have Anlamı, Karşılığı

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P Q R S Ş T U Ü V W X Y Z

İngilizce - Türkçe

  • have
    f. (had, hav.ing) kuraldışı çekimleri: şimdiki zaman I, you, we, they have; he, she it has; geçmiş zaman had 1. sahip olmak; -si olmak. 2. almak; elinde tutmak. 3. elde etmek, ele geçirmek. 4. yapmak, etmek; yaptırmak, ettirmek. 5. k. dili aldatmak. 6. k. dili cinsel ilişkide bulunmak. Yardımcı fiil olarak geçmiş zamanı gösterir: I have gone. Gittim.
  • have a ball
    k. dili çok eğlenmek.
  • have a bearing on
    ile ilgisi olmak; -i etkilemek.
  • have a bee in one´s bonnet
    k. dili bir fikri kafasına takmış olmak.
  • have a big lead
    çok önde olmak.
  • have a blast
    k. dili çok eğlenmek.
  • have a bone to pick with
    k. dili ... ile paylaşılacak kozu olmak.
  • have a bone to pick with s.o.
    k. dili biriyle paylaşacak kozu olmak, halledilecek davası olmak.
  • have a bowel movement/have a BM
    büyük aptes bozmak.
  • have a change of heart
    fikir veya davranışlarını değiştirmek.
  • have a chip on one´s shoulder
    k. dili her zaman kavgaya hazır olmak.
  • have a chip on one´s shoulder
    çok alıngan olmak.
  • have a crush on s.o.
    k. dili birine fena halde tutulmak.
  • have a feeling for
    -in dilinden anlamak: She has a feeling for animals. Hayvanların dilinden anlar.
  • have a field day
    1. bayram etmek. 2. with -i makaraya almak, -i sarakaya almak.
  • have a finger in the pie
    çorbada tuzu bulunmak.
  • have a fit
    1. (öfkeden) deli olmak, babaları tutmak, küplere binmek, zıvanadan çıkmak. 2. mest olmak, deli olmak, neredeyse zil takıp oynamak, çok sevinmek. 3. fenalık geçirmek.
  • have a fling
    kurtlarını dökmek.
  • have a fling at
    (bir şey yapmayı) denemek.
  • have a gander at
    -e bakmak.
  • have a go
    (at) denemek: Have a go! Bir dene!
  • have a good grasp of
    -i iyi kavramak, -e iyice vâkıf olmak.
  • have a good head on one´s shoulders
    aklı başında biri olmak.
  • have a good head on one´s shoulders
    sağduyu sahibi olmak.
  • have a good mind to
    -eceği gelmek, -esi gelmek: I´ve a good mind to tell him off right now. Hemen gidip terbiyesini vereceğim geliyor.
  • have a good press
    bak. get a good press.
  • have a green thumb
    k. dili bitkileri iyi yetiştirebilen biri olmak, bitkilerden iyi anlayan biri olmak.
  • have a hand in
    (bir işte) parmağı olmak.
  • have a heart
    insaflı davranmak.
  • Have a heart!
    İnsaf be!
  • have a kip
    İng., k. dili uyumak.
  • have a line on
    hakkında bilgi almak/bilgisi olmak.
  • have a losing streak
    k. dili (birinin) şansı rast gitmemek.
  • have a lot of brass
    argo çok yüzsüz olmak.
  • have a lucky/winning streak
    k. dili (birinin) şansı rast gitmek.
  • have a mind to
    -e niyeti olmak.
  • have a mind to
    -eceği gelmek, -esi gelmek: I have a mind to go there this instant. Oraya hemen gidesim geliyor.
  • have a narrow escape
    ucuz kurtulmak.
  • have a one-track mind
    bir konuyu tutturmak: You´ve got a one-track mind. Aklın fikrin hep onda.
  • have a penchant for
    -e eğilimi/meyli olmak: He has a penchant for fixing things. Eşyaları tamir etmeye meraklı.
  • have a puncture
    We had a puncture. Lastiğimiz patladı.
