squeeze
f. 1. (meyve, ıslak bez v.b.´ni) sıkmak: Squeeze me a glass of orange juice. Bana bir bardak portakal suyu sık. She squeezed some toothpaste out of the tube. Tüpten biraz diş macunu sıktı. 2. into/in -e sıkıştırmak: Can you squeeze this into your schedule? Bunu programınıza sıkıştırabilir misiniz? I squeezed myself with difficulty into the crowded car. Kendimi kalabalık vagonun içine zor sıkıştırdım. 3. sıkıştırmak, zor bir duruma sokmak: Inflation´s squeezing us. Enflasyon bizi sıkıştırıyor. i. 1. sıkma, sıkış. 2. sıkım, bir defada sıkılan miktar. 3. kıtlık; kısıtlama. 4. kıtlıktan/kısıtlamadan ileri gelen zor durum.