he Anlamı, Karşılığı

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P Q R S Ş T U Ü V W X Y Z

İngilizce - Türkçe

  • he
    zam., eril o. s. erkek: he-goat teke.
  • He can´t see the woods for the trees.
    Ayrıntılara takılıp kaldığı için durumu bir bütün olarak göremiyor.
  • He did what little he could.
    Elinden geleni yaptı.
  • He didn´t let any grass grow under his feet.
    Hiç vakit kaybetmedi.
  • He doesn´t give a damn.
    Ona vız gelir./Umurunda değil./İplemez.
  • He gives you good value for your money.
    Ödediğin para karşılığında sana iyi mal verir.
  • He had better not.
    Yapmazsa daha iyi eder.
  • He had, say, a thousand dollars.
    Diyelim ki bin doları vardı.
  • He has a bad name.
    Adı kötüye çıkmış./Kötü şöhreti var.
  • He has a good head on his shoulders.
    Onun kafası çalışıyor./Aklı başında biri.
  • He has turned seventy.
    Yaşı yetmişi geçti./Yetmiş yaşına bastı.
  • He is not himself.
    Kendinde değil.
  • He is past hope.
    Ümitsiz durumda.
  • He is riding for a fall.
    Belasını arıyor.
  • He is welcome to come and go at his pleasure.
    İstediği zaman gelip gidebilir.
  • He just missed being run over.
    Ezilmekten zor kurtuldu.
  • He little knows ....
    Bilmiyor ki ....
  • He looked me through and through.
    Beni iyice inceledi./Beni süzdü.
  • He no longer comes here.
    Artık buraya gelmiyor.
  • He numbers eighty years.
    Seksen yaşında.
  • He said it in an unguarded moment.
    Boş bulunup ağzından kaçırdı.
  • He should have known better than to do it.
    O işi yapmayacak kadar aklı olmalıydı.
  • He suffered a violent death.
    Ölümü korkunçtu.
  • He takes his whisky on the rocks.
    k. dili Viskiyi buzlu içer.
  • He tilted back in his chair.
    Kaykılarak sandalyesini arkaya doğru yatırdı.
  • He treated me to a beer.
    Bana bir bira ısmarladı.
  • He walks home to save carfare.
    Yol parasından tasarruf etmek için eve yürüyerek gider.
  • He was the life of the party.
    Toplantıyı canlandıran o idi.
  • He will amount to something.
    Başarılı bir adam olacak.
  • He will come to no good.
    Onun sonu iyi olmaz.
  • He will have it that ....
    -i iddia ediyor. I had him there. O noktada onu mat ettim. I had rather go. Gitmeyi tercih ederdim.
  • He will not take nay.
    “Yok” sözünden anlamaz.

Türkçe - İngilizce

  • he
    prov. yes, yea, yeah. -- demek prov. to agree, accept, consent. -- mi? prov. OK?/Is that OK?