such
zam. 1. öyle/şöyle/böyle bir kişi/şey; öyle/şöyle/böyle kişiler/şeyler: It´s his philosophy, if it may be called such. Onun felsefesidir, eğer ona felsefe demek doğruysa. His request was such that it couldn´t be refused. Onun ricası geri çevrilecek cinsten değildi. Such is life. İşte hayat böyle. Such was not my intention. Niyetim öyle değildi. 2. ... gibi: Fruits such as raspberries and blackberries don´t keep for long. Ağaççileği ve böğürtlen gibi meyveler çabuk bozulur. s. 1. öyle; şöyle; böyle: Such things are easy for her. Böyle şeyler ona kolay geliyor. I haven´t heard such music in years. Yıllardır böyle müzik dinlemedim. It appears to be such. Öyle görünüyor. I haven´t heard such a funny story for a long time. Çoktandır böyle komik bir hikâye duymadım. Don´t be such an ass! Budalalık etme! 2. öyle, o kadar; şöyle, şu kadar; böyle, bu kadar: He wrote with such speed that he finished it in three days. O kadar çabuk yazdı ki üç gün içinde onu bitirdi. It wasn´t such a hard test. O kadar zor bir sınav değildi. 3. -e benzeyen, -e benzer: It´s a muskrat or some such thing. Miskfaresi veya ona benzer bir şey. He´s got twenty such roses. Onda bunun gibi yirmi gül var. You´ll do no such thing! Öyle bir şey yapamazsın!/Hayır, yapamazsın! You can consult me about such matters. Bu gibi meselelerde bana danışabilirsiniz. 4. Ne ...!/Ne kadar ...!: It´s such beautiful weather! Bu ne güzel hava böyle! Such vulgarity! Ne adilik! He´s such a dodo! Ne gerzektir o! Such nice people! Ne hoş insanlar! It was such a sweet little house! Ne kadar şirin bir evcikti!