move
f. 1. kımıldatmak, oynatmak, hareket ettirmek; kımıldamak, oynamak, hareket etmek: My right leg is paralyzed; I can´t move it. Sağ bacağım felç oldu; hareket ettiremiyorum. Don´t move! Kımıldama! 2. taşımak, nakletmek; taşınmak: She plans to move this table into the kitchen. Bu masayı mutfağa taşımayı düşünüyor. Derya has moved to her summer place in Çeşme. Derya, Çeşme´deki yazlığına taşındı. 3. önermek, teklif etmek: I move that the meeting be adjourned. Toplantının sona erdirilmesini öneriyorum. 4. duygulandırmak, mütehassis etmek; etkilemek, dokunmak: His story deeply moved me. Onun öyküsü beni derinden etkiledi. 5. gayrete getirmek. 6. harekete getirmek. 7. (satranç/dama taşını) yürütmek, sürmek. 8. (bağırsaklar) işlemek; (bağırsakları) işletmek. 9. satmak; sattırmak: It´s difficult to move these high-priced books. Bu pahalı kitapları satmak zor. 10. kalkmak, ilerlemek, ileri gitmek. i. 1. hareket, kımıldanma. 2. taşınma. 3. satranç, dama taş sürme. 4. satranç, dama oynama sırası.