drop
i. 1. damla: a drop of water su damlası; bir damla su. Would you like a drop of brandy? Bir konyak ister misiniz? 2. düşüş, iniş: a drop in prices fiyatlarda düşüş. 3. damla, pek az miktar; bir yudum. f. (--ped/--t, --ping) 1. damlatmak; damlamak. 2. düşürmek; düşmek: You dropped your pen. Kalemini düşürdün. The inflation rate has dropped to forty percent. Enflasyon oranı yüzde kırka düştü. 3. serpmek. 4. (arabadan) indirmek: Where shall I drop you? Seni nerede indireyim? 5. vazgeçmek, bırakmak: A lack of money has forced us to drop that project. Parasızlık yüzünden o projeden vazgeçmek zorunda kaldık. 6. kesmek, son vermek: Let´s drop this discussion. Bu tartışmaya son verelim. 7. (sesi) alçaltmak; (ses) alçalmak.