as Anlamı, Karşılığı
İngilizce - Türkçe
-
asbağ. 1. -irken; -dikçe: I nabbed him as he was going out the door. Kapıdan çıkarken yakaladım. He´s taking life more seriously as he gets older. Yaşlandıkça hayatı daha bir ciddiye alıyor. 2. -diği için; -diğine göre: As he didn´t bring the money, he didn´t get the book. Parayı getirmediği için kitabı alamadı. As he didn´t even reply to your invitation he´s probably not going to come. Davetine bir cevap bile yollamadığına göre herhalde gelmeyecek. 3. Karşılaştırmalarda kullanılır: He´s not as smart as she. Onun kadar akıllı değil. I want a box as big as this. Bu büyüklükte bir kutu istiyorum. It´s as easy as pie. İşten bile değil. 4. -diği gibi: Do as she does. Onun yaptığı gibi yap. 5. gibi: Ersin´s a bookbinder, as are his brothers. Ersin, kardeşleri gibi ciltçidir. z. -in kadar: He´s as tall as you. Boyu senin kadar. It´s not as cold as we expected it to be. Beklediğimiz kadar soğuk değil. I´m not so stupid as to do a thing like that. Öyle bir şey yapacak kadar aptal değilim. Selim´s as lazy as he is intelligent. Selim, akıllı olduğu kadar tembel. edat olarak: I´m telling you this as a friend. Bunu sana arkadaş olarak söylüyorum.
-
as ... as all get-outk. dili son derece, çok: He was driving as fast as all get-out. Arabayı son hızla sürüyordu. She is as smart as all get-out. Zehir gibi bir zekâsı var.
-
as ... as everher zamanki gibi: as fast as ever her zamanki gibi hızlı.
-
as ... so ...1. -dikçe ...: As the time grew shorter so his excitement mounted. Zaman azaldıkça heyecanı arttı. 2. ne kadar ... o kadar ...: As she loves cats, so he loves birds. O ne kadar kedi severse o da aynı şekilde kuş sever. As she is beautiful so also is she intelligent. Güzel olduğu kadar akıllıdır da. 3. nasıl ... öyle ...; nitekim: As you think, so will you behave. Nasıl düşünürsen öyle davranırsın. Just as I refused to go yesterday, so I shall refuse to do so today. Dün gitmeyi reddettim, nitekim bugün de reddedeceğim.
-
as a general rulegenellikle.
-
as a matter of coursegayet tabii olarak.
-
as a matter of coursedoğal olarak.
-
as a matter of factaslında.
-
as affairs standşimdiki halde.
-
as black as pitchsimsiyah, zift gibi.
-
as bold as brassk. dili büyük bir küstahlıkla.
-
as easy as pieçok kolay.
-
as far askadarıyla, -e göre: as far as I can see gördüğüm kadarıyla. as far as I´m concerned bana göre.
-
as far as he is concernedona kalırsa, ona sorarsan.
-
As far as I can see ....Bana kalırsa ....
-
as far as in me lieselimden geldiği kadar, tüm gücümle. take s.t. lying down bir şeyi alttan almak; bir şeyin altında kalmak.
-
as far as it goesaslında, esasen: What you propose is good, as far as it goes; but it overlooks some important details. Önerin aslında iyi, ama bazı önemli ayrıntıları içermiyor.
-
as far as s.o. is concerned-e göre: It´s fine as far as I´m concerned. Bana göre iyi.
-
as far as that goesk. dili 1. o zaman; o durumda, o halde. 2. ayrıca. 3. zaten, aslında.
-
as fit as a fiddleturp gibi, sağlığı yerinde.
-
as forise: As for me, I´m not going. Bense gitmiyorum.
-
as for mebana gelince.
-
as for the restgeri kalanına gelince.
-
as from-den itibaren, -den başlayarak: as from that date o tarihten itibaren. as from now bundan böyle.
-
as good asgibi (olmak): We´ve as good as finished. Bitirmiş gibiyiz. It´s as good as new. Yeni gibi oldu.
-
as good as gold1. çok sağlam, çok güvenilir. 2. çok terbiyeli.
-
as if-miş gibi, -cesine, -e (benzemek): He looks as if he´s asleep. Sanki uyuyormuş gibi duruyor. He was smiling as if he´d received some good news. İyi bir haber almışçasına gülümsüyordu. He looks as if he´s working hard. Çok çalışıyora benziyor.
-
as ifgüya, sözde, sanki, gibi.
-
as istic. şimdiki haliyle, olduğu gibi.
-
as it weresanki, güya, âdeta.
-
as like as two peastıpkı birbirine benzer, bir elmanın iki yarısı.
-
as long as1. -diği sürece: You won´t get so much as a penny from me as long as I live. Yaşadığım sürece benden bir kuruş bile alamayacaksın. 2. şartıyla: You can have it as long as you return it by this evening. Bu akşama kadar iade etmek şartıyla onu alabilirsin.
-
as luck would have itşansıma.
-
as meek as a lambkuzu gibi, uysal.
-
as much againbir misli daha.
-
as much as one canelinden geldiği kadar, gücü yettiği kadar, yapabildiği kadar: I´ll help as much as I can. Elimden geldiği kadar yardım edeceğim.
-
as nearly as I can tellyaklaşık olarak, bildiğim kadarıyla.
-
as one manhep birlikte.
-
as plain as the nose on your facebesbelli, apaçık.
-
as quick as a winkk. dili bir lahzada, göz açıp kapayıncaya kadar; bir çırpıda.
-
as regardsile ilgili olarak, konusunda, hakkında, -e gelince.
-
as regards/to-e gelince: as to him ona gelince.
-
as safe as housesİng., k. dili çok emniyetli.
-
as soon as-er -mez: I´ll call you as soon as I reach Istanbul. İstanbul´a varır varmaz sana telefon edeceğim.
-
as soon as possibleen kısa zamanda; bir an önce.
-
as such1. öyle/şöyle/böyle: He´s a teacher and is known as such. O öğretmendir ve herkes onu öyle tanıyor. 2. aslında: It´s not a medicine as such. Aslında ilaç değil.
-
as the crow fliesk. dili dosdoğru gidecek olursak.
-
as thoughsanki, ... gibi, -cesine: We behaved as though we´d known each other for years. Yıllardır tanışırmış gibi davrandık. It was as though he´d never seen me before. Sanki daha önce beni hiç görmemişti. It´s as though we´re in a jungle. Sanki cengeldeyiz.
-
as usualher zamanki gibi.
-
as well1. de, da, dahi: I´m going as well. Ben de gidiyorum. 2. ayrıca.
-
as well as1. ... kadar iyi: He writes well, but not as well as Eşref. İyi yazıyor, ama Eşref kadar iyi değil. 2. hem ... hem de ...: He gave me money as well as advice. Bana hem para verdi, hem de öğüt.
-
as yetşimdiye kadar, henüz.
-
as yetdaha, henüz.
-
as you pleasenasıl isterseniz.
Türkçe - İngilizce
-
as1. playing cards ace. 2. ace, champion.
-
asermine, stoat.