be Anlamı, Karşılığı
İngilizce - Türkçe
-
bef. (--en, --ing) (kuraldışı çekimleri: şimdiki zaman I am; he/she/it is; we/you/they are; eski thou art. geçmiş zaman I/he/she/it was; eski thou wast; we/you/they were; eski thou wert. miş´li geçmiş zaman I have been) olmak, vaki olmak; varlığını göstermek, mevcut olmak. yardımcı f. -dır. edilgen fiil yapmaya yarayan yardımcı fiil: be seen görünmek.
-
BEkıs. bill of exchange.
-
be vexed with s.o.birine kızmak.
-
be unashamed(of) (-den) utanmamak/utanç duymamak.
-
be ... shy(birinin) (belirli bir miktarda) eksiği olmak: We´re only twenty dollars shy of a million. Bir milyona varabilmek için yalnızca yirmi dolar eksiğimiz var.
-
be (caught) between a rock and a hard place.k. dili iki ateş arasında kalmak; iki arada kalmak; iki cami arasında kalmış beynamaza dönmek; iki arada bir derede kalmak.
-
be a bad judge of-den anlamamak.
-
be a basket casek. dili 1. berbat bir halde olmak. 2. ambale olmak, doğru dürüst düşünemez halde olmak.
-
be a big dealk. dili çok önemli olmak.
-
be a byword formec. ile eşanlamlı olmak.
-
be a disgrace to-in yüzkarası olmak.
-
be a good judge of-den anlamak, -in ne olduğunu bilmek.
-
be a hard workerçok çalışkan olmak.
-
be a match for(birinin) dengi olmak.
-
be a nervous wreckk. dili sinirleri bozulmuş olmak.
-
be a nuisance to-in başının belası olmak.
-
be a part and parcel of(bir şeyin) önemli bir öğesi olmak: These words are now part and parcel of the language. Bu sözcükler artık dilin önemli bir parçası oldu.
-
be a past master at(bir konuda) çok usta olmak.
-
be a physical wrecksağlığı bozulmuş olmak.
-
be a picture of healthturp gibi olmak.
-
be a poor loseryenilince kızıp küsmek.
-
be a shadow of one´s former self1. (biri) epeyce çökmüş olmak. 2. (biri) epeyce çaptan düşmüş olmak. 3. eski halinden çok düşmüş olmak.
-
be a stranger to-in yabancısı olmak.
-
be a subject of/for... konusu olmak: She was a subject of gossip throughout the village. Köydeki herkesin dedikodu konusu idi.
-
be a thing of the past(bir şey) artık geçmişe ait bir şey olmak.
-
be a whiz atk. dili (bir konuda) çok becerikli olmak, (bir işin) ustası olmak.
-
be abhorrent to1. -e iğrenç gelmek. 2. -e son derece ters/aykırı gelmek.
-
be about1. (kötü bir şey) kol gezmek: Smallpox was about in the town. Şehirde çiçek kol geziyordu. 2. ayakta olmak: That morning she was about at the crack of dawn. O sabah şafak söktüğünde ayaktaydı.
-
be aboutüzere olmak; meşgul olmak.
-
be about s.t.bir şey yapmak, bir şeyle meşgul olmak: What are you about? Sen ne yapıyorsun? You´ve been long enough about it! Amma uzun sürdü! He knows what he´s about. Ne yaptığını biliyor.
-
be about to-mek üzere olmak: I was about to go out the door. Kapıdan çıkmak üzereydim. I knew by heart the poems about to be read. O sırada okunacak olan şiirleri ezbere biliyordum.
-
be above reproacheleştirilemez olmak.
-
be above suspicion-den şüphe edilemez olmak: He´s above suspicion; he couldn´t have been there when it happened. Ondan şüphe edilemez; olay sırasında orada olamazdı.
-
be above suspicionher türlü şüpheden uzak olmak.
-
be abroad1. yurtdışında olmak. 2. artık sır olmaktan çıkmış olmak: How´d it get abroad that I was here? Burada bulunduğum nasıl keşfedildi? 3. ev dışına çıkmış olmak, dışarıda olmak: Why are you abroad so early in the morning? Sabahleyin böyle erkenden niye dışarı çıktın?
-
be absorbed intüm dikkatini (bir şeye) vermiş olmak.
-
be abundant in-de bol/çok olmak: The forest was abundant in game. Ormanda av hayvanı çoktu.
-
be accordant with-e uygun olmak; ile uyumlu olmak.
-
be accustomed to-e alışkın olmak.
-
be acquainted with1. ile tanışmak, -i tanımak. 2. -i bilmek, -e aşina olmak.
-
be acquitted(of) (-den) beraat etmek, temize çıkmak.
-
be addicted to(bir şeyin) bağımlısı/tiryakisi olmak.
-
be adriftakıntıyla sürüklenmek. z.
-
be advisableTavsiyeleri pekiştirmek için kullanılır: Great caution is advisable. Son derece dikkat edilmeli.
-
be affiliated with-e bağlı olmak.
-
be afflicted with-den mustarip olmak.
-
be afloat1. su üstünde yüzmek. 2. (mali açıdan) ayakta kalmak, zarar etmemek: The firm is afloat. Şirket masrafını çıkarıyor. 3. (söylenti) dolaşmak: Rumors are afloat. Ortalıkta şayialar dolaşıyor.
-
be afraid(of) (-den) korkmak.
-
be afraid of one´s own shadowkendi gölgesinden korkmak.
-
be afterpeşinde olmak.
-
be alien to(birine) yabancı gelmek.
-
be alive to-in farkında olmak.
-
be alive withkaynamak, çok miktarda bulunmak.
-
be all broken up over-den dolayı çok üzgün olmak.
-
be all earskulak kesilmek, dikkatle dinlemek.
-
be all eyesgözünü dört açmak.
-
be all for-i candan desteklemek, -e taraftar olmak.
-
be all ink. dili pestili çıkmak; çok yorgun olmak.
-
be all keyed upçok heyecanlı olmak; endişe içinde olmak.
-
be all right1. iyi olmak, zarara uğramamış olmak: Are you all right? İyi misin? 2. iyi olmak, fena olmamak: His grades are all right. Notları fena değil. 3. uygun olmak, olmak: Is it all right if she comes too? O da gelse olur mu?
-
be all thumbsk. dili 1. elleriyle iş yapmaya gelince beceriksiz olmak. 2. at (belirli bir konuda) beceriksiz olmak.
-
be all wetk. dili çok yanılmak.
-
be all wetk. dili 1. tamamen yanlış olmak. 2. yanılmak, yanılgıya düşmek.
-
be alonggelmek.
-
be along for the ridek. dili (iş için değil) eğlenmek/vakit geçirmek için (hazır) bulunmak.
-
be amissgerektiği gibi olmamak.
-
be an old hand at(bir konuda) bayağı tecrübeli olmak.
-
be anathema to... tarafından nefret edilen biri olmak: She was anathema to the left-wingers. Solcular ondan nefret ettiler.
-
be angry about-e sinir olmak.
-
be angry at-e kızgın olmak, -e kızmak.
-
be angry with s.o.birine gücenmiş olmak.
-
be annoyed with(birine) kızgın olmak.
-
be answerable for s.t.bir şeyden sorumlu olmak.
-
be answerable to s.o.birine karşı sorumlu olmak.
-
be anxious about-i merak etmek.
-
be anxious for s.o. to(birinin bir şeyi yapmasını) çok istemek.
-
be anxious tok. dili -i çok istemek.
-
be as good as one´s bondson derece güvenilir olmak.
-
be as good as one´s wordsözünü tutmak, sözünü yerine getirmek.
-
be as good as one´s word/promisesözünü tutmak, sözünde durmak, sözünü yerine getirmek.
-
be as thick as thievesk. dili sıkı fıkı olmak, canciğer kuzu sarması olmak.
-
be ashamedutanmak.
-
be asleepuyumak.
-
be assailed with doubtskuşkular içinde olmak.
-
be assassinatedsuikasta uğramak, suikasta kurban gitmek.
-
be associated withile ilişkisi olmak; ile ilgisi olmak.
-
be astonished at-e hayret etmek.
-
be at-de bulunmak, -de olmak.
-
be at a disadvantagedezavantajlı olmak.
-
be at a loss for wordsne diyeceğini şaşırmak/bilememek.
-
be at a loss for wordsne diyeceğini şaşırmak, söyleyecek söz bulamamak.
-
be at a low ebb1. (birinin) morali bozuk olmak. 2. çok azalmış olmak.
-
be at a standstilldurmak, durmuş vaziyette olmak; kesilmek, kesilmiş vaziyette olmak.
-
be at bayçok zor bir durumda olmak.
-
be at cross purposes-in amaçları birbirine ters düşmek/birbiriyle çelişmek.
-
be at daggers drawnkanlı bıçaklı olmak.
-
be at faultkabahatli olmak.
-
be at handel altında olmak; yakında olmak.
-
be at loggerheads(with) (ile) ihtilafa düşmüş olmak.
-
be at loose endsk. dili 1. meşgul olmamak, boş olmak. 2. boşta gezmek.
-
be at loose endsserbest olmak, (birinin) bir işi olmamak.
-
be at odds1. (birilerinin) araları açık olmak. 2. with -e aykırı olmak.
-
be at one´s backbir kimseye arka çıkmak.
-
be at one´s besten iyi durumda olmak, formunda olmak.
-
be at one´s elbowyanı başında olmak, yanında olmak.
-
be at one´s wit´s endne yapacağını bilmemek, şaşırmak.
-
be at one´s wits´/wit´s endk. dili ne yapacağını şaşırmak.
-
be at resthareketsiz olmak, hareket etmemek.
-
be at risktehlikede olmak.
-
be at s.o.´s beck and callher an birinin emrinde olmak.
-
be at s.o.´s disposalbirinin emrinde olmak: While I´m away my house is at your disposal. Ben yokken evim emrinizde.
-
be at s.o.´s dispositionbirinin emrine amade olmak.
-
be at s.o.´s servicebirinin hizmetinde olmak.
-
be at sea1. denizde olmak; (açık denizde seyreden) gemide olmak. 2. k. dili şaşkına dönmüş olmak.
-
be at the end of one´s ropeçaresiz kalmak.
-
be at the end of one´s tetherson kozunu oynamış olmak.
-
be at the end of one´s tetherk. dili çok zor bir durumda olmak, ne yapacağını şaşırmış olmak.
-
be at the mercy of-in insafına kalmış olmak.
-
be at the point of deathölmek üzere olmak.
-
be at variance with1. ile uyuşmamak, ile araları bozuk olmak. 2. -e ters düşmek, ile çelişmek.
-
be at warsavaş halinde olmak.
-
be at workişte olmak, iş başında olmak.
-
be averse to1. -den hoşlanmamak: He is averse to hard work. Çok çalışmaktan hoşlanmıyor. 2. -e karşı olmak: They were averse to our plan. Planımıza karşıydılar.
-
be avid for(bir şeyi elde etmek için) çok hırslı/arzulu olmak.
-
be awake to-in farkında olmak.
-
be aware of-in farkında olmak; -den haberdar olmak.
-
be awash1. suyla kaplı olmak, sular altında olmak. 2. (bir şey) su içinde yüzmek. 3. with ile dolu olmak; bol miktarda bulunmak.
-
be bad for-e zararlı olmak.
