way
i. 1. yol: on the way to Bolu Bolu yolu üzerinde. 2. yön, yan, taraf: Let´s go that way. O tarafa gidelim. 3. tarz, biçim, şekil: in a polite way terbiyeli bir biçimde. 4. mesafe, uzaklık: That place is a long way from here. Orası buradan çok uzakta. 5. çare, yol, usul: find a way to do something bir şeye çare bulmak. look for a way to do something bir şeyin çaresine bakmak. do something the right way bir şeyi usulüne göre yapmak. 6. yön, bakım: He resembles his father in two ways. İki bakımdan babasına benziyor. 7. durum, hal: Hakan is in a bad way. Hakan çok hasta. 8. âdet: the ways of the Turks Türklerin âdetleri.