high Anlamı, Karşılığı
İngilizce - Türkçe
-
highs. 1. yüksek. 2. kibirli, kendini beğenmiş. 3. yüce. 4. müz. tiz, yüksek perdeden. 5. lüks (yaşantı). 6. kokmuş (et). 7. coğr. kutuplara yakın. 8. coşkun, taşkın (neşe). 9. yüksek, fahiş (fiyat). 10. şiddetli, sert (rüzgâr). 11. kabarık, azgın (deniz). 12. argo uyuşturucu etkisi altında.
-
high and low1. her yerde. 2. zengin fakir, herkes.
-
high densitybilg. yüksek yoğunluk.
-
high fidelity1. sesi çok doğal bir şekilde verme. 2. sesi çok doğal bir şekilde veren (radyo/pikap/hoparlör).
-
high frequencyyüksek frekans.
-
high gearoto. en hızlı vites.
-
high jinksşamata, cümbüş.
-
high jumpyüksek atlama.
-
high jumpyüksek atlama.
-
high latitudeskutuplara yakın yerler.
-
high livinglüks hayat.
-
high octane gasolineyüksek oktanlı benzin.
-
high placesyüksek mertebeler.
-
high pointen önemli/heyecanlı nokta.
-
high priceyüksek fiyat.
-
high reliefgüz. san. yüksek kabartma.
-
high schoollise.
-
high schoollise.
-
high seasenginler, açık deniz.
-
high techk. dili ileri teknoloji.
-
high tidekabarma, met.
-
high tide1. met zamanı. 2. met hareketi, denizin kabarması; met hali.