-
be bad newsk. dili hiç iyi biri/bir şey olmamak.
-
be badly offk. dili fakir/yoksul olmak.
-
be baffledşaşırmak.
-
be bang onİng., k. dili tam isabet etmek, taşı gediğine koymak.
-
be based on-e dayanmak.
-
be behind the eight ballargo zor/müşkül bir durumda olmak.
-
be behind the timesçağın gerisinde kalmak.
-
be beneath s.o.birine yakışmamak, birinin tenezzül etmeyeceği bir şey olmak: That´s beneath you. O sana yakışmaz.
-
be bent on/upon-i kafasına/aklına koymuş olmak.
-
be bent out of shapek. dili küplere binmek, çıldırmak.
-
be beset by/with1. -in (olumsuz yönleri) çok olmak: This project´s beset with problems. Bu proje problemlerle dolu. 2. -i kaplamak, -i istila etmek: I was suddenly beset by doubts. Birdenbire içimi kuşkular kapladı.
-
be beside the pointkonuyla ilgisi olmayan bir şey olmak.
-
be beside the point/question-in (konuşulan şeyle) hiç ilgisi olmamak: That´s beside the point. Onun alakası yok.
-
be besotted withİng. -e kapılmak, ... sevdasına kapılmak, kendini -e kaptırmak.
-
be better offdaha iyi durumda olmak.
-
be beyond beliefinanılması mümkün olmamak, inanılmaz olmak.
-
be beyond disputetartışma götürmemek.
-
be beyond one´s ken(birinin) hiç bilmediği bir şey olmak.
-
be beyond s.o.´s grasp1. birinin kavrayışının dışında olmak. 2. birinin elinden kurtulmuş olmak: They´re beyond his grasp now. O artık onlara dokunamaz. 3. birinin elde edemeyeceği bir şey olmak.
-
be beyond the palehiç kabul olunacak/onaylanacak bir şey olmamak.
-
be beyond/without a shadow of a doubtzerre kadar şüphe kalmamak.
-
be booked up1. -in programı dolu olmak. 2. -in tüm yerleri dolu/rezerve olmak.
-
be bored stiffk. dili sıkıntıdan patlamak/çatlamak.
-
be born with a silver spoon in one´s mouthk. dili zengin bir ailenin çocuğu olmak.
-
be bound to-mesi kesin gibi/kesin olmak: He´s bound to win. Kazanması kesin gibi.
-
be broken to smithereensparamparça olmak.
-
be burned/burnt outyangın yüzünden sokakta kalmak.
-
be cast adriftakıntıya bırakılmak.
-
be caught short1. parası çıkışmamak. 2. of yanında yeterli miktarda (bir şey) olmamak. 3. İng. sıkışmak, aptesi gelmek.
-
be centrally locatedmerkezi bir yerde olmak, şehrin merkezinde bulunmak.
-
be chary of(bir konuda) son derece ihtiyatlı davranmak/dikkatli olmak: Be chary of investing your money in that company. Paranızı o şirkete yatırmadan önce iyice düşünün.
-
be close to1. (belirli bir zaman veya yerde) -e yakın olmak. 2. -in yakını olmak.
-
be closeted withgörüşme amacıyla (birisi) ile odaya kapanmak.
-
be cognizant of-den haberdar olmak, -in farkında olmak, -i bilmek.
-
be comparable1. to -e benzemek. 2. with ile karşılaştırılabilir olmak.
-
be composed of-den oluşmak, -den ibaret olmak.
-
be concerned about-den kaygılanmak, -den endişe duymak, -i merak etmek.
-
be conditioned by(bir şey) (başka bir şeye) bağlı olmak: Your spending capacity is conditioned by the size of your income. Harcamaların gelir miktarına bağlı.
-
be conducive toinsanı -e davet etmek/sevketmek, -e müsait olmak: This is a place that´s conducive to reflection. Burada insan derin düşüncelere dalabilir.
-
be congenial1. to -e hoş gelmek. 2. with -e uygun olmak.
-
be conscious of-in farkında olmak, -i bilmek.
-
be consoledavunmak.
-
be contrary to-e zıt olmak, -e ters düşmek.
-
be convulsed with laughtergülmekten katılmak.
-
be crazy about-e bayılmak.
-
be cross with-e dargın olmak.
-
be cursedlanetli olmak.
-
be damaged in shipment(mal) yoldayken hasar görmek.
-
be delayedgecikmek, geç kalmak.
-
be delighted with-e çok sevinmek.
-
be desirous of-i arzu etmek, -e can atmak.
-
be destinedfor/to talih tarafından bir şeye yöneltilmek: He was destined for greatness. Kader onu büyük bir adam olmaya yöneltti. He was destined to become president. Talih onu cumhurbaşkanlığına yöneltti.
-
be destined for(bir yere doğru) yol almak/gitmek; (bir yere doğru) gidecek olmak: The ship was destined for China. Gemi Çin´e doğru yol alıyordu.
-
be disdainful of s.t.bir şeyi hor görmek.
-
be disenchanted withgözünden düşmek: I´m disenchanted with him. O, gözümden düştü.
-
be disgusted with-den bıkmak.
-
be disposed to... eğiliminde olmak.
-
be done fork. dili 1. mahvolmak; belaya çatmak. 2. pestili çıkmak, canı çıkmak.
-
be doomed to(kötü bir şeye) mahkûm olmak.
-
be down in the dumpsçok neşesiz olmak, canı sıkkın olmak.
-
be down on-e karşı olmak.
-
be down to the wirek. dili (bir şeyi yapmak için tanınan mühlet) bitmek üzere olmak; (bir işin) sonuna yaklaşmış olmak: We´re down to the wire. Bu işin sonuna yaklaştık.
-
be dressed in tatters(birinin) üstü başı yırtık pırtık olmak, yırtık pırtık giysiler içinde olmak.
-
be dressed up fit to killiki dirhem bir çekirdek olmak, çok süslenmiş olmak.
-
be due1. to -den kaynaklanmak/ileri gelmek, -e borçlu olmak. 2. -in verilmesi/ödenmesi gerekmek/lazım olmak: When is this note due? Bu senedin vadesi ne zaman doluyor? 3. (belirli bir zamanda/belirli bir programa göre) (bir olayın meydana gelmesi) gerekmek/lazım olmak/beklenmek: The bus is due at nine. Otobüsün dokuzda gelmesi lazım. 4. (bebeğin doğumu) beklenmek: When´s her baby due? Ne zaman doğum yapacak?
-
be enamored of-e âşık olmak.
-
be encased inile kaplı olmak; ile örtülü olmak.
-
be enchanted by/with-e bayılmak, -i çok sevmek: She is enchanted with her new house. Yeni evine bayılıyor.
-
be encrusted with1. (kalınca bir tabaka) ile kaplı olmak. 2. (mücevherler) ile süslü olmak.
-
be encumbered with1. ile yüklü olmak. 2. ile doldurulmuş olmak.
-
be endowed withAllah (birine) (bir şeyi) vermek: He´s endowed with a good memory. Allah ona iyi bir hafıza vermiş.
-
be engrossed in-e dalıp gitmek.
-
be enmeshed in(olumsuz bir duruma) düşmek: He was enmeshed in his own intrigues. Kendi entrikaları ayağına dolanmıştı.
-
be enshrined in(bir şeyin) içinde çok saygın bir yeri olmak: It´s an expression that´s enshrined in French usage. O deyimin Fransız dilinde çok saygın bir yeri var.
-
be entitled to1. -e hakkı olmak. 2. -i yapmaya yetkisi olmak.
-
be equal to(bir işin) üstesinden gelmek.
-
be equivalent to-e eşit olmak. i. 1. karşılık, eşit. 2. dilb. eşanlamlı sözcük, eşanlamlı.
-
be exempt(from) -den muaf olmak. f. muaf tutmak.
-
be expectingk. dili hamile olmak, gebe olmak.
-
be fagged outçok yorgun olmak, turşu gibi olmak. i., argo 1. sigara. 2. homoseksüel erkek, ibne, tekerlek.
-
be familiar to-e aşina olmak.
-
be familiar with-i iyi bilmek.
-
be famishedçok acıkmış olmak.
-
be fascinated by/with-e kendini kaptırmak.
-
be fast(saat) ileri gitmek/olmak.
-
be few and far betweennadir rastlanmak; çok seyrek olmak.
-
be fluent in(bir dili) akıcı bir şekilde konuşmak.
-
be flushed with(bir şeyin) verdiği heyecanla dolu olmak.
-
be fond of-i sevmek.
-
be for the benefit of-in yararına olmak: This concert´s for the benefit of Darüşşafaka. Bu konser Darüşşafaka´nın yararına.
-
be found wantingkusurlu bulunmak.
-
be free of1. (birinden) kurtulmuş olmak. 2. (bir yerden) çıkmış olmak.
-
be free to-ebilmek: She´s now free to marry. Artık evlenebilir. You´re free to go. Gidebilirsiniz.
-
be free with one´s advicesorulmadan öğüt vermek.
-
be free with one´s moneyparasını cömertçe harcamak.
-
be from-den gelmek, -li olmak.
-
be frozen harddonup kaskatı olmak.
-
be fucked up1. kafayı yemek, kafayı yemiş olmak; kafayı üşütmüş olmak. 2. (iş/işler) berbat olmak, mahvolmak, rezil olmak.
-
be full of beansk. dili çok canlı ve hevesli olmak.
-
be given to(bir şey yapmak) itiyadında olmak.
-
be going strongenerjik bir şekilde çalışmak.
-
be going to1. Niyet gösterir: She´s going to register for that course. O ders için kaydını yaptıracak. 2. Zorunluluk gösterir: You are going to get that job, period. O işe gireceksin, o kadar. 3. -mek üzere olmak: Doğan´s going to throw up. Doğan kusmak üzere. 4. Gelecek zaman için kullanılır: It´s going to be sunny today. Bugün hava güneşli olacak.
-
be good at(belirli bir şeyi) iyi yapmak: He´s good at repairing radios. Radyo tamirini iyi yapar.
-
be good enough tobir iyilik edip de (bir yardımda bulunmak): Will you be good enough to help me? Bir iyilik edip de bana yardım eder misiniz?
-
be good for1. (belirli bir süre için) dayanmak: That rug´s good for another twenty years. O halı bir yirmi yıl daha dayanır. 2. (belirli bir işe) yaramak: It´s good for a laugh. Bizi güldürmeye yarar.
-
be good/bad at figureshesabı iyi/kötü olmak.
-
be greedy forgözünü (bir şey) hırsı bürümek.
-
be green with envy1. çok kıskanmak, kıskançlıktan çatlamak. 2. gıpta etmek.
-
be guilty of-in suçlusu olmak, -den suçlu olmak.
-
be halfway through-in yarısını bitirmiş olmak.
-
be halfway to-e giden yolun yarısında olmak: We were halfway to Alanya. Alanya´ya giden yolun yarısındaydık.
-
be hand in/and glove withile yakın ilişki içinde olmak.
-
be happy with-den memnun olmak.
-
be hard at handkapıda olmak, kapıya dayanmış olmak.
-
be hard at itk. dili çok çalışmak.
-
be hard by-in çok yakınında olmak; -e çok yakın olmak.
-
be hard hit by-in çok zararını görmek: We were hard hit by the cold weather in December. Aralık´taki soğuk bize çok zarar verdi.
