out Anlamı, Karşılığı

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P Q R S Ş T U Ü V W X Y Z

İngilizce - Türkçe

  • out
    z. 1. Belirli bir yerden gitme/gönderme anlamındaki fiillerle birlikte kullanılır: They started out at dawn. Şafak sökerken yola çıktılar. Take him out! Onu dışarı çıkar! She´s gone out for lunch. Öğle yemeği için dışarı çıktı. She was sent out to India. Hindistan´a gönderildi. The tide´s going out. Deniz alçalıyor. 2. dışarı; dışarıda; dışarıya: No sooner had she hung out the laundry than it began to rain. Çamaşırı dışarıya asar asmaz yağmur yağmaya başlamıştı. His shirttails were hanging out. Gömleğinin etekleri pantolonunun üzerinden sarkıyordu. Don´t stick your tongue out! Dilini çıkarma! He took out his checkbook. Çek defterini çıkardı. We´ll smoke him out. Onu dumanla dışarı çıkarırız. It´s nice out today. Dışarısı güzel bugün./Bugün hava güzel. Let´s sit out. Dışarıda oturalım. 3. Birinin/Bir şeyin merkez sayılan bir yerden uzak olduğunu göstermek için kullanılır: They live way out in Gebze. Onlar ta Gebze´de oturuyor. 4. Bazı fiilleri pekiştirmek için kullanılır: Write it all out! Hepsini yaz! Sing out! Yüksek sesle söyle! I´m tuckered out. Pestilim çıktı. 5. k. dili (Birinin belirli bir şey yapmaktan yorulduğunu göstermek için kullanılır.): I´m meetinged out. Toplantılara gitmekten yoruldum artık. edat -den (dışarıya/öteye): He looked out the window. Pencereden baktı. Don´t throw him out the door! Onu kapı dışarı etme! Drive out that road for thirty kilometers. O yoldan otuz kilometre git. i., k. dili çare; bahane; mazeret. f. (bir şey) kendini belli etmek, ortaya çıkmak, meydana çıkmak: Sooner or later the truth will out. Hakikat ergeç meydana çıkar.
  • out at the elbows
    1. kılıksız, hırpani, üstü başı dökülen. 2. eskimiş (giysi).
  • out back
    k. dili binanın/bir yerin arkasındaki yer, arka: I´ll meet you out back in ten minutes. Seni on dakika sonra binanın arka tarafında bulurum.
  • out front
    k. dili binanın/bir yerin önündeki yer, ön: He´s standing out front. Binanın önünde duruyor.
  • out loud
    sesli; yüksek sesle.
  • out loud
    yüksek sesle; duyulacak bir şekilde.
  • out of
    1. -den (Yeri değişen birinin/bir nesnenin çıkış yerini bildirir.): Take your hands out of your pockets! Ellerini ceplerinden çıkar! 2. dışında: It´s out of range. Menzil dışında. That´s out of my sphere. Bilgi alanımın dışında o. 3. -den uzak, dışında: It´s twenty kilometers out of town. Şehirden yirmi kilometre uzakta. 4. -den dolayı, için, -den: He did it out of love. Sevdiği için yaptı. She did it out of necessity. Mecbur kaldığı için yaptı. He went to them out of desperation. Çaresizlikten onlara gitti. 5. arasından: Out of three hundred candidates they selected her. Üç yüz aday arasından onu seçtiler.
  • out of action
    1. işlemeyecek hale gelmiş. 2. saf dışı (oyuncu/asker).
  • out of breath
    soluğu kesilmiş, soluk soluğa.
  • out of commission
    1. görev yapamaz durumda. 2. bozuk.
  • out of control
    1. çığrından çıkmış, kontrolden çıkmış; zaptedilemez. 2. (öfkeden) kendini kaybetmiş.
  • out of curiosity
    meraktan.
  • out of danger
    tehlikeyi atlatmış.
  • out of date
    1. modası geçmiş, demode. 2. tarihi geçmiş.
  • out of deference to
    -e riayeten, -e uyarak.
  • out of doors
    1. dışarıya; dışarıda. 2. açık havada.
  • out of fashion
    demode, modası geçmiş.
  • out of favor
    gözden düşmüş.
  • out of focus
    odaklanmamış, flu.
  • out of hand
    1. hemen, derhal. 2. kontrolden çıkmış; çığırından çıkmış.
  • out of harm´s way
    emniyette, emin yerde.
  • out of hearing
    işitemeyecek uzaklıkta.
  • out of his/her senses
    aklı başından gitmiş, çıldırmış.
  • out of joint
    1. çıkık, çıkmış. 2. çığırından çıkmış.
  • out of line
    1. with -e uymayan. 2. itaatsiz (kimse). 3. uygunsuz (söz/davranış).
  • out of luck
    talihsiz.
  • out of pity
    merhameten, acıyarak.
  • out of position
    yerinden çıkmış.
  • out of proportion
    oransız, orantısız.
  • out of regard for/to
    -in hatırı için.
  • out of spite
    inadına: She did it out of spite. Onu inadına yaptı.
  • out of stock
    tic. elde kalmamış, mevcudu tükenmiş.
  • out of the blue
    k. dili aniden, damdan düşer gibi.
  • out of the blue
    birdenbire.
  • out of the corner of one´s eye
    gözünün ucuyla (bakmak).
  • out of the ordinary
    olağandışı.
  • out of the question
    imkânsız, olamaz, söz konusu olamaz.
  • out of trim
    k. dili 1. kötü durumda, fena vaziyette. 2. idmansız.
  • out of tune
    1. akortsuz. 2. ahenksiz, uyumsuz.
  • out of turn
    sıra beklemeden, sırası gelmeden.
  • out of use
    geçersiz, kullanılmayan.
  • out of wedlock
    evlilik dışı, gayrimeşru.
  • out of whack
    k. dili bozuk, çalışamaz/işleyemez durumda.
  • out of/beyond one´s depth
    boyunu aşan, bilgi ve yeteneği dışında.
  • Out with it!
    Söylesene!
  • Out you go!
    Haydi çık!