  • have a rough time
    zor/sıkıntılı bir dönem geçirmek, zor/sıkıntılı bir dönemden geçmek; zor bir hayat geçirmek: They´re having a rough time right now. Şimdi zor bir dönem geçiriyorlar. He´s had a rough time in life. Zor bir hayat geçirdi.
  • Have a round of drinks on me.
    Herkese benden birer bardak içki.
  • have a run-in with s.o.
    biriyle atışmak.
  • have a screw loose
    aklından zoru olmak.
  • have a screw loose
    k. dili bir tahtası eksik olmak, deli olmak.
  • have a share in
    -de payı olmak.
  • have a shit
    sıçmak.
  • have a short memory
    çabuk unutmak, hafızası zayıf olmak.
  • have a soft heart
    k. dili yumuşak kalpli olmak, müşfik olmak.
  • have a soft spot for
    k. dili (birine) zaafı olmak.
  • have a soft spot for
    k. dili (birine/bir şeye) (birinin) zaafı olmak.
  • have a sore throat
    boğazı ağrımak/yanmak, anjin olmak.
  • have a sore throat
    anjin olmak, boğazı yanmak.
  • have a stiff neck
    boynu tutulmak.
  • have a stomachache
    (birinin) midesi ağrımak.
  • have a strong stomach
    1. (birinin) midesi kolaylıkla bulanmamak/bozulmamak, midesi sağlam olmak. 2. korkunç görüntülere karşı dayanıklı olmak.
  • have a sweet tooth
    k. dili tatlı sevmek, tatlı yiyecekleri sevmek.
  • have a temper
    k. dili çabuk öfkelenen biri olmak: He´s got a temper. Çabuk öfkelenir.
  • have a thing about
    k. dili 1. -i hiç sevmemek, -den nefret etmek. 2. -i çok sevmek.
  • have a tickle in one´s throat
    (birinin) boğazı gıcıklanmak, gıcık duymak.
  • have a voice in
    -de sözü geçmek, -de söz sahibi olmak.
  • have a way with s.o.
    k. dili biriyle kolaylıkla arkadaş olabilmek/iletişim kurabilmek.
  • have a way with s.t.
    k. dili bir şeyden anlamak.
  • have a whale of a time
    k. dili çok eğlenmek.
  • have a whale of a time
    k. dili çok eğlenmek.
  • have a whip-round
    para toplamak.
  • have a word with s.o.
    biriyle konuşmak.
  • have a working knowledge of
    (bir şeyi) iyi kötü kullanabilecek kadar bilmek: They have a working knowledge of Russian. Bir Rusla iyi kötü anlaşabilecek kadar Rusça biliyorlar.
  • have a wreck
    trafik kazası geçirmek.
  • have a yearning to/for
    -i arzu etmek.
  • have a yen to
    k. dili (bir şey yapmayı) arzu etmek.
  • have an abortion
    çocuk aldırmak, kürtaj olmak.
  • have an accident
    kaza geçirmek, kazaya uğramak.
  • have an ace up one´s sleeve/have an ace in the hole
    elinde kozu olmak.
  • have an advantage over s.o.
    başkasına göre avantajlı bir durumda olmak.
  • have an affair with
    (kendisiyle evli olmayan biriyle) bir aşk ilişkisinde bulunmak.
  • have an aptitude for
    -e yeteneği olmak.
  • have an in
    (bir yerde) torpili olmak.
  • have an itching palm
    para hırsı olmak.
  • have an option on s.t.
    bir şeyi belirli bir süre içinde alma/reddetme hakkı olmak.
  • have bats in the belfry
    k. dili bir tahtası eksik olmak, kafadan kontak olmak.
  • have been around
    k. dili görmüş geçirmiş olmak.
  • have both one´s feet on the ground
    aklı başında olmak, gerçekçi ve pratik bir şekilde düşünmek.
  • have designs on
    -de gözü olmak.
  • have done with
    bitirmek, işi tamamlamak.
  • have green fingers
    İng., bak. have a green thumb.
  • have had it
    argo 1. bıkmak: I´ve had it; I am going to divorce my husband. Artık bıktım; kocamdan boşanacağım. 2. artık yetmek: He´s been cheating me for years, but now he´s had it. Senelerdir beni aldatıyordu, ama artık yeter.
