right
s. 1. (ahlakça) doğru: Do what´s right! Doğru olanı yap! 2. doğru, yanlış olmayan: What you said is right. Dediğiniz doğru. That´s not the right answer. O cevap doğru değil. 3. haklı: You´re right. Haklısın. 4. uygun; istenildiği gibi olan: He´s not the right man for this job. O, bu işin adamı değil. It´s still not right; move it a little to the left. Hâlâ olmadı; biraz sola kaydır. 5. sağ: on the right side of the road yolun sağ tarafında. 6. geom. dik. 7. İng., k. dili tam bir (Bazen alaylı bir şekilde kullanılır.): A right friend you are! Ne biçim arkadaşsın sen! z. 1. sağa, sağa doğru: Turn right on the next street. Sağdan bir sonraki sokağa sap. 2. doğru, doğru olarak: You guessed right. Doğru tahmin ettin. Are we going right? Doğru yolda mıyız? 3. tam: right in the middle tam ortada. Go right to the end of the road. Yolun tam sonuna kadar gidin. 4. (ahlakça) doğru: Don´t worry; you did right. Onu dert etme; doğru yaptın. 5. doğru, doğruca, dosdoğru: She went right home. Doğru evine gitti. 6. doğru; düzgün; uygun bir şekilde: Tie it right! Onu doğru dürüst bağla! 7. hemen: I´ll be right back. Hemen dönerim./Hemen gelirim. We left right after breakfast. Kahvaltıdan hemen sonra çıktık. The clerk said to the customer, “I´ll be right with you.” Tezgâhtar müşteriye “Size hemen bakarım,” dedi. 8. tamamen, tamamıyla, büsbütün: The apple was rotten right through. Elma tamamen çürüktü. i. 1. (ahlakça) doğru olan şey: He´s old enough to know the difference between right and wrong. Doğru ile yanlışı ayırt edebilecek bir yaşta. 2. doğruluk, doğru olma, yanlış olmama. 3. hak: He has a right to vote. Oy kullanma hakkı var. legal right yasal hak. 4. yetki: She has the right to hire and to fire. İşe alma ve işten çıkarma yetkisi var. f. düzeltmek, doğrultmak; düzelmek, doğrulmak.