-
be hard of hearingağır işitmek/duymak.
-
be hard onk. dili 1. (bir şeyi) hor kullanmak. 2. (bir şeyi) çabuk eskitmek/mahvetmek. 3. (birine) sert davranmak.
-
be hard on the heels of-in hemen ardından gelmek.
-
be hard put to(bir şeyi) zorla/çok zor yapmak: They were hard put to finish it on time. Onu vaktinde bitirmeleri çok zor oldu.
-
be hard put to(bir şeyi) zorlukla/güçlükle (yapmak): I was hard put to give her an answer. Ona zor cevap verdim.
-
be hard upk. dili (birinin) pek parası olmamak, (biri) züğürt olmak.
-
be hard up for moneypara sıkıntısı çekmek.
-
be hell on-i hor kullanmak, -i hoyratça kullanmak.
-
be here to staykalıcı olmak, vazgeçilmez olmak: Computers are here to stay. Bilgisayar artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası oldu.
-
be honeycombed withile dopdolu olmak.
-
be hooked onk. dili 1. -in tiryakisi/bağımlısı olmak. 2. -e vurgun/âşık olmak.
-
be hungry1. aç olmak, karnı aç olmak. 2. for -i çok özlemek; -i çok arzu etmek, -e susamak.
-
be ignorant of-den haberi olmamak; ... hakkında bilgisi olmamak.
-
be imbued withile dolu olmak: He was imbued with a strong sense of duty. Görev aşkıyla doluydu.
-
be implicit in-de saklı olmak, -in içinde olmak: That´s implicit in what I said. O, dediklerimde saklı.
-
be in1. evde/ofiste bulunmak. 2. moda olmak. 3. (mevsimi geldiği için) (sebze/meyve) çıkmak.
-
be in the ascendant1. (yıldız/gezegen) doğu ufkunda görünmek. 2. (birinin) yıldızı parlamak; egemen olmak.
-
be in a (tight) spotk. dili zor bir durumda olmak.
-
be in a bad humor-in sinirleri/huyu/heyheyleri üstünde olmak.
-
be in a bad moodsinirleri tepesinde/üstünde olmak.
-
be in a bad way1. ağır hasta olmak. 2. çok zor bir durumda olmak.
-
be in a brown studyk. dili dalıp gitmek.
-
be in a fixzor bir duruma düşmek.
-
be in a flapk. dili telaş içinde olmak.
-
be in a good humor-in keyfi yerinde olmak.
-
be in a good moodkeyfi yerinde olmak.
-
be in a hurry1. -in acelesi olmak, acele etmek: I´m in a hurry. Acelem var. Don´t be in too big a hurry. Fazla acele etme. 2. to (bir şeyi) çabuk/bir an evvel (yapmak) istemek.
-
be in a picklek. dili zor bir durumda olmak.
-
be in a pinchk. dili zor bir durumda olmak.
-
be in a place on sufferance(aslında istenilmeyen/orada bulunması yasak olan biri) (başkasının) müsamahası/görmezlikten gelmesi sayesinde bir yerde bulunmak: You ought to know that you´re here only on sufferance. Burada kalışını müsamahakârlığıma borçlu olduğunu bilmelisin.
-
be in a position to do s.t. (about)(bir konuda) bir şeyler yapabilecek durumda olmak.
-
be in a quandaryne yapacağını bilememek.
-
be in a state of fluxdeğişmek, değişim içinde olmak.
-
be in a stewk. dili telaş/endişe içinde olmak.
-
be in a sulk/be in the sulks/have a fit of the sulksk. dili somurtup durmak.
-
be in a sweatk. dili endişe içinde olmak.
-
be in a swelterk. dili telaş içinde olmak.
-
be in a swivetk. dili telaş içinde olmak.
-
be in a temperk. dili öfkesi burnunda olmak.
-
be in a twistİng., k. dili endişe/telaş içinde olmak.
-
be in accord1. (with) (ile) anlaşmak. 2. with -e uymak; ile uyumlu olmak.
-
be in agreementhemfikir olmak; mutabık olmak.
-
be in alignmentaynı hizada olmak.
-
be in arrears(birinin) vaktinde ödenmemiş borçları olmak.
-
be in bad odor with-in gözünden düşmek.
-
be in character(bir davranış) (birinin) karakterine uymak.
-
be in charge(of) -in sorumlusu olmak, -e bakmak: Who´s in charge here? Buraya kim bakıyor?
-
be in conformity with-e uygun olmak, -e uymak.
-
be in dire straitsçok güç durumda olmak.
-
be in dire/desperate straitsçok zor bir durumda olmak.
-
be in disfavorgözden düşmüş olmak.
-
be in disgracegözden düşmüş olmak.
-
be in evidencegörünmek; görünürde olmak.
-
be in for(kötü bir şeyi) geçirmek üzere olmak.
-
be in forceyürürlükte olmak.
-
be in full swingk. dili (bir şey) en hareketli zamanında olmak, hızını almak; yoluna girmek.
-
be in good taste(bir şey) uygun düşmek, yakışık almak, yerinde olmak: That remark was not in good taste. O laf yakışıksızdı.
-
be in good withk. dili (birinin) gözüne girmiş olmak.
-
be in good working orderiyi işler durumda olmak.
-
be in high spiritskeyifli olmak, keyfi yerinde olmak.
-
be in hopes of-i ummak.
-
be in hot waterk. dili başı dertte olmak, güç durumda olmak.
-
be in hysterics1. k. dili gülmekten katılmak, gülme krizi geçirmek. 2. isteri krizi geçirmek.
-
be in juxtapositionbirbirine yakın bulunmak; yanyana bulunmak.
-
be in keeping with-e uygun olmak.
-
be in labordoğurmakta olmak.
-
be in league with-in müttefiki olmak.
-
be in limboiki cami arasında kalmış beynamaza dönmek.
-
be in line with1. -e uymak. 2. ile bir hizada olmak.
-
be in low spiritskeyifsiz olmak.
-
be in needyoksul/fakir olmak.
-
be in need of-e ihtiyacı olmak; istemek..
-
be in neutral(motor) boşta çalışmak, rölantide durmak/çalışmak.
-
be in no hurry to(bir şey yapmaya) can atmamak.
-
be in on1. -e dahil olmak/katılmak, -de payı olmak. 2. -i bilmek, -den haberi olmak.
-
be in on the secretsırra ortak olmak.
-
be in one´s elementk. dili kendini rahat hissettiği bir ortamda bulunmak.
-
be in one´s glorykendinden çok hoşnut olmak.
-
be in one´s right mindaklı başında olmak.
-
be in order1. düzenlenmiş/sıralanmış durumda olmak. 2. (işler) yolunda olmak.
-
be in poor health-in sağlığı iyi olmamak.
-
be in possession of-e sahip olmak, -si olmak.
-
be in possession of o.s.kendine hâkim olmak, kendine sahip olmak.
-
be in power(parti) iktidarda olmak.
-
be in practiceformda olmak.
-
be in print(kitap) yayımcısında mevcut olmak, kitapçılarda bulunmak.
-
be in progressdevam etmek, sürmek, yapılmak: The battle was still in progress. Muharebe hâlâ devam ediyordu. The hearing is now in progress. Duruşma şimdi yapılıyor.
-
be in quotestırnak işaretleri/tırnaklar içinde olmak.
-
be in rags(birinin) giysileri yırtık pırtık olmak.
-
be in ruins1. harap/yıkık dökük bir halde olmak. 2. mahvedilmiş olmak.
-
be in rut(hayvan) kızışmak, kösnümek.
-
be in s.o.´s debtbir kimseye borçlu olmak.
-
be in s.o.´s graspbirinin pençesine düşmüş olmak.
-
be in s.o.´s powerbirinin elinde olmak.
-
be in s.o.´s shoesk. dili birinin bulunduğu durumda olmak, birinin yerinde olmak.
-
be in s.t. up to one´s eyes(yasadışı) bir işin içinde olmak, bir işe fena halde bulaşmış olmak.
-
be in session(mahkeme/toplantı/kongre/parlamento) toplantı halinde olmak; (okul/üniversite) öğretim yılına girmiş olmak: Court´s in session right now. Şu anda mahkeme var.
-
be in shape(for) (-e) hazır olmak; formda olmak, kondisyonu iyi olmak: The players are in shape. Oyuncular formda.
-
be in short supplyaz olmak; az bulunmak.
-
be in short supplyaz miktarda bulunmak.
-
be in sight1. yakın olmak, ufukta olmak: Victory is in sight. Ufukta zafer görünüyor. 2. görülmek, gözle seçilmek.
-
be in step1. (with) (başkalarına) adım uydurmak. 2. with -e ayak uydurmak: We´re in step with the times. Biz çağa ayak uydurduk.
-
be in stitchesk. dili gülmekten kasıkları çatlamak.
-
be in store for(bir şey) (birini) beklemek: A surprise is in store for you. Seni bir sürpriz bekliyor.
-
be in straitened circumstancesyoksulluk içinde yaşamak, darlık içinde olmak.
-
be in substantial agreementtemelde anlaşmak, temel noktalarda hemfikir olmak.
-
be in sympathy with(görüşü/fikri) anlayıp paylaşmak/desteklemek.
-
be in syncsenkronik olmak, senkronize edilmiş olmak.
-
be in tatters1. lime lime olmak, yırtık pırtık olmak. 2. (ad, şöhret v.b.) mahvolmak.
-
be in tearsağlamak.
-
be in the blackborcu kalmamak, borçlu olmamak.
-
be in the clearşüphe altında olmamak; masumluğu ispatlanmış olmak. f. 1. (bir şeyi) (bir yerden) kaldırmak/uzaklaştırmak/yok etmek: Clear the table! Sofrayı kaldır! We need to clear the area. Çevreden herkesi uzaklaştırmamız lazım. He´s clearing the steps of snow. Merdivenlerdeki karları temizliyor. They cleared a space in the middle of the room. Odanın ortasında bir yer açtılar. Clear the way! Yol ver! It really clears your nostrils. Burnunun deliklerini bayağı açar. 2. (birinin) masumiyetini göstermek; of (birinin) (bir suçun) faili olmadığını göstermek. 3. izin vermek; with (birinden) (bir şey için) izin almak: Have you cleared this with him? Bunun için ondan izin aldın mı? 4. (bir şeyin) üstünden geçmek: The horse cleared the wall in a bound. At duvarın üzerinden bir atlayışta geçti. 5. (gökyüzü/hava) açılmak; (sis) gitmek, açılmak; (bulutları/sisi) gidermek. 6. (borcu) kapatmak. 7. (banka çekini) takas etmek. 8. k. dili (belirli bir miktar para) kazanmak, elde etmek.
-
be in the doldrums1. den. rüzgârın esmediği bir bölgede bulunmak. 2. (birinin işleri) kesat olmak. 3. can sıkıntısı çekmek; efkârlı olmak.
-
be in the employ of(birisi için) çalışmak.
-
be in the know(bir konuda) çoğu kimsenin bilmediği şeyleri bilmek.
-
be in the leadönde/başta gitmek.
-
be in the limelightilgi odağı olmak.
-
be in the makinghazırlanmakta olmak; oluşmakta olmak: There´s a new age in the making. Yeni bir devir oluşmakta.
-
be in the market for-i satın alma niyetinde olmak.