  • have half a mind to
    -eceği gelmek, -esi gelmek.
  • have half a mind to
    bir taraftan -eceği/-esi gelmek: I´ve half a mind to shoot him. Bir yandan onu vuracağım geliyor.
  • have hard feelings about
    k. dili -e gücenmiş olmak.
  • have in mind
    hatırında tutmak, aklında olmak.
  • have it coming
    -i hak etmek.
  • have it in for
    (birine) kin beslemek.
  • have it in for
    k. dili -e kin beslemek.
  • have it in one
    yeteneği olmak.
  • have it made
    1. ısmarlamak. 2. argo işi iş olmak, işleri tıkırında olmak.
  • have it out
    bir davayı kavga ederek/tartışarak sonuçlandırmak.
  • Have it your own way.
    Siz bilirsiniz./Nasıl isterseniz öyle olsun.
  • Have it your way!
    Nasıl istersen öyle yap!
  • have kittens
    argo içini kurt kemirmek, dokuz doğurmak.
  • have many irons in the fire
    k. dili kırk tarakta bezi olmak.
  • have no business doing s.t.
    (birinin) bir şey yapmaya hakkı olmamak: You have no business interfering in my affairs. Benim işlerime burnunu sokmaya hiç hakkın yok.
  • have no stomach for
    k. dili (belirli bir şey için) (birinde) hiç istek/arzu olmamak.
  • have no thought of
    ... hiç aklından geçmemek, -e hiç niyeti olmamak: He´d had no thought of becoming a teacher. Öğretmen olmak hiç aklından geçmemişti.
  • have no time for
    1. k. dili -den hiç hoşlanmamak, -i hiç sevmemek. 2. (birinin) -e harcayacak vakti olmamak, (birinin) (biri/bir şey) için vakti olmamak.
  • have no use for
    -den nefret etmek/tiksinmek.
  • have no use for
    1. -e ihtiyacı olmamak, -i gereksememek. 2. -den hoşlanmamak.
  • have none of
    -e izin vermemek, -i kabul etmemek.
  • have nothing to do with
    ile hiçbir ilişkisi olmamak.
  • have nothing to do with
    ile hiçbir ilgisi olmamak: This has nothing to do with you. Bunun seninle hiçbir ilgisi yok.
  • have nothing to show for it
    elinde ne yaptığını gösterecek hiçbir şey olmamak.
  • have o.s. to thank for
    (bir şeyin) suçlusu olmak: If he didn´t succeed, he´s only got himself to thank for it! Başarılı olamadıysa suçlu olan sadece kendisi!
  • have on
    1. giyinmek. 2. şaka etmek.
  • have one foot in the grave
    bir ayağı çukurda olmak.
  • have one´s back to the wall
    k. dili çaresiz kalmak.
  • have one´s eyes on
    1. gözü -in üzerinde olmak. 2. -e göz koymak.
  • have one´s fill of
    k. dili -den bıkmak, -den illallah demek.
  • have one´s guard down
    tetikte olmamak.
  • have one´s guard up
    tetikte olmak.
  • have one´s hands free
    1. elleri boş olmak. 2. boş olmak, meşgul olmamak.
  • have one´s hands full
    fazla meşgul olmak, işi başından aşkın olmak.
  • have one´s hands full
    çok meşgul olmak.
  • have one´s head screwed on
    (right/the right way) aklı başında biri olmak.
  • have one´s wits about one
    bak.
  • have one´s wits about one
    kafası yerinde olmak, doğru dürüst düşünebilmek.
  • have one´s work cut out for one
    k. dili (birinin) önünde zor bir iş olmak.
  • have other fish to fry
    başka bir işi olmak.
  • have preference
    tercih hakkına sahip olmak.
  • have recourse to
    -e başvurmak.
  • have resort to
    -e başvurmak.
  • have rocks in one´s head
    k. dili kafadan kontak olmak.
  • have s.o. on a string
    k. dili birini parmağında oynatmak: Sevda has Kâzım on a string. Sevda, Kâzım´ı parmağında oynatıyor.
