ile
1. with, together with: Azize, Ali´yle gitti. Azize went with Ali. 2. and: Erol´la Mertol altıda geldiler. Erol and Mertol came at six. Bu olay İngiltere ile Fransa arasındaki ilişkileri etkilemez. This incident won´t affect relations between England and France. Ev ile sokak arasında bahçe var. There´s a garden between the house and the street. 3. with, by means of; by: Arabayla gidemedik. We couldn´t go by car. Onu kaşığınla ye! Eat that with your spoon! Hepsini on bin liraya aldım. I bought the lot for ten thousand liras. Çok çalışmakla bunu bitirebilirsiniz. You can finish this if you work hard. 4. as a result of, owing to, by, because of: Necibe´nin seyahatten vazgeçmesiyle her şey altüst oldu. Everything´s been upset by Necibe´s deciding not to go on the trip. Dikkatsizlikle tekneyi karaya oturttu. He ran the boat aground through carelessness. 5. used with an infinitive to specify the nature of an activity: Sevinç yaz tatilini okumakla geçirdi. Sevinç spent her summer vacation reading. Bir deneme yazmakla meşgul. He´s busy writing an essay. Bunu yapmakla büyük bir hata işlemişim. It seems that by doing this I´ve made a big mistake. 6. with, showing: Dikkatle dinlemedi. He didn´t listen attentively. Odadan hiddetle çıktı. He went out of the room in a fury. 7. with, having the possession of: Bengi, Almanya´ya amcasının rızasıyla gitti. Bengi went to Germany with her uncle´s consent. 8. by (with units of measure): Onları kiloyla sattık. We sold them by the kilo. 9. upon, on, when; at the moment of; at the time of: Sabahla dünya bambaşka göründü. When morning came the world looked completely different. Ayten´in evden ayrılmasıyla çocuklar çıldırdı. On Ayten´s leaving the house the children went wild. 10. (in certain set expressions) I hope you .../Have a ...!/May you ...: Selametle gidin. Have a safe trip! Bunu afiyetle ye. I hope you enjoy eating this. Devletle! Good luck! -- beraber/birlikte 1. together with, along with, including, inclusive of: Haşim öbür çocuklarla birlikte okula gitti. Haşim went to school along with the other children. Termosifonun fiyatı KDV´yle birlikte bir milyon liraydı. The price of the water heater, VAT included, was one million liras. 2. when, at the same time that: Kışın gelmesiyle beraber odun pahalılaştı. When winter arrived wood became more expensive. 3. although: Sadece on iki yaşında olmakla beraber motorlar hakkında epey bilgisi var. Although he´s only twelve, he knows a fair bit about motors. Hakan itiraz etmekle beraber Mümtaz işin tümünü tek başına yaptı. Although Hakan objected, Mümtaz did all the work by himself. 4. as well as, apart from, besides: İyi bir şair olmakla birlikte çok yetenekli bir öğretmen. Apart from being a good poet he is also a very capable teacher.