-
be in the mood to/forcanı (bir şeyi) yapmak istemek: I´m not in the mood to go there. Canım oraya gitmek istemiyor. I´m not in the mood for company. Kimseyle görüşmek istemiyorum. I´m in no mood for that right now. Şu an ona tahammülüm yok.
-
be in the pink1. sapasağlam olmak, turp gibi olmak. 2. en güzel halinde olmak.
-
be in the pipelinek. dili hazırlanmakta olmak.
-
be in the process ofsürecinde olmak, -mekte olmak.
-
be in the redborçlu olmak.
-
be in the righthaklı/doğru olmak.
-
be in the runningadaylardan biri olmak.
-
be in the same ballpark-e yakın olmak. s. kabataslak, yaklaşık: Give me a ballpark figure. Bana kabataslak bir rakam söyle.
-
be in the soupk. dili başı dertte olmak.
-
be in the swim(of things) k. dili faal bir hayat sürmek; faal bir sosyal hayatı olmak.
-
be in the throes of deathcan çekişmek.
-
be in the wayengel olmak, ayak altında olmak.
-
be in the windk. dili (bir şeyin) (gerçekleştirilmeden önce) sözü edilmek: It´s been in the wind for some time now. Epey zamandır sözü ediliyordu.
-
be in the wrongsuçlu/kabahatli olmak: You were in the wrong. Kabahat sendeydi.
-
be in townşehirde olmak.
-
be in transit(insanlar/mallar) yolda olmak; (insanlar) bir yerden başka bir yere geçmekte olmak; (mallar) bir yerden başka bir yere taşınmakta olmak.
-
be in troublebaşı belada olmak.
-
be in vogue1. moda olmak. 2. rağbette olmak.
-
be in with1. ile arkadaş olmak, ile arası iyi olmak. 2. (birinin) gözüne girmiş olmak.
-
be in withk. dili (biriyle) çok iyi geçinmek; (birinin) gözüne girmiş olmak.
-
be in workk. dili çalışmak, işi olmak, iş sahibi olmak: He´s been in work since May. Mayıstan beri çalışıyor.
-
be in/under one´s chargesorumluluğu altında olmak.
-
be incapable of-i yapamamak, ... yeteneğinin dışında olmak.
-
be inclined to-e meyli olmak.
-
be included(in) -e dahil olmak/edilmek.
-
be inconsistent withile çelişmek.
-
be incumbent on-in sorumluluğu -e ait olmak, -e düşmek: It is incumbent on you to educate your children. Çocuklarının eğitiminden sen sorumlusun. i. makamı işgal eden kimse.
-
be indicative of-i göstermek, -e işaret etmek.
-
be indifferent to-e karşı ilgisiz olmak, -e ilgi göstermemek: He´s indifferent to her. Ona karşı ilgisiz.
-
be ineligible for(şartlara uymadığı için) -e alınamamak/katılamamak.
-
be infatuated with-e deli gibi âşık olmak.
-
be infested with-in içinde/üzerinde çok olmak, ile dolu olmak: The area´s infested with bandits. Bölge haydut dolu.
-
be informed about-den haberdar olmak.
-
be inherent in s.t.bir şeyin aslında var olmak.
-
be insensible1. to -i hissedememek. 2. to -e karşı ilgisiz olmak; -e aldırmamak. 3. of (tehlikeden) habersiz olmak; -i farkedememek.
-
be insensitive to1.-e karşı ilgisiz olmak; -e aldırmamak. 2. -e duyarlı/hassas olmamak.
-
be intended foriçin amaçlanmak, için olmak: This book is intended for children. Bu kitap çocuklar için yazılmış.
-
be intent on1. -e kararlı olmak: He is intent on solving the problem. Sorunu çözmeye kararlı. 2. -e dalmış olmak: He was so intent on his work that he lost all track of time. İşine öyle dalmıştı ki zamanı tamamen unuttu.
-
be interested in-e ilgi duymak, -e meraklı olmak: She is interested in literature. Edebiyata ilgi duyuyor. My uncle is interested in reptiles. Amcam sürüngenlere meraklı.
-
be intimate withile samimi olmak.
-
be intok. dili (bir işle) uğraşmak; merakı (bir şey) olmak. Dividing two into twelve gives six. On iki bölü iki eşittir altı.
-
be intrinsic to-e özgü olmak.
-
be involved in1. -e karışmak: She was once involved in a scandal. Bir zamanlar bir skandala karışmıştı. 2. ile meşgul olmak, ile uğraşmak: He´s involved in a new project. Yeni bir projeyle meşgul.
-
be involved withk. dili ile aşk ilişkisi olmak.
-
be itching to-e can atmak.
-
be jealous of-i kıskanmak.
-
be keen onİng., k. dili -e çok hevesli olmak, -e meraklı olmak, -e düşkün olmak: be keen on acting aktörlüğe hevesli olmak.
-
be lacking1. ... olmamak; ... eksik olmak: Something´s lacking here. Burada bir eksiklik var. 2. in -de ... olmamak: He´s lacking in intelligence. Onda akıl yok.
-
be laid up1. biriktirilmek, ilerisi için saklanmak. 2. (with) (hastalık v.b. nedeniyle) yatakta/evde kalmak zorunda olmak, yatağa mahkûm olmak.
-
be late(for) (-e) geç kalmak, (-e) gecikmek.
-
be leery of-den çekinmek.
-
be left holding the bagk. dili 1. kabak başına patlamak. 2. avucunu yalamak.
-
be left holding the sackk. dili 1. kabak başına patlamak. 2. avucunu yalamak.
-
be left strandedbak. be stranded.
-
be liable1. for -den sorumlu olmak. 2. to (biri) ... eğiliminde olmak. 3. to ... ihtimali olmak: He´s liable to get caught. Onun yakalanma ihtimali yüksek.
-
be littered withgelişigüzel atılmış (şeyler) ile darmadağınık olmak.
-
be loath to do s.t.1. bir şeyi yapmayı hiç istememek. 2. bir şeyi yapmaktan çekinmek.
-
be located in-de bulunmak/olmak.
-
be long on-in fazlası olmak.
-
be lost on-i etkilememek.
-
be lousy withk. dili 1. ile dolu olmak, ile kaynamak. 2. (birinde) bir şey çok olmak: He´s lousy with money. Onun parası çok.
-
be low in-in ... miktarı az olmak: It´s low in cholesterol. Onun kolesterolü az.
-
be low onk. dili (bir şeyin stoku) az olmak: We´re low on wood. Az odunumuz kaldı.
-
be low on one´s listk. dili -in önemli saydığı işlerden olmamak: That´s low on my list right now. O şimdi benim için ön planda değil.
-
be mad aboutk. dili 1. -i deli gibi sevmek, -e çılgınca âşık olmak. 2. -e bayılmak.
-
be mad onİng., k. dili, bak. be mad about.
-
be marooned(on) (-de) mahsur kalmak.
-
be master of-in ustası olmak.
-
be mindful of1. -i hatırında tutmak. 2. -e dikkat etmek.
-
be misguided1. (insan) yanılmak. 2. yanlış olmak.
-
be mistakenyanılmak.
-
be mixed upzihni karışmak.
-
be mixed up in-e karışmak, -e bulaşmak.
-
be mixed up withile ilişkisi olmak.
-
be mounted on(binek hayvanına) binmiş olmak.
-
be much sought afterçok aranılan/istenilen bir şey/biri olmak, çok rağbette olmak, çok rağbet görmek.
-
be mysterious aboutk. dili -in ne olduğunu açıklamaktan kaçınmak; ... hakkında konuşmaktan kaçınmak; ... konusunda doğru dürüst cevap vermemek.
-
be nauseatedmidesi bulanmak.
-
be necessarygerekmek, lazım olmak/gelmek, icap etmek.
-
be no great shakesk. dili üstün biri olmamak.
-
be no slouch at/as ak. dili (belirli bir konuda) hiç fena olmamak, bayağı iyi olmak: He´s no slouch as an artist. Ressam olarak bayağı iyi.
-
be noncommittalbelirli bir cevap vermemek; rengini belli etmemek.
-
be none the worse for(bir şeyden) (birine) hiç zarar/halel gelmemek: They were none the worse for it. Onlara hiç zararı olmadı.
-
be nonplussedşaşkına dönmüş olmak.
-
be notable forile tanınmak, ile meşhur olmak; ... için önemli sayılmak.
-
be noted forile tanınmak, ile meşhur olmak; ... için önemli sayılmak.
-
be noth-ing to write home aboutk. dili tamah edilecek bir matah/mal olmamak.
-
be nothing but skin and bonesk. dili bir deri bir kemik kalmak.
-
be nutsaklını oynatmış olmak, kafadan kontak olmak.
-
be nuts about1. -in delisi olmak. 2. -in hayranı olmak, -e deli olmak.
-
be o.s.kendisi gibi davranmak, normal bir şekilde hareket etmek.
-
be obligedmemnun olmak: I´d be obliged if you´d come early. Erken gelirsen memnun olurum.
-
be obliged to do s.t.bir şeyi yapmaya mecbur olmak.
-
be oblivious of/to(etrafında olup bitenlerin) farkında olmamak.
-
be obsessed by/with-i aklına takmak, aklı -e takılmak.
-
be of capital importanceçok önemli olmak, çok önem taşımak.
-
be of one mindhemfikir olmak, aynı fikirde/düşüncede olmak.
-
be of prime importanceçok önemli olmak.
-
be of service to-e yardımı dokunmak, -e yardım etmek.
-
be of the same mindhemfikir olmak, aynı fikirde/düşüncede olmak.
-
be of useyardım etmek.
-
be of use for s.t.bir şeye yaramak.
-
be of valuedeğerli olmak.
-
be of/in two minds about-in hakkında kesin bir karara varamamak.
-
be off1. gitmek; yola çıkmak. 2. (elektrik/su/gaz) kesik/kesilmiş olmak; (elektrik/ışık) söndürülmüş/kapalı olmak; (makine/aygıt) kapalı olmak: The electricity is off. Elektrik kesildi. 3. (saat) doğru olmamak, geri/ileri olmak. 4. İng. (yiyecek/içecek) bozulmuş olmak: The milk´s a bit off. Süt biraz bozulmuş. 5. İng. (davranış) yakışıksız olmak. 6. (tatilde olduğu için) çalışmamak, işe gitmemek. 7. olmamak, gerçekleşmemek, vuku bulmamak.
-
be off guardtetikte olmamak.
-
be off in one´s calculationshesabında yanılmış olmak.
-
be off one´s nutk. dili aklını kaçırmış olmak, aklını oynatmış olmak.
-
be off one´s rockerk. dili çıldırmış olmak.
-
be off one´s trolleyk. dili kafadan kontak olmak.
-
be off sickhastalık nedeniyle işe gelmemiş olmak.
-
be off the air(radyodan/televizyondan) yayımlanmamak; yayımda olmamak.
-
be off the beaten trackk. dili her yerden uzak bir yerde olmak, dağ başında olmak.
-
be offendedgücenmiş/alınmış olmak.
-
be OK, OKiyi olmak.
-
be on1. (elektrik/su/gaz) açık olmak; (elektrik/ışık) açık olmak. 2. (makine/aygıt) çalışmak, açık olmak.
-
be on a better footing than everaraları her zamankinden daha iyi olmak.
-
be on a dietperhiz yapmak, rejim yapmak.
-
be on a par withile aynı/eşit derecede/değerde olmak.
