clear Anlamı, Karşılığı

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P Q R S Ş T U Ü V W X Y Z

İngilizce - Türkçe

  • clear
    s. 1. şeffaf, saydam; duru. 2. bulutsuz, açık (gök). 3. pürüzsüz (cilt). 4. kolaylıkla anlaşılan/duyulan, net, açık: His instructions were quite clear. Verdiği talimat çok açıktı. She´s got a clear voice. Net bir sesi var. 5. belli, aşikâr, açık, belirgin, bariz: That´s a clear instance of what I was talking about. Bahsettiğim konunun açık bir örneğidir o. It´s clear you´ve made a mistake. Hata yaptığın belli. 6. açık, boş: The top of his desk is never clear. Yazı masasının üstü hiç boş kalmıyor. 7. açık, engelsiz: With all this snow the roads won´t be clear for days. Kar bu kadar çok olduğu için yollar günlerce açılmaz. 8. (zaman açısından) boş, dolu olmayan: This Tuesday´s a clear day for me. Bu salı benim için boş. z. to ta -e kadar: He could see clear to Vaniköy. Ta Vaniköy´e kadar görebiliyordu. i.
  • clear conscience
    vicdan rahatlığı.
  • clear off
    k. dili sıvışmak, tüymek.
  • clear out
    1. k. dili sıvışmak, tüymek. 2. toplayıp atmak.
  • clear the air
    şüpheleri gidermek.
  • clear the table
    sofrayı kaldırmak.
  • clear thinker
    mantıklı düşünen kimse.
  • clear up
    1. çözmek, halletmek, açıklığa kavuşturmak; çözülmek. 2. temizlemek. 3. (hastalığı) gidermek; (hastalık) geçmek.