carry Anlamı, Karşılığı
İngilizce - Türkçe
-
carryf. 1. taşımak: Carry her on your back! Onu sırtında taşı! This truck can carry a load of twenty tons. Bu kamyon yirmi tonluk bir yük taşıyabilir. 2. götürmek: Will you carry me to the station? Beni gara götürür müsün? He screamed and shouted as they carried him out of the courtroom. Onu mahkemeden çıkarırlarken bağırıp çağırıyordu. The wind can carry these seeds for miles. Rüzgâr bu tohumları kilometrelerce öteye götürebilir. 3. üzerinde (bir şey) taşımak: He´s started to carry a gun. Silah taşımaya başladı. 4. stokunda (bir şeyi) bulundurmak: We don´t carry pineapples. Bizde ananas bulunmaz. 5. mat. (toplama ve çarpma işlemlerinde) (sayıyı) (sonraki basamağa) geçirmek: Carry one. Elde var bir. 6. gazet., TV, radyo (bir olayı) yayımlamak. 7. (ses) uzaklardan duyulabilmek.
-
carry an amount forward(to) hesaptaki bir miktarı (başka sütuna/sayfaya/deftere) nakletmek.
-
carry awayalıp götürmek, sürüklemek.
-
carry coals to Newcastlek. dili tereciye tere satmak.
-
carry on1. (işi) sürdürmek; işi sürdürmek, devam etmek. 2. sızlanıp durmak; (kızgınlıktan) bağırıp çağırmak. 3. aşırı bir şekilde davranmak. 4. şamata etmek. 5. with (biriyle) gayrimeşru bir ilişki içinde olmak, aşna fişne olmak.
-
carry one through(bir şey) birini başarılı bir sonuca ulaştırmak; (bir şey) birini ayakta tutmak: Her patience will carry her through. Sabrı sayesinde bu işi başarır.
-
carry one´s pointamacına ulaşmak, istediğini elde etmek.
-
carry out1. yerine getirmek, gerçekten yapmak; uygulamak, tatbik etmek. 2. (birini/bir şeyi) dışarıya taşımak.
-
carry out/take reprisalsmisilleme yapmak.
-
carry s.t. throughbir şeyi yerine getirmek, gerçekten yapmak.
-
carry s.t. too fark. dili bir şeyin dozunu kaçırmak, aşırı gitmek.
-
carry the dayk. dili kazanmak, galip gelmek. get carried away kendini kaptırmak, kapılıp gitmek; heyecanlanıp aşırıya kaçmak.
-
carry the dayüstün gelmek, kazanmak.
-
carry throughk. dili 1. (on) -i yerine getirmek; -i bitirmek: She carried through on her promise. Sözünü yerine getirdi. 2. (bir şeyin) sayesinde (bir işi) yapmak/başarmak: Their optimism will carry them through. İyimserlikleri sayesinde bu zor dönemi atlatacaklar. Two tons of wood are enough to carry us through the winter. Kışı geçirmek için iki ton odun yeter bize.
-
carry weightetkili/önemli olmak: It´ll carry no weight with them. Onları etkilemez o.