-
be on an even keel1. başta ve kıçta çektiği su aynı olmak, (gemi) dengede olmak. 2. k. dili her şey yolunda olmak.
-
be on displaysergilenmek.
-
be on edgesinirleri gergin olmak.
-
be on familiar ground1. bildiği bir yerde/yörede bulunmak. 2. bildiği bir konuyla ilgilenmek.
-
be on fireyanmak.
-
be on good terms(with) (biriyle) arası iyi olmak: Ece´s on good terms with Ayşen. Ece´nin Ayşen´le arası iyi.
-
be on guard1. nöbet tutmak. 2. tetikte olmak.
-
be on its way out-in devri kapanmak üzere olmak.
-
be on one´s hands(yük sayılan bir şey/biri) -in başında olmak, -in sorumluluğunda olmak.
-
be on one´s last legsömrü/miadı dolmak üzere olmak.
-
be on one´s mettleelinden geleni yapmaya hazır olmak.
-
be on one´s own1. başkasından yardım görmeden geçinmek/rızkını kazanmak, kendi kendini geçindirmek, başının çaresine bakmak. 2. yalnız başına kalmak.
-
be on one´s own responsibility(yaptığı şeyden) kendisi sorumlu olmak.
-
be on one´s toesk. dili uyanık/dikkatli olmak.
-
be on one´s way outçıkmak: We were just on our way out. Biz şimdi çıkıyorduk.
-
be on overtimefazla mesai yapmak, mesaiye kalmak.
-
be on pins and needlesk. dili diken üstünde olmak, endişe içinde olmak.
-
be on probationşartlı tahliyeden sonra gözetim altında olmak.
-
be on s.o.´s side1. birinden yana olmak, birinin tarafını tutmak. 2. birinin lehinde olmak, birine yararlı olmak: Youth is on your side. Genç olman lehinedir.
-
be on s.o.´s trailbirinin izini takip etmek; birini aramak.
-
be on s.t.´s trail1. (av köpeği) avın izini takip etmek: The dogs´re on the trail. Köpekler iz sürüyor. 2. bir şeyi takip etmek; bir şeyi aramak.
-
be on showsergilenmekte olmak.
-
be on skid rowk. dili serseri ve sefil bir hale düşmüş olmak.
-
be on speaking terms(with) (biriyle) selamlaşıp konuşmak.
-
be on strikegrev yapmak.
-
be on tap1. k. dili hazır bulunmak. 2. (bira) fıçıdan alınıp satılmak.
-
be on target1. (bir tahmin) doğru çıkmak. 2. (bir iş) belirlenen süreye uygun olarak ilerlemek.
-
be on televisiontelevizyonda olmak; televizyona çıkmak.
-
be on tenterhooksendişe içinde olmak.
-
be on the air(radyodan/televizyondan) yayımlanmak; yayımda olmak.
-
be on the alerttetikte olmak.
-
be on the ballargo akıllı ve dikkatli olmak.
-
be on the decline(kuvvetli/yüksek bir durumdan) düşmekte olmak: The birthrate is on the decline. Doğum oranı düşmekte. The Roman Empire was on the decline. Roma İmparatorluğu artık gerilemekteydi.
-
be on the defensivesavunma durumunda olmak.
-
be on the gobirtakım işlerle meşgul olmak.
-
be on the high (low) sideoldukça pahalı (ucuz) olmak.
-
be on the house... işyerinin ikramı olmak, ... şirketten olmak: Your meal tonight is on the house. Bu geceki yemeğiniz lokantamızın ikramı.
-
be on the levelk. dili doğruyu söylemek.
-
be on the makek. dili 1. köşeyi dönmeye çalışmak; statüsünü yükseltmeye çalışmak. 2. cinsel ilişki için eş aramak.
-
be on the mend(hasta) iyileşmek.
-
be on the point of-mek üzere olmak: He was on the point of going. Gitmek üzereydi.
-
be on the right roaddoğru yolda olmak.
-
be on the road1. yolda olmak, seyahat etmek. 2. yola çıkmış olmak. 3. to -e doğru ilerlemek.
-
be on the safe sideihtiyatlı davranmak.
-
be on the shelf1. kızağa çekilmiş olmak; emekliye ayrılmış olmak. 2. (kadın) evde kalmış olmak.
-
be on the skidsk. dili kötü bir durumda olmak, kötüye gitmek.
-
be on the spotolayın geçtiği yerde bulunmak.
-
be on the table1. teklif edilmiş olmak. 2. (tasarının/meselenin) görüşülmesi/tartışılması ileri bir tarihe bırakılmış olmak.
-
be on the telephonek. dili telefonda olmak/konuşmak.
-
be on the tip of one´s tonguek. dili dilinin ucunda olmak: It was on the tip of my tongue. Dilimin ucundaydı.
-
be on the tip of one´s tonguek. dili dilinin ucunda olmak.
-
be on the up-and-upk. dili yalansız konuşmak; dürüst bir şekilde davranmak: I think he´s on the up-and-up. Bence numara yapmıyor.
-
be on the waneazalmakta/batmakta/sönmekte/sonuna yaklaşmakta olmak.
-
be on the watch1. tetikte olmak, kulak kesilmek. 2. nöbette olmak.
-
be on the winguçmakta olmak, uçmak.
-
be on tok. dili (birinin) ne halt/haltlar yediğini/karıştırdığını bilmek.
-
be on top ofk. dili (duruma) hâkim olmak.
-
be on top of the worldk. dili çok mutlu olmak, sevinçten uçmak.
-
be on top of the worldk. dili sevinçten uçmak, ayakları yere değmemek, bastığı yeri bilmemek.
-
be on top of things/the newsk. dili olup bitenlerden haberdar olmak.
-
be on trial1. yargılanmak. 2. denenmek.
-
be on vacationtatilde olmak, tatil olmak: Schools are on vacation. Okullar tatil.
-
be one jump aheadk. dili 1. (of) (-den) önce davranarak avantajlı durumda olmak. 2. of -den iki adım ileride olmak.
-
be one withile aynı fikirde olmak.
-
be one´s own manbaşına buyruk olmak.
-
be one´s own manyerini korumak.
-
be one´s own masterbaşına buyruk olmak.
-
be onto a good thingk. dili yağlı bir iş bulmuş olmak.
-
be open to dispute(bir şey) tartışılabilmek, tartışmaya açık olmak.
-
be operated onameliyat olmak.
-
be opposed to s.t.bir şeye karşı olmak, bir şeyin aleyhinde olmak.
-
be oriented towards-e yönelmiş olmak.
-
be out1. dışarıda olmak: He´s out at the moment. Şu an burada değil. 2. (belirli bir miktar para) gitmek; (para) açığı olmak: I had to buy them lunch, and now I´m out ten million liras. Onlara öğle yemeği ısmarlamak zorunda kaldım; on milyon liram gitti. Your total is fifty thousand liras out. Senin toplamda elli bin liralık bir eksik var. 3. (kitap) kütüphaneden alınmış olmak: That book´s out. O kitap alınmış. 4. (kitap/gazete/resmi ilan) çıkmak, yayımlanmak. 5. (ay/güneş) çıkmak. 6. (çiçek/yaprak) açmak; (ağaç/bitki) yapraklanmak, yeşillenmek, yeşermek. 7. (ateş) sönmüş olmak. 8. (hafta/ay) bitmiş olmak, sona ermek. 9. nakavt olmak. 10. sızmış olmak; bayılmış olmak. 11. demode olmak. 12. düşünülmemek, uygun sayılmamak, söz konusu olmamak: That´s definitely out. O kesinlikle düşünülmüyor. 13. (makine) bozulmuş olmak. 14. (deniz) alçalmış olmak. 15. spor (top) aut olmak, auta çıkmak. 16. (çocuk oyunlarında) yanmak: You´re out! Yandın!
-
be out and about(nekahetten sonra) dışarı/sokağa çıkıp gezmek.
-
be out for s.o.´s bloodk. dili birinin hakkından gelmek istemek.
-
be out in forcek. dili ortalıkta çok olmak.
-
be out in left fieldargo çok yanılmış olmak.
-
be out in one´s reckoninghesabında yanılmak.
-
be out of1. (bir şey) tükenmiş olmak, kalmamak: We´re out of gas. Benzinimiz bitti. By the time he reached the top of the hill he was out of breath. Yokuşun başına vardığında nefesi kesilmişti.
-
be out of a jobişsiz olmak.
-
be out of character(bir davranış) (birinin) karakterine uymamak.
-
be out of character(bir davranış) birinin her zamanki davranışlarına uymamak.
-
be out of commission/kilter/whackk. dili bozulmuş olmak.
-
be out of control1. kontrolden çıkmış olmak, frenlenemez olmak. 2. (biri) dizginlenemez olmak.
-
be out of earshot(uzakta olduğu için) işitememek, duyamamak.
-
be out of favor (with)(birinin) gözünden düşmüş olmak.
-
be out of itargo başka bir dünyada yaşamak, hayal dünyası içinde olmak.
-
be out of line1. yersiz/uygunsuz/yakışıksız olmak, yakışık almamak. 2. sıradan çıkmış olmak.
-
be out of luckşansı olmamak, şansı yaver gitmemek.
-
be out of one´s mind1. aklı yerinde olmamak, aklını kaçırmış olmak. 2. çok öfkeli olmak.
-
be out of one´s mindk. dili aklını kaçırmış olmak, delirmiş olmak, keçileri kaçırmış olmak.
-
be out of order1. (makine/aygıt) bozulmuş/bozuk olmak, çalışmamak. 2. düzensiz olmak. 3. usule aykırı olmak. 4. uygunsuz olmak.
-
be out of place1. (her zamanki) yerinde olmamak. 2. yersiz/uygunsuz/yakışıksız olmak, yakışık almamak.
-
be out of place1. (fiilen) yerinde olmamak. 2. uygun düşmemek.
-
be out of plumbşakulünde olmamak, şakulden kaçmak.
-
be out of practice(uzun zamandan beri bir şeyi yapmadığı için) (onu) iyi yapamamak.
-
be out of practiceformda olmamak; formdan düşmüş olmak.
-
be out of print(kitabın) baskısı tükenmiş olmak.
-
be out of print(kitap) yayımcısında mevcut olmamak, kitapçılarda bulunmamak, (kitabın) baskısı tükenmiş olmak.
-
be out of reach1. el altında olmamak. 2. erişilemez olmak.
-
be out of season-in mevsimi bitmiş olmak.
-
be out of shapeformunda olmamak.
-
be out of shape1. formda olmamak, formdan düşmüş olmak. 2. şeklini kaybetmiş olmak, kalıpsız olmak.
-
be out of sortsk. dili sinirleri ayakta olmak.
-
be out of sortsk. dili canı sıkkın olmak, keyfi kaçmak/bozulmak.
-
be out of step1. (with) (başkalarına) adım uydurmamak. 2. with -e ayak uydurmamak.
-
be out of stockstokta bulunmamak.
-
be out of syncsenkronik olmamak, senkronize edilmemiş olmak.
-
be out of the holek. dili borçtan kurtulmuş olmak.
-
be out of the picturek. dili (biri) sahneden çekilmiş olmak, işin içinde olmamak.
-
be out of the questionk. dili söz konusu olmamak, düşünülmemek, uygun sayılmamak.
-
be out of the running(yarışmadan) elenmiş olmak.
