileklerimle! 2. Yolun açık olsun!
-
all the betterdaha iyi.
-
all the ins and outs of1. (bir konunun/işin) tüm ayrıntıları, (bir şeyin) girdisi çıktısı. 2. (bir yerin) her tarafı/yeri.
-
all the livelong nighthiç bitmeyecekmiş gibi gelen bir gece boyunca.
-
all the restkalanların hepsi.
-
all the samehepsi bir.
-
all the samebununla birlikte.
-
all the timeher zaman, daima, hep.
-
all the way1. başından sonuna kadar. 2. tamamen.
-
all the whilebelirli bir müddetin başından sonuna kadar: She wasn´t surprised because she´d known it all the while. Baştan bildiği için şaşırmamıştı.
-
all the year roundtüm yıl boyunca.
-
all therek. dili aklı başında.
-
all things consideredher şey göz önüne alınırsa.
-
all toldyekûn olarak.
-
all too soonpek erken, zamansız.