clear
s. 1. şeffaf, saydam; duru. 2. bulutsuz, açık (gök). 3. pürüzsüz (cilt). 4. kolaylıkla anlaşılan/duyulan, net, açık: His instructions were quite clear. Verdiği talimat çok açıktı. She´s got a clear voice. Net bir sesi var. 5. belli, aşikâr, açık, belirgin, bariz: That´s a clear instance of what I was talking about. Bahsettiğim konunun açık bir örneğidir o. It´s clear you´ve made a mistake. Hata yaptığın belli. 6. açık, boş: The top of his desk is never clear. Yazı masasının üstü hiç boş kalmıyor. 7. açık, engelsiz: With all this snow the roads won´t be clear for days. Kar bu kadar çok olduğu için yollar günlerce açılmaz. 8. (zaman açısından) boş, dolu olmayan: This Tuesday´s a clear day for me. Bu salı benim için boş. z. to ta -e kadar: He could see clear to Vaniköy. Ta Vaniköy´e kadar görebiliyordu. i.