-
be out of the runningadaylıktan elenmiş olmak.
-
be out of the woods(hasta) hayati tehlikeyi atlatmış olmak.
-
be out of the woodsk. dili tehlikeyi atlatmış olmak.
-
be out of this worldargo çok güzel/harika/süper olmak.
-
be out of this worldk. dili süper/fevkalade güzel/fevkalade/harika/harikulade olmak.
-
be out of touch1. (with) (biriyle) iletişim içinde olmamak. 2. dünyada olup bitenlerden haberi olmamak. 3. with (bir konuya) ait yeni gelişmeler hakkında bilgisi olmamak.
-
be out of touch with1. ile temasta bulunmamak. 2. -den habersiz olmak.
-
be out of workişsiz olmak.
-
be out of workişsiz olmak.
-
be out on maneuversask. manevra yapmak.
-
be out on strikegrevde olmak.
-
be out on the end of a limbdesteksiz kalmak.
-
be out on the townşehirde yiyip içip eğlenmek.
-
be out on the townk. dili şehirde zevk peşinde koşmak.
-
be out to(bir amaç) peşinde olmak; (bir şey) için fırsat kollamak: He´s out to get him. Onun hakkından gelmek için fırsat kolluyor. They´re out to win the championship. Onlar şampiyonluğa oynuyorlar.
-
be out to lunch1. öğle yemeği yemeye çıkmış olmak. 2. argo kafası izinli olmak. 3. argo kafası pek çalışmamak.
-
be overbitmiş olmak, bitmek, sona ermek: The concert´s over. Konser bitti. It´s over between us. Aramızda her şey bitti.
-
be over and done withk. dili tamamıyla bitmiş olmak.
-
be over one´s head1. (su) boyunu geçmek/aşmak. 2. (birinin) bilgisi/yeteneği dışında olmak.
-
be over s.o.birinin amiri olmak; birinden daha yüksek bir görev/makam/rütbe sahibi olmak.
-
be over the humpişin en zor tarafını atlatmış olmak, düze/düzlüğe çıkmak.
-
be overcome by/with-den (kötü bir şekilde) etkilenmek: She was overcome by the smoke. Dumandan dolayı kendinden geçti. He was overcome with emotion. Öyle duygulandı ki dili tutuldu.
-
be overdrawn1. borç bakiyesi göstermek. 2. hesabından fazla para çekmiş olmak; (hesaptan) fazla para çekilmiş olmak.
-
be overgrown with(yabani bitkiler v.b.) ile kaplı/örtülü olmak.
-
be overjoyedçok sevinmek.
-
be overwhelmed by/with1. (duygulara) yenik düşmek, yenilmek. 2. (sorumluluk, ağır bir iş v.b.) altında ezilmek.
-
be overwhelmed with-e boğulmak, -e garkolmak.
-
be par for the coursek. dili normal sayılmak.
-
be parallel with/to1. -e paralel olmak. 2. -e benzemek.
-
be peeved at-e sinirlenmek, -e sinir olmak.
-
be peopled by/with(bir yerin) halkı/personeli -den oluşmak/ibaret olmak.
-
be perishing1. çok üşümek. 2. (hava) çok soğuk olmak.
-
be pertinent toile ilgisi olmak, ile ilgili olmak.
-
be pissed1. off kızmış/sinirlenmiş olmak. 2. İng. fitil/çok sarhoş olmak.
-
be pleased to do s.t.(bir şeyi) memnuniyetle yapmak: I´d be pleased to do it. Memnuniyetle yaparım.
-
be pleased with-den memnun olmak.
-
be pleased with o.s.kendinden memnun olmak.
-
be plugged intok. dili (bir sisteme) bağlı olmak.
-
be plumbşakulünde olmak. z., k. dili gerçekten, düpedüz. f. 1. iskandil etmek. 2. şakullemek. 3. şakulüne getirmek.
-
be pocked with(çukurlar) ile dolu olmak.
-
be poised for-e hazır olmak.
-
be poised for battleask. savaşa hazır bir şekilde beklemek.
-
be poised in the sky(kuş) havada hareketsizmiş gibi durmak.
-
be poles apartbirbirine zıt olmak.
-
be pollutedkirli olmak.
-
be positive (of/about)(-den) emin olmak.
-
be possessed of-e sahip olmak.
-
be possessed with... tutkusuyla yanıp tutuşmak: He was possessed with a desire to see Africa. Afrika´yı görme tutkusuyla yanıp tutuşuyordu.
-
be predicated on-e dayanmak, -e dayalı olmak, -in üzerine kurulmuş olmak.
-
be predisposed to-e meyilli/eğilimli/yatkın olmak.
-
be prejudicial to-e zararlı olmak.
-
be prepared1. hazır/hazırlıklı olmak. 2. to -e razı olmak.
-
be prepossessed by1. -den olumlu bir şekilde etkilenmek. 2. -e kendini kaptırmak.
-
be pressedsıkışık bir durumda olmak, sıkışık olmak.
-
be pressed for timezamanı dar olmak.
-
be pretty well suited to-e iyi uymak.
-
be priced atfiyatı ... olmak, -e satılmak: They´re priced at a million liras each. Onlar birer milyona satılıyor.
-
be privy to s.o.´s secretsbirinin sırdaşı olmak.
-
be profuse in(bir eylemi) defalarca yapmak: She was profuse in her praise of him. Onu çok övdü.
-
be prone to-e eğilimi olmak, -e meyilli olmak.
-
be proof against-e karşı dayanıklı/dirençli olmak.
-
be proper to-e uygun/özgü/ait olmak.
-
be proud of-den gurur/kıvanç/övünç duymak, ile iftihar etmek, ile övünmek.
-
be provoked at-e kızmış/sinirlenmiş olmak.
-
be pushed for moneyk. dili para sıkıntısı çekmek.
-
be pushed for timek. dili -in az vakti olmak, -in vakti çok daralmış olmak.
-
be puzzledşaşırmak, afallamak.
-
Be quick about it!Çabuk ol/olun!
-
be quite something1. herkese nasip olmamak; çok iyi bir şey olmak. 2. olağanüstü bir şey olmak: It is quite something to be made a countess these days. Günümüzde kontes olmak olağanüstü bir şey.
-
be quitsk. dili hesaplaşmış olmak.
-
be related1. (to) (ile) akrabalık bağı olmak: He´s not related to them. Onlarla akrabalık bağı yok. 2. (to) (ile) ilgili olmak, (ile) ilgisi olmak. 3. to -e anlatılmak.
-
be reputed to be ...... olduğu sanılmak; ... olduğu söylenmek: He is reputed to be an honest person. Onun dürüst bir insan olduğu söyleniyor.
-
be resigned tobak. resign o.s. to.
-
be responsive1. to -e duyarlı/hassas olmak. 2. to tıb. (tedaviye) cevap vermek. 3. cevap vermeye istekli olmak.
-
be retiredemekli/tekaüt olmak.
-
be revolted by-den tiksinmek.
-
be rid of-den kurtulmuş olmak, -den kurtulmak: We´re rid of them now! Onlardan kurtulduk artık!
-
be ridden withile dolu olmak: This building is ridden with rats. Bu binada fareler kaynıyor.
-
be rifeçok yaygın olmak.
-
be round the bendİng., k. dili keçileri kaçırmış olmak, delirmiş olmak.
-
be rumoredsöylenilmek, ağızdan ağıza dolaşmak.
-
be s.o.´s duebirinin hakkı olmak.
-
be s.o.´s shadowbirinin gölgesi olmak, birinin yanından ayrılmamak.
-
be s.t. in disguisebir şey kılığına girmiş olmak: That´s a blessing in disguise. O aslında Tanrının bir lütfudur. He´s actually a conservative in disguise. O gizli bir tutucudur.
-
be scared(of) (-den) korkmak: I´m scared of spiders. Örümceklerden korkuyorum.
-
be scheduledprograma göre (belirli bir zamanda) olmak; tarifeye göre (belirli bir zamanda) olmak: His flight is scheduled to arrive at three o´clock in the morning. Tarifeye göre uçağı sabah saat üçte varacak.
-
Be seated.Oturunuz.
-
be separatedhuk. ayrı yaşamak, ayrılmak.
-
be set1. bulunmak: The village was set deep in the mountains. Köy dağların ortasında bulunuyordu. 2. on -i aklına koymak: He´s set on going. Gitmeyi aklına koydu. 3. hazır olmak, hazırlanmış olmak: Are you all set? Hazır mısın?
-
be set in one´s wayskendi kurduğu düzenden pek şaşmayan biri olmak.
-
be shackled by-in tutsağı olmak: She was shackled by her prejudices. Kendi önyargılarının tutsağıydı.
-
be short(s.t.) (birinde) (bir şey) (belirli bir miktarda) eksik olmak; (belirli bir miktarı) çıkıştıramamak: I´m short five books. Bende beş kitap eksik. He´s one man short. Bir adamı eksik. He´s two million liras short. İki milyon lirayı çıkıştıramıyor.
-
be short for(belirli bir şeyin) kısaltması/kısası olmak.
-
be short of1. (varolan şeyler/birileri) kâfi gelmemek, yetmemek, eksik olmak: We´re short of cups. Fincanlarımız kâfi değil. 2. (bir yerden) (belirli bir uzaklıkta) bulunmak: We were twenty kilometers short of the coast. Sahilden yirmi kilometre uzaktaydık.
-
be short on1. (bir giysi) (birine) kısa gelmek. 2. (belirli bir konuda) birinin eksikliği olmak: He´s short on smarts. Onda pek kafa yok.
-
be shorthanded-de personel eksikliği olmak.
-
be shot ofİng. -den kurtulmak.
-
be shot through with(bir şeyde) (bir öğe) yer yer bulunmak: Her poetry is shot through with humor. Şiirlerinde yer yer mizah var.
-
be shy about-den çekinmek.
-
be shy of-den bahsetmekten çekinmek.
-
be sick1. hasta olmak. 2. İng. kusmak.
-
be sick and tired ofk. dili -den illallah demek: I´m sick and tired of this! Bundan illallah!
-
be sick at one´s stomachmidesi bulanmak.
-
be sick for-i çok özlemek.
-
be sick of-den bıkmış olmak.
-
be silent on... hakkında hiçbir şey dememek/söylememek/yazmamak: The law is silent on this point. Bu konuda kanunda yazılı bir şey yok.
-
be sitting prettyk. dili iyi durumda olmak.
-
be sitting prettyk. dili (birinin) her şeyi tıkırında olmak.
-
be situated(bir yerde) bulunmak: The town´s situated on a river. Şehir bir nehrin kenarında bulunuyor.
-
be skilled in(bir şeyi) iyi yapmak; (bir işin) ustası olmak.
-
be slanted towards-den yana olmak, -in tarafını tutmak.
-
be slated1. programda olmak, planda olmak: Construction is slated to start on Monday. Plana göre inşaat pazartesi günü başlayacak. 2. büyük bir ihtimalle (bir şey) olmak/meydana gelmek: He´s slated for success in life. Her şey onun hayatta başarılı olacağına işaret ediyor.
-
be slumped to one sidebir yana kaykılmış/yaslanmış olmak: He was sitting slumped to one side. Bir yana kaykılmış oturuyordu.
-
be snookeredİng., k. dili çok zor bir durumda kalmak/bulunmak, köşeye sıkışmak.
