bring Anlamı, Karşılığı
İngilizce - Türkçe
-
bringf. (brought) getirmek.
-
bring (a child) into the world(anne) (çocuğu) dünyaya getirmek, doğurmak; (doktor/ebe) (çocuğu) doğurtmak.
-
bring a lump to s.o.´s throatk. dili 1. birini çok duygulandırmak. 2. birinin yüreğini burkmak.
-
bring a unit up to strengthbir grubun mevcudunu tamamlamak.
-
bring aboutmeydana getirmek, sebep olmak.
-
bring alongyanında getirmek.
-
bring an action/suit against-i dava etmek.
-
bring around/round1. ikna etmek. 2. ayıltmak.
-
bring down the housek. dili bir alkış tufanı kopartmak.
-
bring down the house1. çok alkışlanmak, çok alkış toplamak. 2. seyircileri kırıp geçirmek/çok güldürmek.
-
bring forthmeydana getirmek, sebep olmak.
-
bring forth1. doğurmak. 2. meydana getirmek.
-
bring forward1. ileri sürmek, arzetmek. 2. hesap toplamını nakletmek. 3. ileri bir tarihe almak.
-
bring home the baconk. dili ailesinin geçimini sağlamak, ailesini geçindirmek.
-
bring in1. getirmek. 2. (para) kazandırmak; kazanmak. 3. huk. (jüri) karara varmak.
-
bring into disrepute-e gölge düşürmek.
-
bring into linesıraya sokmak.
-
bring into reliefaçığa çıkarmak.
-
bring offk. dili başarmak, başarıyla yapmak.
-
bring on1. sebep olmak. 2. geliştirmek.
-
bring out1. (yeni bir şeyi) yapmak/yayımlamak. 2. belli etmek, meydana çıkarmak. 3. (çekingen birinin) konuşup rahat davranmasına sebep olmak, -i açmak.
-
bring pressure to bear on-i sıkıştırmak, -i zorlamak.
-
bring s.o. downk. dili birinin keyfini bozmak.
-
bring s.o. in onbirinin (bir işe) katılmasını sağlamak, birini (bir işe) katmak.
-
bring s.o. tobirini ayıltmak.
-
bring s.o. to his/her kneesbirini yola getirmek, birine boyun eğdirmek, birine diz çöktürmek.
-
bring s.o. to justice(yargılanmak üzere) birini mahkemenin önüne çıkartmak.
-
bring s.o. to reasonbirinin aklını başına getirmek.
-
bring s.o. up to datebirini en son olaylardan/gelişmelerden haberdar etmek.
-
bring s.o. word of... hakkında birine haber getirmek.
-
bring s.t. home to s.o.k. dili bir şeyi birinin kafasına dank ettirmek.
-
bring s.t. to bear on-e bir şeyi uygulatmak: He brought some pressure to bear on the general. Generale biraz baskı yaptırdı.
-
bring s.t. to passbir şeyi sonuçlandırmak.
-
bring shame on-i rezil etmek.
-
bring throughbirinin (bir hastalığı/zor bir durumu) atlatmasını sağlamak.
-
bring to a headkarar noktasına getirmek.
-
bring to lightmeydana çıkarmak, aydınlatmak, gün ışığına çıkarmak.
-
bring to mindhatırlatmak, akla getirmek; hatırlamak.
-
bring up1. yetiştirmek, büyütmek. 2. bahsetmek.
-
bring up one´s big gunsen önemli dayanakları/kanıtları ileri sürmek; en önemli destekçileri getirmek.