toss
f. 1. (yavaşça/rasgele) atmak/fırlatmak/saçmak: He tossed the children peppermints. Çocuklara naneşekeri saçtı. 2. on çabucak ve gelişigüzel giymek, sırtına geçirivermek. 3. bir yandan öbür yana şiddetle sallamak: The waves were really tossing our small rowboat. Dalgalar küçük sandalımızı bir yandan öbür yana bayağı sallıyordu. 4. in (bir yiyeceği) (bir sıvıyla) hafifçe karıştırmak: She tossed the Brussels sprouts in butter. Brüksellahanasını tereyağıyla hafifçe karıştırdı. 5. (bir tepki olarak) (başını) birdenbire arkaya doğru savurmak/(burnunu) kıvırmak: She tossed her head angrily and walked out of the room. Başını öfkeyle arkaya doğru savurup odadan çıktı. 6. (at) (biniciyi) sırtından atmak. 7. off (sanki işten bile değilmiş gibi) (bir şeyi) yaratıvermek. 8. (uzanmışken/uykudayken) bir yandan öbür yana dönmek. 9. k. dili (bir şeyi) çöpe atmak. i. 1. spor (top, gülle v.b. için) atma, atış: That was a good toss. İyi bir atıştı o. 2. (bir tepki olarak) (başını) birdenbire arkaya doğru savurma. 3. (yazı tura) atma, (yazı turada) atış: He won the first toss. İlk atışta o kazandı.