-
be snowed inkardan mahsur kalmak.
-
be snowed underk. dili işten başını kaldıramamak, başını kaşıyacak vakti olmamak.
-
be soaked inile dolu olmak.
-
be soaked to the skink. dili iliklerine kadar ıslanmak.
-
be soft onk. dili -e fazla yumuşak davranmak.
-
be solicitous1. about -e ilgi göstermek, -i merak etmek. 2. to (bir şey) yapmak istemek.
-
be solidly forGörüşlerin tamamen birleştiğini belirtir: Alibeyköy is solidly for our man. Alibeyköy´de herkes bizim adamı tutuyor.
-
be something of a ...... gibi bir şey olmak; (biri) kendi çapında bir ... olmak: She´s something of a philosopher. Filozof gibi bir şey o.
-
be somewhat of a ...... gibi bir şey olmak; (biri) kendi çapında bir ... olmak: He´s somewhat of a poet. Şair gibi bir şey o.
-
be sore aboutk. dili -e kızgın/gücenik olmak.
-
be sorry1. üzülmek, üzgün olmak: “Yusuf died.” “I´m sorry.” “Yusuf öldü.” “Üzüldüm.” I was sorry to see her go. Gittiğine üzüldüm. I´m sorry I´ve broken your heart. Kalbini kırdığıma üzgünüm. I´m sorry to say that it didn´t work out. Maalesef olmadı. 2. pişman olmak: I´m sorry I asked. Sorduğuma pişmanım. I was sorry I hadn´t read it. Okumadığıma pişman olmuştum. 3. özür dilemek: Say you´re sorry! Özür dile! Okay, I´m sorry. Peki, özür dilerim.
-
be sousedk. dili sarhoş olmak.
-
be sparing in/with(bir şeyi) çok az yapmak/kullanmak, esirgemek: Don´t be sparing with the butter! Tereyağını esirgeme! He´s sparing in his praise. Çok az över.
-
be spoiling fork. dili kaşınmak: He is spoiling for a fight. Dövüşmek için kaşınıyor.
-
be spread-eagledkol ve bacakları yana açılmış durumda yatmak.
-
be square1. with k. dili (biriyle) açık konuşmak; (birine) dürüstçe davranmak. 2. k. dili (bir hesap) görülmüş olmak; (iki kişi) fit olmak; (iki kişi) hesaplaşmış olmak, kozlarını paylaşmış olmak. 3. spor (iki rakip) (puan açısından) eşitlenmiş olmak.
-
be starved for(bir şeyin) eksikliğini/yokluğunu çok duymak: He´s starved for affection. Sevgiden yoksun kalmış.
-
be sticky1. (yüzey) yapış yapış olmak, yapışkan olmak. 2. (hava) yapış yapış olmak, nemli olmak. 3. about k. dili (bir konuda) zorluk çıkarmak.
-
be stir crazyk. dili bir yerde uzun süre kapalı kaldıktan sonra bunalmış olmak.
-
be stone brokek. dili meteliksiz olmak, beş parasız olmak.
-
be stone coldk. dili tamamıyla soğumuş olmak, buz gibi olmak.
-
be stone deafk. dili tamamen sağır olmak, duvar gibi olmak.
-
be straight with(biriyle) doğru/yalansız konuşmak; (birine) doğru söylemek.
-
be stranded1. mahsur kalmak: We were stranded at the airport for fifteen hours. On beş saat boyunca havaalanında mahsur kaldık. 2. (gemi) karaya oturmuş olmak.
-
be strange bedfellowsbirbirine zıt oldukları halde belirli bir amaç için birlikte çalışmak.
-
be strange to1. (bir yer) (birine) yabancı olmak. 2. (bir şeyin) yabancısı olmak.
-
be strong for-i çok desteklemek.
-
be strong in(belirli bir konuda) iyi/yetenekli olmak.
-
be strong onk. dili -i çok sevmek, -i çok beğenmek.
-
be studded with1. (bir şey) çok bulunmak. 2. yer yer bulunmak.
-
be subject to1. -e tabi/bağlı olmak: This income is subject to taxation. Bu gelir vergiye tabidir. This is subject to confirmation by the assembly. Bu meclisin onayına bağlı. 2. Arasıra tekrarlanan bir durumu belirtmek için kullanılır: He´s subject to gout. Arasıra gut oluyor. This river is subject to floods. Bu nehir arasıra taşar. That side of the hill is subject to high winds. Tepenin o tarafı şiddetli rüzgârlara maruz kalıyor.
-
be subordinate to(bir şeyden) aşağı kalmak, -den sonra gelmek, -den daha az önemli olmak; (başkasının) emrinde olmak.
-
be subsequent to(belirli bir olayı) takip etmek, (belirli bir olaydan) sonra olmak/vuku bulmak.
-
be subservient to-in hizmetinde olmak: Should faith be subservient to reason? İnanç aklın hizmetinde mi olmalı?
-
be sufficientyeterli olmak, yetmek.
-
be suffused with(belirli bir renge) boyanmak; ile kaplanmak; ile dolu olmak: Her eyes were suffused with tears. Gözleri yaşla doluydu.
-
be suggestive of1. (bir şey) (başka bir şeyi) akla getirmek. 2. (belirli bir) izlenim bırakmak, ... hissini vermek.
-
be suicidalintihar etmeyi düşünmek.
-
be suitable for-e uygun olmak.
-
be supportivedestek vermek.
-
be supposed to1. beklenmek: You´re supposed to stand up when he walks in. O girdiğinde ayağa kalkmanız bekleniyor. 2. gerekmek, lazım olmak: You´re not supposed to be here. Burada bulunmaman gerek. 3. zannedilmek, farzedilmek: We´re supposed to be rich. Bizi zengin zannediyorlar./Güya zenginmişiz. 4. -e yaramak: What´s this machine supposed to do? Bu makine neye yarar? 5. izin verilmek: You´re not supposed to leave the campus this weekend. Bu hafta sonu kampustan ayrılmana izin yok.
-
be surcharged withile dopdolu olmak.
-
be sure of o.s.kendinden emin olmak.
-
be surrounded by/withetrafı (bir şey/birileri) ile çevrili olmak.
-
be susceptible to1. (bir hastalığa) karşı direnci olmamak. 2. (bir şey için) kolay bir hedef olmak: This place is susceptible to naval attacks. Burası denizden gelebilecek saldırılara açık. 3. -e kapılabilmek: I think he´ll be susceptible to her charm. Bence onun cazibesine kapılabilir.
-
be suspicious of-den kuşku duymak, -den şüphe etmek.
-
be swamped withaşırı miktarda olmak; ... içinde boğulmak: He´s swamped with work. Çok fazla işi var. They´re swamped with guests. Onların evi misafirlerle dolup taşıyor.
-
be sweet onk. dili (birine) âşık olmak.
-
be sympathetic to/towards(görüşü/fikri) anlayıp paylaşmak/desteklemek.
-
be tailor-made for1. (biri/bir şey) için özel olarak yapılmış olmak. 2. (biri) için biçilmiş kaftan olmak.
-
be taken aback(at/by) (-e) şaşakalmak, çok şaşırmak.
-
be taken illhastalanmak.
-
be taken up withile meşgul olmak.
-
be taken with-den hoşlanmak, -den etkilenmek.
-
be talked outsöyleyecek sözü kalmamak.
-
be tangent to-e teğet geçmek.
-
be tantamount toile aynı olmak, ile eşanlamlı olmak.
-
be the death of-in ölümüne neden olmak.
-
be the spitting image of/be the spit and image ofk. dili hık demiş (birinin) burnundan düşmüş olmak.
-
be the victim of-in kurbanı olmak.
-
be therevar olmak: Two hours later the pain was still there. İki saat sonra hâlâ ağrı vardı. She´s always there when you need her. Ne zaman ihtiyacın olsa yardıma hazırdır.
-
be thick with1. ile kaplı olmak: This table´s thick with dust. Bu masa toz içinde. The courtyard was thick with smoke. Avlu duman içindeydi. 2. çok miktarda bulunmak, kaynamak: The house was thick with fleas. Ev pire kaynıyordu. 3. k. dili ile sıkı fıkı/çok samimi olmak.
-
be thirstysusamak: I´m thirsty. Susadım.
-
be thirsty for-i çok istemek, -e susamak.
-
be thoughtless of/for-i hiç düşünmemek: Don´t be thoughtless of the future! Geleceği düşün!/Geleceği düşünmezlik etme!
-
be through1. (with) (-i) bitirmiş olmak: Are you through? Bitirdin mi? 2. (biri) işe yaramaz olmak. 3. (with) k. dili iki kişi arasındaki ilişki bitmiş olmak: Sevda and Ferda are through. Sevda´yla Ferda´nın ilişkisi bitti.
-
be thrown back on one´s own resourcesyalnızca kendi yetenekleriyle idare etmek zorunda kalmak.
-
be thunderstruckşaşırıp kalmak; donakalmak; hayretler içinde kalmak.
-
be ticketed for1. (bir şeyin) (belirli bir şeye/yere) verilmesi planlanmak. 2. (birinin) (belirli bir yere) aday gösterilmesi planlanmak; (birinin) (belirli bir yere) uygun bir aday olduğu söylenmek.
-
be tickledk. dili 1. son derece memnun olmak: I´m tickled to hear they´re coming. Geleceklerini duymak beni son derece memnun etti. 2. çok eğlenmek, çok gülmek.
-
be tied to-e bağlı olmak, -e tabi olmak: The value of the mark is tied to the value of the pound. Markın değeri sterlininkine bağlı.
-
be tied to a woman´s apron stringsk. dili bir kadının tahakkümü altında olmak.
-
be tied upk. dili 1. meşgul olmak. 2. in (para) (belli bir şeye) yatırılmış olmak. 3. (para) (hukuki yönden) ancak belirli birkaç amaç için kullanılabilmek; (mülk) (hukuki yönden) satılamamak/intikal edememek.
-
be tired of-den bıkmak, -den usanmak.
-
be to blame forsuçlusu olmak.
-
be to s.o.´s disadvantagebirinin zararına olmak, birinin aleyhine olmak.
-
be to s.o.´s discreditbirinin şerefini lekelemek.
-
be tolerant1. (of) (-e karşı) hoşgörülü olmak. 2. of (organizma v.b.) -e tahammül etmek, -e dayanmak.
-
be too much foriçin çok zor olmak, -in gücünü aşmak: These stairs are too much for an old man. Yaşlı bir adamın bu merdivenleri çıkması çok zor.
-
be true to-e sadık kalmak.
-
be true to one´s wordsözünü tutmak, sözünü yerine getirmek.
-
be tuckered outk. dili pestili çıkmak, turşuya dönmek, çok yorulmuş olmak.
-
be unable to-ememek, -amamak, -den âciz olmak: She was unable to come. Gelemedi. I am unable to make the decision by myself. Kararı yalnız başıma vermekten âcizim.
-
be unable to bear/stand the sight of-i hiç çekememek, -e hiç tahammül edememek.
-
be unable to get a word in edgewisekarşısındakinin fazla konuşmasından dolayı ağzını açamamak.
-
be unaccustomed to-e alışık olmamak: He is unaccustomed to getting up early in the morning. Sabah erken kalkmaya alışık değil.
