from Anlamı, Karşılığı

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P Q R S Ş T U Ü V W X Y Z

İngilizce - Türkçe

  • from
    edat 1. (bir yer)den, (bir başlangıç noktasın)dan: He´s from Manisa. O Manisalı. He jumped from the branch. Daldan atladı. Her ranking rose from twelfth to first. O, on ikinci sıradan birinci sıraya yükseldi. 2. itibaren: from the first of January 1 Ocak´tan itibaren. 3. Uzaklığı gösterir: It´s ten kilometers from here. Buradan on kilometre uzak. 4. Bir şeyi yapan kişiyi veya bir şeyin kaynağını gösterir: It´s from Nedret. Nedret´tendir. 5. Ortalamada kullanılır: from twenty to twenty-five people yirmi, yirmi beş kişi arasında. 6. Ürünün yapıldığı malzemeyi gösterir: This statue´s made from human teeth. Bu heykel insan dişlerinden yapılmış. 7. Bir şeyin sebebini gösterir: He died from its side effects. Yan etkileri yüzünden öldü. 8. Bir farkı gösterir: He can´t tell black from white. Akla karayı birbirinden ayıramaz.
  • from a distance
    uzaktan.
  • from afar
    uzaktan.
  • from beginning to end
    baştan sona kadar.
  • from day to day
    günden güne.
  • from end to end
    bir uçtan bir uca.
  • from head to foot
    tepeden tırnağa (kadar), baştan aşağı.
  • from mouth to mouth
    dilden dile, ağızdan ağıza.
  • from pillar to post
    1. bir güçlükten diğer bir güçlüğe. 2. kapı kapı (dolaşma).
  • from the first
    baştan itibaren.
  • From the sound of it things are pretty bad.
    k. dili Anladığım kadarıyla durum vahim.
  • from the word go
    k. dili ta başından beri.
  • from time to time
    zaman zaman, arada sırada.
  • from top to bottom
    baştan başa.
  • from top to toe
    tepeden tırnağa, baştan ayağa, baştan aşağı, bütünüyle.
  • from top to toe
    tepeden tırnağa.
  • from within
    içten; içinden; içeriden: We´ll take the city from within. Şehri içten fethedeceğiz. edat 1. (belirli bir zaman) içinde: They´ll be here within an hour. Bir saat içinde burada olacaklar. 2. (belirli bir mesafe) yakınlıkta, içinde: We´re within a kilometer of the river. Nehre bir kilometre yakınlıktayız. 3. (belirli sınırlar/belirli bir bünye) içinde: You have to work within these conditions. Bu şartlar içinde çalışmaya mecbursun. They don´t live within their income. Gelirleriyle orantılı bir şekilde yaşamıyorlar. It´s like an empire within an empire. İmparatorluk içinde bir imparatorluğa benziyor.