warrant
i. 1. gerekçe; haklı neden; yetki: The army cited civil unrest as its warrant for declaring martial law. Ordu sıkıyönetime gerekçe olarak toplumdaki huzursuzluğu gösterdi. 2. garanti, garanti belgesi. 3. kefalet. f. 1. gerektirmek, icap ettirmek. 2. izin vermek, yetki vermek: The law warrants the government´s intervention. Yasa hükümete müdahale yetkisini veriyor. The law doesn´t warrant this. Kanunlar buna izin vermez. 3. mazur göstermek: No excuse can warrant this misbehavior. Hiçbir özür bu kötü davranışı mazur gösteremez. 4. haklı çıkarmak, desteklemek: The evidence does not warrant your claim. Kanıtlar iddianızı desteklemiyor. 5. garanti etmek. 6. k. dili (sözlerle) temin etmek: I warrant she´ll be there tomorrow. Seni temin ederim ki o yarın orada olacak. 7. kefil olmak.