-
be unaware of-in farkında olmamak, -den haberi olmamak, -den habersiz olmak: He is unaware of his surroundings. Çevresindekilerin farkında değil. They are unaware of our change in plans. Planlarda yaptığımız değişiklikten haberleri yok.
-
be uncomfortable with-den rahatsızlık duymak.
-
be undaunted by1. -den yılmamak. 2. -den dolayı cesareti kırılmamak: She was undaunted by the difficulty of the task. İşin zorluğu karşısında cesareti kırılmamıştı.
-
be under a banyasaklanmak.
-
be under a cloud(of suspicion) şüphe altında olmak.
-
be under arresttutuklu olmak.
-
be under attacksaldırılara maruz kalmak; topa tutulmak.
-
be under considerationüzerinde düşünülmek.
-
be under constructioninşaat halinde olmak.
-
be under custodytutuklu olmak.
-
be under discussiongörüşülmekte olmak.
-
be under guardkoruma altında olmak.
-
be under house arrestgöz hapsi altında olmak.
-
be under oathyeminli olmak.
-
be under pressure(manevi) baskı altında olmak.
-
be under repairtamir edilmek, tamirde olmak.
-
be under s.o.´s thumbk. dili birinin kontrolü altında olmak.
-
be under stress1. stres içinde olmak. 2. (yapı) fazla yük altında bulunmak.
-
be under suspicionzan altında bulunmak.
-
be under the assumption thatk. dili 1. farzetmek, varsaymak. 2. sanmak, zannetmek.
-
be under the influencek. dili içkili olmak, alkollü olmak.
-
be under the sway of1. -in nüfuzu altında olmak. 2. -in egemenliği altında olmak.
-
be under the weatherk. dili hasta/rahatsız olmak.
-
be under wayhareket halinde/ilerlemekte/devam etmekte olmak.
-
be underage(belirli bir şey yapabilmek için) yaşı tutmamak.
-
be uneasy about-den endişe duymak.
-
be unequal to a taskbir işi becerememek.
-
be unfamiliar with-i bilmemek.
-
be uninterested in-e ilgi duymamak, -i merak etmemek.
-
be unluckyşansı olmamak.
-
be unmindful of-e aldırmamak, -i göz önüne almamak.
-
be unqualified for a jobbir işe uygun niteliklere sahip olmamak.
-
be unqualified to do s.t.bir şeyi yapmak için gereken niteliklere sahip olmamak.
-
be unsettled about/as to... hakkında kararsız olmak, ... hakkında tereddüt içinde olmak.
-
be unskilled in/at-de iyi/usta olmamak.
-
be untroubled by1. -den şikâyetçi olmamak. 2. -i dert etmemek.
-
be unused to-e alışık/alışkın olmamak.
-
be unwilling(to) (-e) razı olmamak; (-i) istememek: He was unwilling to go. Gitmeye razı değildi. He´s unwilling to learn how to dance. Dans etmeyi öğrenmek istemiyor.
-
be up1. yataktan kalkmış olmak; (uykuya) yatmamış olmak: He´s never up before seven. Saat yediden önce hiç yataktan kalkmaz. She´s never up after ten at night. Gece saat ondan önce yatar hep. 2. (güneş/ay) doğmuş olmak. 3. ayakta olmak. 4. (seviyesi/derecesi) yükselmiş olmak: His fever is up. Ateşi yükseldi. 5. kaldırılmış/kapalı olmak: The car´s windows were up. Otomobilin camları kapalıydı. 6. artmış olmak: Our enrollment is up this year. Bu sene bize kayıt yaptıranların sayısı arttı. 7. bitmiş olmak, sona ermiş olmak: Time´s up. Vakit doldu.
-
be up a creekk. dili zor durumda kalmak/olmak.
-
be up a gum treeİng. zor bir durumda olmak.
-
be up a gum treeİng., k. dili zor durumda olmak, ne yapacağını şaşırmak.
-
be up againstk. dili ile karşı karşıya olmak/kalmak, -e çatmak.
-
be up against the wallk. dili 1. iflasın eşiğinde olmak, iflasla karşı karşıya olmak. 2. köşeye sıkışmak, çok sıkışık bir durumda olmak.
-
be up all nightsabahlamak.
-
be up and about/aroundk. dili hastalıktan kurtulmuş olmak, ayağa kalkmış olmak.
-
be up fork. dili 1. (bir şey yapmayı) istemek: Who´s up for a movie? Sinemaya gitmek isteyen var mı? 2. -e aday olmak: He is up for mayor. Belediye başkanlığına aday. 3. -den yargılanmak: He is up for murder. Cinayet suçundan yargılanıyor.
-
be up for grabsk. dili (boş bir kadro, kontrat v.b.) adaylara açık olmak: This contract´s up for grabs. Bu ihale kapanın elinde kalır.
-
be up in arms1. ayaklanmak. 2. öfkelenmek, ateş püskürmek.
-
be up in armsk. dili ayaklanmış olmak, isyan halinde olmak.
-
be up onk. dili 1. -i iyi bilmek. 2. -den haberi olmak.
-
be up s.o.´s alleyk. dili biri için biçilmiş kaftan olmak, (tam) birine göre olmak: This job is right up your alley. Bu iş tam sana göre.
-
be up to1. -i yapabilmek, -in üstesinden gelebilmek: Are you up to this? Bunu yapabilir misin? I´m not up to talking to him today. Bugün onunla görüşecek gücüm yok. He´s still not up to seeing people. Hâlâ insanlarla görüşebilecek durumda değil. I don´t think he´s up to doing a job like that. Bence öyle bir işin üstesinden gelemez o. Is he up to playing that rôle? O rolü becerebilir mi? 2. k. dili (bir halt) karıştırmak/etmek: Just what are you up to? Ne halt karıştırıyorsun? 3. k. dili (bir şeyi) yapmak: What are you up to these days? Bugünlerde ne yapıyorsun? 4. (karar) (birine) kalmış olmak/düşmek; (birinin) seçimine kalmak, (birine) bağlı olmak; (birinin) sorumluluğunda olmak: It´s up to you to finish it. Onu bitirme işi sana kaldı.
-
be up to date1. en son olaylardan/gelişmelerden haberdar olmak. 2. en son teknolojiye sahip olmak; son modaya uymak. 3. en son değişiklikleri kapsamak.
-
be up to one´s eyes inile çok meşgul olmak.
-
be up to par1. tic. saymaca değerini bulmak. 2. her zamanki seviyede olmak.
-
be up to scratchk. dili istenilen seviyeye varmak, öngörülen standarda uymak.
-
be up to snuff/the markk. dili istenilen düzeyde/nitelikte olmak.
-
be up to the markistenilen derecede olmak.
-
be upset1. altüst olmak. 2. (favori rakip) yenilmek. 3. (mide) bozuk olmak. 4. üzgün olmak; sinirli olmak. 5. alabora olmak.
-
be used up1. tükenmek, harcanmak. 2. bitkin düşmek, bitmek, tükenmek.
-
be vested in(yetki, hak v.b.) -e verilmiş olmak.
-
be vexed at s.t.bir şeye canı sıkılmak.
-
be victoriousgalip gelmek.
-
be vulnerable to(kötü bir şeye) açık/maruz olmak.
-
be wanted by the policepolis tarafından aranmak.
-
be wanting1. eksik olmak, noksan olmak: A few pages of this book are wanting. Bu kitabın birkaç sayfası eksik. 2. in -den yoksun olmak: That man is wanting in common sense. O adam sağduyudan yoksun.
-
be wary of1. -den sakınmak. 2. -e dikkat etmek.
-
be washed upk. dili mahvolmuş olmak, işi bitmiş olmak.
-
be way out in left fieldfena halde yanılmak, ıskalamak.
-
be weary of-den bıkmış/usanmış olmak.
-
be weighed down1. with/by (dert/keder) yüklü olmak: He was weighed down by his sorrow. Yüreği acı doluydu. 2. with/by (bir görev, sorumluluk v.b.) belini bükmek: The people were weighed down by this oppressive taxation. Bu insafsız vergiler halkın belini bükmüştü. 3. with (belirli bir şeyle) çok yüklü olmak: She was weighed down with packages. Eli kolu paket doluydu. The branches of the trees were weighed down with ice. Ağaçların dalları buzların ağırlığıyla yere doğru eğilmişti.
-
be wide of the markhedeften uzak olmak.
-
be wild aboutk. dili -e hayran olmak, -e bayılmak.
-
be willing to-e razı olmak.
-
be windednefes nefese kalmış olmak, nefesi kesilmiş olmak.
-
be wiped off the face of the earthyeryüzünden silinmek.
-
be wiped off the mapharitadan silinmek.
-
be wise tok. dili (birinin) ne yaptığının farkında olmak; (durumun) ne olduğunun farkında olmak.
-
be with itk. dili çağın hiç gerisinde kalmamak; çağı yakalamak.
-
be with s.o.k. dili birinin ne demek istediğini anlamak.
-
be within arm´s reachelinin altında olmak.
-
be within earshot(yakın olduğu için) işitebilmek, duyabilmek.
-
be within reasonakıl kârı olmak.
-
be within s.o.´s grasp1. birinin kavrayışı içinde olmak. 2. birinin elde edebileceği bir şey gibi olmak.
-
be wont togenellikle (belirli bir şekilde davranmak/hareket etmek): He is wont to come early. O genellikle erken gelir.
-
be worked up1. heyecanlı olmak. 2. kızgın/öfkeli olmak.
-
be worried sickçok endişeli olmak.
-
be worried sickk. dili çok endişeli olmak.
-
be worth1. -in kıymeti/değeri (belirli bir miktar) olmak; (belirli bir miktar) değerinde olmak: This candlestick´s worth approximately thirty million liras. Bu şamdanın değeri aşağı yukarı otuz milyon lira. This house is worth sixty billion liras. Bu evin değeri altmış milyar lira. 2. (birinin) mal varlığı (belirli bir miktar) olmak: He´s worth around fifty billion liras. Onun mal varlığı elli milyar kadar. 3. -e değmek: Is it worth this much trouble? Bu kadar zahmete değer mi? Yes, it´s worth the effort. Evet, zahmete değer. It´s worth seeing. Görülmeye değer.
-
be worth one´s keepk. dili aldığı maaşın karşılığını vermek.
-
be worth one´s saltk. dili aldığı maaşın karşılığını vermek; işinin ehli olmak.
-
be worth one´s whilek. dili birinin harcadığı zamana değmek.
-
be worth one´s/its weight in goldk. dili çok değerli olmak, ağırlığınca altın değmek/etmek; çok işe yaramak.
-
be worth s.o.´s whilebirinin vaktini ayırmasına değmek: It´s worth your while to learn Spanish. İspanyolca öğrenmeye değer.
-
be worthy of-e değmek, -e layık olmak.
-
be wracked by/with(ağrılar, hastalık v.b.) yüzünden çok çekmek: His body had been wracked by malaria. Vücudu sıtmadan çok çekmişti.
-
be wrapped up ink. dili 1. kendini (bir işe) kaptırmış olmak. 2. (düşüncelere) dalmış olmak. 3. (birine) sırılsıklam âşık olmak.
-
be written all overk. dili ... yüzünden akmak: His innocence was written all over his face. Suçsuzluğu yüzünden akıyordu.
Türkçe - İngilizce
-
be1. Oh, you! Hey, you! (used vocatively to express reproach). 2. vulg. Hey! (used in a terminal position): Neredesin be? Hey, where are you?