tell Anlamı, Karşılığı

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P Q R S Ş T U Ü V W X Y Z

İngilizce - Türkçe

  • tell
    f. (told) 1. söylemek; anlatmak: I told her the news. Ona haberi söyledim. I told her he was here. Onun burada olduğunu kendisine söyledim. Tell me what happened. Neler olduğunu bana anlat. She doesn´t tell lies. Yalan söylemez. Tell me a story! Bana bir masal anlat! I told you he´d botch things up, didn´t I? İşleri berbat edeceğini söyledim, değil mi? I can´t tell you how vile it was. Onun ne kadar kötü olduğunu sana anlatamam. Don´t tell me you´re now a doctor! Gerçekten hekim olduğuna inanamam! To tell you the truth, I can´t stand the guy. Doğrusunu istersen heriften nefret ediyorum. I won´t tell a soul. Kimseye söylemem. You can´t tell him anything. Ona hiçbir şey dinletemezsin. Something tells me we´re lost. Yolumuzu kaybettiğimizi hissediyorum. 2. göstermek; anlatmak: This book tells you how to fix clocks. Bu kitap sana saatlerin tamirini öğretir. The firing of the cannon tells you the fast has ended. Topun atılması orucun bittiğine işaret ediyor. 3. söylemek, anlamak: Can you tell whether or not it´s malaria? Sıtma olup olmadığını anlayabildiniz mi? I can´t tell which is which. Hangisinin hangisi olduğunu kestiremiyorum. 4. söylemek, emretmek: Are you asking me or telling me? Benden rica mı ediyorsun, yoksa bana emir mi veriyorsun? I told them to wait. Beklemelerini söyledim. 5. (bir şey) etkisini göstermek: Quality always tells. İyi kalite her zaman kendini belli eder. The strain was beginning to tell on him. Sıkıntının izleri onda belirmeye başlıyordu. 6. (bir şey hakkında) emin olmak: On the other hand he just might win. You never can tell! Gene de bakarsın galip gelir. Hiç belli olmaz!
  • tell (the) time
    1. saatin kaç olduğunu anlamak: Can Tekin tell the time yet? Tekin şimdi saatin kaç olduğunu anlayabiliyor mu? 2. (saat) zamanı göstermek: This clock doesn´t tell the time very well. Bu saat pek iyi çalışmıyor. I told you so! Sana demedim mi?
  • tell against
    (bir şey) (birinin) aleyhinde olmak.
  • tell apart
    birbirinden ayırmak, ayırt etmek.
  • tell fortunes
    fal açmak/bakmak.
  • tell in s.o.´s favor
    (bir şey) birinin lehinde olmak.
  • Tell me another one!
    k. dili Haydi oradan!/Hadi hadi!/Hadi canım sen de!/Külahıma anlat!
  • tell of
    1. -i anlatmak, -den bahsetmek: The book tells of his adventures in Scotland. Kitap onun İskoçya´daki maceralarından bahsediyor. 2. (bir şeyin) belirtisi olmak: That garden tells of much thought and care. O bahçenin epey düşünce ve özenin ürünü olduğu belli.
  • tell on s.o.
    k. dili birinin yaptığı olumsuz bir şeyi (başkasına) söylemek: He´s gone to tell the teacher on me. Hocaya ne yaptığımı söylemeye gitti. Don´t you tell on me! Ne yaptığımı kimseye söyleme!
  • tell one to one´s face
    birinin yüzüne karşı söylemek: Tell him what you think of him to his face. Kendisi hakkında ne düşündüğünü yüzüne karşı söyle.
  • tell one´s fortune
    -in falına bakmak.
  • tell people/things apart
    insanları/nesneleri birbirinden ayırt etmek.
  • tell s.o. a thing or two
    k. dili birine çıkışmak.
  • tell s.o. a thing or two/tell s.o. where to get off
    k. dili birini haşlamak, birine dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek.
  • tell s.o. off
    k. dili birini azarlamak/haşlamak.
  • tell s.o.´s fortune
    birinin falına bakmak: Will you tell her fortune? Onun falına bakar mısın?
  • tell s.t. to s.o. straight
    birine bir şeyi hiç sakınmadan söylemek.
  • tell which is which
    hangisinin hangisi olduğunu ayırt etmek: I couldn´t tell which was which. Hangisinin hangisi olduğunu ayırt edemedim.