tack
i. 1. ufak çivi; raptiye, pünez. 2. (bir yelkenlinin/bir hareketin/bir düşüncenin takip ettiği) yön: The ship was on a port tack. Gemi iskeleden gidiyordu. He suddenly set the conversation on a different tack. Birdenbire sohbetin mecrasını değiştirdi. You ought to try a new tack with her. Ona başka bir tarzda yaklaşmalısın. 3. den. (yelkenlinin, seyrini değiştirmek için yaptığı) tiramola: We can get there in two tacks. İki tiramolayla oraya varırız. 4. terz. teyel. f. 1. den. (yelkenli) volta vurmak, tiramolayla yükselmek, tiramola ederek gitmek. 2. terz. teyellemek, teyelle tutturmak.