  • have s.o. to thank for
    (bir şey için) (birine) borçlu olmak: We´ve her to thank for this. Bunun için ona borçluyuz.
  • have s.o. under one´s thumb
    k. dili, bak. get s.o. under one´s thumb.
  • have s.o./s.t. in mind
    birini/bir şeyi düşünmek, biri/bir şey aklında olmak.
  • have s.o./s.t. on one´s mind
    biri/bir şey kafasını meşgul etmek, aklı birine/bir şeye takılmak.
  • have s.t. at one´s fingertips
    1. bir şey elinin altında bulunmak. 2. bir şeyi çok iyi bilmek.
  • have s.t. in common with s.o.
    biriyle bir şeyi paylaşmak: I have nothing in common with him. Onunla ortak hiçbir şeyim yok.
  • have s.t. on s.o.
    elinde suçlayıcı delil bulunmak.
  • have s.t. on the brain
    k. dili bir şeyi kafasına takmak.
  • have scruples about doing s.t.
    vicdani nedenle bir şeyi yapmaktan çekinmek.
  • have second thoughts
    (about) (daha önce verilen bir karar hakkında) tereddüt etmeye başlamak.
  • have sex
    seks yapmak, sevişmek.
  • have shadows around one´s eyes
    gözleri mor halkalarla çevrili olmak.
  • have some say in
    -de söz sahibi olmak.
  • have stars in one´s eyes
    k. dili ortalığı toz pembe görmek; çok sevinçli olmak.
  • have sympathy for
    1. (görüşü/fikri) anlayıp paylaşmak/desteklemek. 2. (birinin) halini anlamak.
  • have the best of it
    galip gelmek, üstün olmak.
  • have the blues
    k. dili efkârlı olmak.
  • have the courage of one´s convictions
    inandığı şeyi yapma/söyleme cesaretini göstermek.
  • have the face to do s.t.
    bir şey yapmaya yüzü olmak/cüret etmek.
  • have the floor
    mecliste söz söyleme hakkı olmak.
  • have the gall to
    k. dili (belirli bir şeyi) yapacak kadar küstah olmak.
  • have the inside track
    1. yarış alanının en iç kısmına yakın olmak. 2. daha elverişli durumda olmak.
  • have the last laugh
    sonunda başarmak.
  • have the last word
    1. (bir tartışmanın/ağız kavgasının sonunda) son söz birinin olmak: He always has the last word. Son söz hep onun. 2. in (bir konuda) nihai karar/son söz birinin olmak.
  • have the makings of
    -de (belirli bir şey olma) potansiyeli olmak: He has the makings of a good lawyer. Onda iyi bir avukat olma potansiyeli var.
  • have the run of
    (bir yere) rahatça girip çıkabilmek; (bir yeri) serbestçe kullanabilmek.
  • have the runs
    k. dili ishal olmak, içi sürmek/gitmek: He´s got the runs. İshal olmuş.
  • have the shits
    ishal olmak.
  • have the squirts
    k. dili içi sürmek, içi gitmek, ishal olmak.
  • have the time of one´s life
    eğlenceli vakit geçirmek.
  • have the time of one´s life
    k. dili çok eğlenmek, çok güzel bir vakit geçirmek.
  • have the trots
    k. dili ishal olmak, dibi tutmamak.
  • have title to
    1. (bir mülkün) tapusunun sahibi olmak. 2. (bir yerde) (birinin) mülkiyet hakkı olmak.
  • have to
    -meli, -malı: I have to go. Gitmeliyim. had better -se iyi olur: I had better go. Gitsem iyi olur.
  • have to do with
    ile ilgisi olmak. as Plato has it Eflatun´un deyişiyle.
  • have what it takes
    k. dili gereken niteliklere sahip olmak: She´s got what it takes to be number one in her class. Sınıfının birincisi olmak için gerekli niteliklere sahip.
  • have words
    kavga etmek, atışmak.

Türkçe - İngilizce

  • have
    mining 1. working face, face, breast. 2. shaft.